2024 yılı gezegenin en sıcak yılı oldu. Gezegen sanayi öncesi dönemdeki ortalama sıcaklıkların 1,6 derece üzerine çıktı. Bu gezegen açısından bir ilk çünkü 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’nın hedefleri arasında küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlı tutmak vardı. Bu sınır ilk kez ve tahmin edilenden çok daha önce aşılmış oldu.
Kapitalosen (Sermaye Çağı)
Antroposen (İnsan Çağı) kavramı insanlığın artık gezegenin jeomorfolojisinden iklimine ve biyoçeşitliliğine kadar her alanına geri dönüşü olmayan şekilde değiştirmesi sebebiyle kullanılan bir kavram. Ancak haklı olarak bu kavramın yerine kapitalosen (sermaye çağı) diyenler de var. Yani bu etki binlerce yıldır var olan insanlığın değil kapitalizmin bir sonucu.
Kapitalizm ile ekolojik kriz arasındaki ilişkiye dair Sosyalist İşçi sayfalarında bugüne kadar çok sayıda yazı kaleme alındı. Marx’ın deyimiyle “üretim için üretim, birikim için birikim” sistemi olan kapitalizm altında kapitalistler kör bir rekabet ve kısa amaçlı kâr hırsı uğruna gezegeni yıkıma sürüklüyor. Marx kapitalistlerin “benden sonrası tufan” diyerek bu yıkıcı rekabeti ve umursamazlığı sürdürdüklerini söylüyordu. Son aylarda çıkan iki rapor kapitalizmin nasıl bir felaket olduğunu ve ekolojik krizi durdurmasının nasıl imkansız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
BM Çevre Programı (Unep) tarafından Ekim ayında yayınlanan bir rapor, dünyanın 3,1C'lik sıcaklık artışı yolunda olduğunu açıkladı. Rapora göre, emisyonları net sıfıra indirmek için gereken tahmini yatırım miktarı yılda 1-2 trilyon dolar, yani küresel ekonominin sadece yüzde 2’si. Ancak elbette devletler ve şirketler bu miktarda parayı iklim değişimiyle mücadeleye ayırmıyor.
Öte yandan Lancet’te çıkan bir başka rapor ise yeni fosil yakıtlara yapılan yatırımın 2023 yılında hala yeni enerji harcamalarının üçte birinden fazlasını oluşturduğunu ve dünya hükümetlerinin yüzde 84'ünün hala bu yakıtların kullanımını sübvanse ettiğini, yılda tahmini 1,4 trilyon dolar ödediğini ortaya koydu.
Gezegeni kurtarmak için harcanması gereken bütçeler tam aksi yönde fosil yakıt şirketlerine verilen sübvansiyonlara gidiyor anlamına geliyor bu iki rapor. Buna bir de Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) 2023 yılında küresel askeri harcamaların %6,8 artarak 2,4 trilyon dolara ulaşmış olduğunu eklediğimizde insanlığın ihtiyaçları ile kapitalizmin ihtiyaçları arasındaki çelişkiyi daha da netleşiyor.
2025 Mücadele yılı olacak
BM İklim Zirvesi COP29 (29. Taraflar Konferansı), 2024 yılının Kasım ayında bir petrol devleti olan Azerbaycan’da yapılmış ve beklendiği üzere zirve hiçbir gelişme olmadan sona ermişti. Hatta bir önceki yıl tarihte ilk kez bir BM zirvesinde “fosil yakıtlardan uzaklaşma” cümlesi karar metninde geçiyorken COP29’da bu cümle kaldırılarak bir adım geriye atılmış oldu.
Gözler şimdi Brezilya’da yapılacak COP30 zirvesinde. BM zirvelerinden bir şey beklemeyi terk edeli uzun zaman oldu. 2019 yılında küresel iklim hareketi milyonlarca kişiyle gösteriler düzenlerken “COP’a değil mücadeleye bak” sloganını atıyordu. Tek yol kitle mücadelesiyle şirketleri ve devletleri harekete geçmeye zorlamak deniyordu.
