İşçilere ve yoksullara açılan savaş

16.07.2024 - 10:59

İktidar uzun süredir işçilere ve yoksullara savaş açmış durumda.

Bu bir ekonomik savaş.

Yoksulların boğazından alınıp zenginlere kaynak aktarmak için sürdürülen bir savaş.

Bir gazeteci açlık sınırının (ilk 6 ay) 17.295,4 lira olduğunu, ortalama kur ile 545,8 dolara karşılık geldiğini hesaplayıp şunları yazdı: “Ve dolar bazında baktığınızda ortalama bir emekli maaşının da 385,5 dolara yükseldiği görülüyor. Lakin 2019 yılında açlık sınırı ile emekli maaş farkı yüzde -8,2 iken şimdi fark yüzde -41,5 ediyor. Emekli dolar yemediğine göre emeklinin açlık karşısında geliri 1/3 oranında düşmüş durumda.”

Son 3,5 yılda açlık da tırmanmış vaziyette.

Bir başka araştırmacı ise şu grafikle, zenginler ile fakirlerin tüketim harcaması arasındaki korkunç farkı gösterdi:

En zengin yüzde 20, neredeyse alttaki yüzde 60’tan fazla harcıyor.

Bu yüzden Mehmet Şimşek’in ekonomi programı, iktidarın yoksullara açtığı savaşın daha da şiddetlendirilmesinden başka bir anlama sahip değil.

Altta kalanın canı çıksın!

Nüfusun içinde en tepede olan yaklaşık 15 milyon 500 bin kişi yiyor, içiyor, geziyor tozuyor. Altta kalan yaklaşık 62 milyon kişi ise yoksulluk sınırının da altında.

TÜRK-İŞ mutfak enflasyonu aylık yüzde 7, yıllık yüzde 83 artarak Ocak ayında ücretin 100 birim olan satın alma gücü Mayıs ayında 79 birime düşmüş oldu.

En alt yüzde 20’nin içinde yer alan emeklilerin durumu kelimenin tam anlamıyla korkunç. İktidar bütçe dengesi etkisi analizlerini öne sürerek emeklilere yapılacak iyileştirmeyi geciktiriyor. İyileştirme dedikleri ise en düşük emekli aylığının 12 bin ile 13 bin lira aralığında belirlenmesi. Oysa açlık sınırı 20 bin liraya dayandı. Ayda eline 20 bin lira geçmeyen herkes açlık sınırının altında yaşıyor. Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşaması için ise 59 bin 500 lira geliri olması lazım.

Sendikalar kavgaya hazırlanmalı

Yoksullar açısından, durum sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.

Toplumun derinlerinde hayatta kalmak için verilen kavga giderek sertleşirken, öfke de tırmanıyor.

Açlığa duyulan bir öfke bu. Yoksulluğa duyulan, İstanbul’da bir markete gidip de yüzlerce lira karşılığında bir haftalık yiyeceğini alamamaktan kaynaklanan, insan onuruna yaraşır bir hayat sürmenin bizzat iktidar eliyle imkânsız hale getirilmesiyle şiddeti artan bir öfke bu.

Genelde saçma açıklamalarıyla dikkat çeken TÜİK başkanı 11 Temmuz’da yine bütünü gerçek dışı beyanlarla dolu olan konuşmasında tek bir gerçeğe işaret etti ve "şirket kârlarının enflasyon üzerindeki etkisi yüzde 45, işçilik maliyetlerinin yüzde 4,5" dedi.

Böylece enflasyonun nedeninin işçi ücretleri olduğu tezi de ilk elden çürütülmüş oldu.

Bu veriler, tabanlarında örgütlü olan işçilerin yaşamak için ölümüne direndiği koşullarda sendikaların acil bir şekilde harekete geçmesinin zorunlu olduğunu gösteriyor.

Dipte şekillenen öfke o kadar büyük ki eğer sendikalar harekete geçmezse, işçiler sendikaları geçebilir!

Bu yüzden üç yıl aradan sonra Türk-İş, Hak-İş ve DİSK ortak bir açıklama yapıp bir dizi talebi dile getirdiler.

Aşağıdan gelen basınç

Türk-İş Başkanına ortak basın açıklamasında “Bir süreç yaşıyoruz. Ülkemizde çalışanlar insan onuruna yaraşır bir yaşam talep ediyor. 1994 krizini, 2001’i, 2008’i yaşayan arkadaşlarımız var. Şimdi de bir kriz yaşıyoruz. Bu ekonomik kriz diğerlerine benzemiyor” dedirten, faturanın bütünüyle emekçilere kesilmesidir. Aynı sendikacının "10 bin-17 bin lirayla bir hafta geçinme şansımız yok. Asgari ücret fazladır demek ayıptır, tablo ortada” demesinin nedeni de yoksullara yönelen bu ekonomik şiddettir.

Hak-İş Başkanı’nın, üretim artmasına rağmen ücretlerin artmamasını eleştirdiği basın toplantısında DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu üç konfederasyonun ortak taleplerini açıkladı. 10 maddelik talepler arasında “Çalışanlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır”, “Ücretlerin düşüklüğü kabul edilemez”, “Çalışanların neredeyse yarısının aldığı asgari ücret artırılmalıdır”, “Kamuda ücret dengesizliğine son verilmelidir” ve “En düşük emekli aylığı asgari ücret seviyesinde olmalı. Milyonlarca emekli, asgari ücretin çok altında aylık alıyor” vurguları öne çıktı.

Şimdi Emek Platformu, şimdi birleşik mücadele zamanıdır!

İşçilerin koşulları giderek ağırlaşırken, aşağıda biriken öfkenin emek örgütlerinin bir araya gelmesi yönünde yaptığı basıncın ardından ortak basın açıklaması yapılması olumlu bir adımdır, ama yetmez.

Biz işçilerin, “krizin faturasını kriz ortamında kâr üstüne kar edenler ve krizi tetikleyenler ödesin” diyerek yola çıkacak sendikaların birleşik eylemine ihtiyacı var. 

Taleplerin açıklanması yetmez; eylem programı da açıklanmalı.

Sadece eylem programının açıklanması da yetmez; aşağıdaki öfke oyalanmamalı.

Bu öfke ötelenmemeli. Bu yüzden, sadece üç konfederasyon değil tüm emek örgütleri, sendikalar, dernekler, inisiyatifler bir araya gelmeli.

Aşağıda, işçilerin arasında, kazanana kadar sürecek birleşik bir kavganın hazırlığı yapılmalı.

Fakirden alıp zengine verenlerden, zenginlerden, tüm sermaye gruplarından hesap soracak aşağıdan bir mücadelenin örülmesinin şimdi tam zamanıdır.

Yüzlerce işçi örgütü milyonlarca işçiyi harekete geçirmek, yan yana gelmek, birleşmek zorunda.

Bugünden hazırlanarak, sonbaharda kitlesel bir mücadeleye başlamalıyız.

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi) 

 


Bültene kayıt ol