Hakan Tahmaz

Hakan Tahmaz son yazıları

Hakan Tahmaz tüm yazıları

13.07.2024 - 11:03

Ateş cinayetinin paramiliter yapısı

58 yıl önce, 18 Mart 1966 tarihinde kurulan Ülkü Ocakları, Türk Milliyetçilerinin Başbuğu Alparslan Türkeş’in örgütsel, siyasi ve ideolojik mirasçısıdır. Her dönem MHP’nin bir tür ‘paramiliter’ gençlik örgütlenmesi işlevini görmektedir. 

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi öncesi üstlendiği paramiliter görevleri nedeniyle, Türkiye toplumunun hafızasında ve siyasi tarihinde kötü, kanlı izleri olan bir merkez ve örgütlenmedir. 

Egemen Türk siyaseti ve devlet kurumları tarafından elverişli kullanışlı bir yapıya sahip olan Ülkü Ocakları, her dönem korunan, kollanan bir yapı olma özelliğine sahiptir.

1980 öncesi yürütülen çetin ve yaygın anti faşist mücadele, bu gerçeğin geniş toplum kesimleri tarafından kavranmasına, görülmesine yol açtı. 

Anti faşist güçlerin “cinayet yuvası Ülkü Ocakları kapatılsın” taleplerinin, merkez siyasette dahi yankı bulduğu bir dönem olmuştur. 

Paramiliter güçler kurumsallaştırıldı

12 Eylül Askeri yönetimi, askeri mahkemelerde Ülkü Ocaklıları yargılarken, mahkûm ederken, dışarda kalan ve tamamı çeşitli cinayetlerden aranan Ülkü Ocakları mensupları, dönemin ASALA örgütüne karşı donatıldı, görevler verildi.

Darbeye kadar komanda kamplarında silah eğitim verdikleri, sistem muhalifi devrimcileri, Alevileri kırdırmak için kullandıkları faşistleri, darbe sonrasında MİT aracılığıyla ASALA’ya karşı mücadele için kullandılar. Faşist artıklarıyla kurulan bu yasadışı ilişki, bir süre sonra PKK’ye karşı mücadelede ve devletin her türlü yasadışı kirli işlerinde kullanılmaya başlandı. 

Beka bahanesiyle devlet içinde her dönem varlığı bilinen ve hissedilen paramiliter sivil güçler bir süre sonra güvenlik bürokrasisinde daha bir kurumsallaştırıldı. Böylece Kürt savaşının elverişli araçlarına dönüştürüldü. JİTEM. Özel Harekât gibi yapıların tamamının bir bütün olarak MHP, Ülkü Ocakları’ndan devşirilmiş olması tesadüf değildir. Siyasi bir tercihtir.  

Son birkaç yıldır Ülkü Ocakları çevresinde yaşananlar, bu faşist çetelerin ilave görevler üstlendiklerini gösteriyor. Bu da Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden sonra, ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’ye ayak bağı olan Türk milliyetçisi siyasetçileri terbiye etmek, cezalandırmak ve dizayn etmek olsa gerek.   

Son iki yıldır olanları hatırlamakta yarar var. Iğdır Haber’den Metin Işık, Antalya Expres’ten İdris Özyol, Korkusuz’dan Ahmet Takan, Yeni Çağ’dan Orhan Uğuroğlu ve Levent Gültekin, MHP’ye yönelik eleştirileri nedeniyle hedef haline getirildiler ve darp edildiler.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ın kurşunlanması, kısa bir süre önce Kayseri Pınarbaşı’nda CHP’li Şerafettin Bahadır’ın dövdürülmesi de bu nitelikte aynı merkezin eylemleri. 

İki yıl önce Mersin’de bir kişinin ölümüyle sonuçlanan Ülkü Ocakları Mersin İl Başkanı Çağrı Ünel’e yönelik saldırıdan sonrası, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ama Türkiye’nin Ülkü Ocakları gerçeği ile yüzleşmekten oldukça uzak, hatta bunları “normalleştiren” yaklaşımlar sergilendiği gözlemleniyor. 