Fakat devletler de bir hamle yaparak İskoçya’daki iklim zirvesi COP26’nın ardından zirveleri arka arkaya Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Azerbaycan gibi diktatörlük rejimlerinin olduğu ülkelere verdiler. Böylece kitle eylemleri yapmak imkansızlaştı.
2025 yılında ise uzun bir aradan sonra iklim zirvesi COP30 yeniden demokratik bir ülkede hem de Dünya Sosyal Forum’larının ilk kez örgütlendiği ülkede olan Brezilya’da yapılacak. O dönem olduğu gibi yine solcu Lula da Silva devlet başkanı. Zirvenin yerli halklardan ve sendikalardan büyük ilgi göreceği tahmin ediliyor. Dünya Sosyal Forumu, Irak işgali döneminde küresel savaş karşıtı hareketin de doğmasını sağlamıştı. Şimdi de savaş karşıtı bir harekete ihtiyaç olduğunu herkes görebiliyor.
Brezilya’da yapılacak zirve kitlesel eylemlere ve yeni bir küresel iklim hareketiyle, bir savaş karşıtı hareketin doğmasına yol açabilir. Gezegeni kurtarabilecek tek güç geçmişte olduğu gibi yeniden merkezinde işçi sınıfının olduğu toplumsal hareketler inşa etmekten geçiyor ve COP30 tarihi bir yeni başlangıç olabilir.
Kaliforniya’da yangın yılı
ABD’nin en zengin eyaletlerinden biri olan Kaliforniya’nın Los Angeles kentinde kış mevsiminin ortasında günlerdir orman yangınları yaşanıyor. Yangınlar birçok mahalleye de sıçrayarak şuana kadar 24 kişinin ölümüne yol açtı, 12 binden fazla yapı kül oldu, 150 milyar dolar zararın oluştuğu tahmin ediliyor. Kentte acil durum ilan edildi.
Kaliforniya her yaz mevsiminde yaşanan orman yangınlarıyla bilinen bir eyalet. Ancak yangınlar bu sefer “yangın mevsimi” denilen dönemde değil kışın ortasında yaşandı çünkü bölgenin bu yıl alması gereken yağmurun sadece yüzde ikisini aldığı söyleniyor. Farklı noktalarda çıkan yangınlar rüzgarlarla hızla yayılarak bu felaketin yaşanmasına yol açtı. Yangınların kış mevsiminde de yaşanıyor olması nedeniyle Duke Üniversitesi’nden Toddi Steelman artık Kaliforniya’da “yangın mevsimi” kalmadığını ve “yangın yılı” yani yıl boyu yangınların yaşanmakta olduğunu söyledi.
Yangınlarla birlikte yaşananlar Naomi Klein’ın felaket kapitalizmi tanımının ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. 186 dolar milyarderinin yaşadığı (bu konuda dünya birincisi) Kaliforniya eyaletinde lüks evleri ve alışveriş merkezlerini yangınlarda korumak için 100 civarı özel itfaiye teşkilatı kurulmuş. Los Angeles sokaklarında şu an bu lüks konutları ve AVM’leri korumak için boş boş bekleyen itfaiye araçları ve itfaiyeciler var! Öte yandan Los Angeles İtfaiye Şefi Kristin Crowley sadece bir ay önce itfaiye bütçesinden yaklaşık 18 milyon dolar kesilmesinin “Büyük yangınlara hazırlık ve müdahale yeteneğini azaltacağı” uyarısını yaptığı ortaya çıktı.
Yangınlar 150 bin kişinin tahliye edilmesine yol açmış durumda. 75 bin kadar sokakta yaşayan evsize ne olduğu ise bilinmiyor. Ancak bu felaket yine Naomi Klein’in kavramsallaştırdığı “şok doktrini” için muazzam örnekler barındırıyor. Son bir haftada Los Angeles’taki konut kiraları ortalama yüzde 50’inin üzerinde artış göstermiş. Evlerini boşaltan on binlerce kişi güvenli mahallelerde geçici konutları kiralıyor.
Öte yandan yanan mahallerin yeniden imarı ise elbette inşaat şirketlerinin iştahını kabartıyor. ABD basınında bu konuda tartışmalar yaşanmaya devam ediyor.
Özdeş Özbay
(Sosyalist İşçi)