Durumun vehametini anlamak için, Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in mahkemede verdiği ifadeye, dava sırasında yaşanan benzer tehditlere ve buna karşı geliştirilen toplumsal ve siyasal tepkilere bakmakta yarar var. 

Ayşe Ateş mahkemede “Evet, Sinan Ateş birilerini dövdürdü. O zaman Sinan’ı karşıma aldım, dedim ki ‘Bunlar sana yakışmıyor, yapma bu işleri. Yapacaksan ocak başkanı olma.’ ‘Ayşe, ben MHP Genel Merkezi’nden gelen talimatları yapıyorum. Yapmazsam bana da ceza keserler’ dedi.” Yani Sinan Ateş, kendisi de Ülkü Ocakları Başkanı olduğu dönemde böyle eylemlerin emrini vermiş, görevlendirme yapmış. 

Duruşmanın ilk akşamı Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Burak Kılıç, gazeteciler İsmail Saymaz, Erk Acarer, Barış Terkoğlu, Alican Uludağ ve Timur Soykan’ı sosyal medya paylaşımıyla önce tehdit etti, sonra paylaşımını sildi.

Duruşma sırasında şüphelilerin, akşamüzeri ise MHP’li kimi siyasetçilerin, cinayetin aydınlatılması emrini verenlerin açığa çıkarılmasını isteyenleri tehdit etme cüretleri, neyin alameti acaba. 

Açık ki, bu yapının iç kavgasında da, kirli rant paylaşımında da paramiliter ilişkileri ve örgütlenmeleri devreye sokmakta korkusuzlar ve sınırları yok. Bu aynı zamanda Ülkü Ocaklarında işlerin nasıl yürütüldüğünü ve nasıl bir yapı olduğunu gösteriyor. 

Cinayet şebekeleriyle yüzleşme sorununun derinliği

Bu son süreçte MHP’nin iktidarın gayri resmi ortağı olarak elindeki olanakları ve gücü kendi iç infazlarını karartma ve karşı çıkanları susturma siyaseti, tehlikenin büyüklüğünü gün yüzüne çıkardı. Sinan Ateş davasında yaşananlar ve katillerin rahat davranışları çok şeyi izaha yeter nitelikte.

Türk siyasetinin en son Bozkurt işareti vakasında gösterdiği abartılı hassasiyet, doktorların, TV programcılarının ve siyasetçilerin MHP yağ çekmeye varan Bozkurt işareti yapan paylaşımlar yapmaları ve basın açıklaması yapma sırasına giren sahiplenmeleri Türkiye’nin faşist katillerle ve cinayet şebekeleriyle yüzleşme sorununun derinliğini ve zorluğunu göstermekte. 

Türkiye siyasetinin her renginin, MHP’nin ideolojik ve siyasal tercihlerine karşı, oldum olası net açık tutum almaması, “Türklüğün yeniden ihya edilmesi faaliyetleri” gibi savlarla arasına gerekli politik mesafeyi koymaması Türkiye’nin çıkmaz sokağı. 

Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ile MHP’nin ideolojik ve siyasal tercihleri, devlet kurumlarının yapılanmasında, işleyişinde daha belirgin bir hal aldı. İslamcı Akıncı kadroların yerini Türkçü ırkçılar aldı. Bu da, Türk milliyetçiliğinin toplumda farklı biçim ve içeriklerde yaygınlaşmasını getirdi. 

Türk siyaseti, yüz yıldır hala tehlikenin büyüklüğünün ve derinliğinin farkında değil. Türkiye çatısı, bu siyasal çatışmalar ortamında, evrensel insancıl hukuk ve değerler ekseninde inşa edilemez.

Hakan Tahmaz


Bültene kayıt ol