Can Irmak Özinanır

Can Irmak Özinanır son yazıları

Can Irmak Özinanır tüm yazıları

19.10.2023 - 12:06

Filistin, emperyalizm ve ulusal kurtuluş hareketleri

Filistinli on dört örgütten oluşan koalisyonun İsrail’i şoke eden bir operasyon yapması ve hemen üstüne İsrail’in Gazze’deki nüfusun tamamını yerinden etmeyi amaçlayan saldırısının ardından başlayan tartışmalar Türkiye’de ve dünyada sol içinde emperyalizm teorisinin tartışılmasının önemini bir kez daha ortaya koydu. 

Görebildiğim kadarıyla Türkiye’deki sol örgütlerin tamamı İsrail’in işgalciliğinin karşısında yer alırken, sınırlı da olsa solun etki alanında bulunan kitlenin önemli bir kısmı İsrail’in 75 yıllık işgalindense Hamas’ı öne çıkararak Filistin’i savunanları “Hamas destekçiliğiyle”, “cihatçılıkla” hatta bazı örneklerde “antisemitizmle” suçladı. 

Bu tepkilerin bir kısmı Türkiye solunun önemlice bir kısmının, uzun bir zamandır AKP karşıtı muhalefeti “ilericilik-gericilik” ekseninde kurmasından kaynaklanıyor. Güç ilişkilerinin analizinin üzerinden atlayan bu perspektifle bir muhalefet kurduğunuzda ne kadar sınıf veya emperyalizm derseniz deyin, bu çelişkileri görmezden gelen bir yerden mobilize olmuş oluyorsunuz. Dolayısıyla İsrail’e direnenler ile IŞİD, Müslüman Kardeşler ile AKP bir anda aynı şeymiş gibi görünmeye başlıyor. Oysa siyasal İslam’ın ortaklıkları olmasına rağmen her yerde farklı bir toplumsal formasyon, farklı çelişkiler üzerinden gelişebiliyor. Dolayısıyla solun yeniden güç ilişkilerinin analizini mücadelesinin kalbine oturtacak bir hatta gelişmeleri analiz etmesi gerekiyor. 

Ancak tepkilerin daha büyük kısmı solun tabanından değil, kendini “aydınlanmacı” ve “laik” olarak gören milliyetçilerden geliyor. “Arapların ihanetinden” dem vuranlardan, “Filistinliler toprak sattı” tartışmalarına uzanan bu çizgi, Batı medyasının büyük bir kısmının koruması altında gelişen İsrail propagandasının artık Türkiye’de de daha geniş bir kesime nüfuz etmeye başladığını gösteriyor. 

Emperyalizmin ikiyüzlülüğü 

İsrail’in yaptıklarının ABD öncülüğündeki Batı emperyalizmi tarafından meşrulaştırılması yeni değil. İsrail, 1948’deki kuruluşundan beri ABD emperyalizminin bölgedeki ileri karakolu olma misyonunu üstlenerek hayatta kalabilmiş bir devlet. Bunun karşılığında ise emperyalistler, her fırsatta dile getirdikleri ‘uluslararası hukuk’un çiğnenmesini umursamıyor. Bu basitçe bir göz yumma da değil. İsrail’e yapılan saldırının hemen ardından ABD, Fransa, İngiltere, Almanya; İsrail’e desteğini açıkladı. Almanya, Fransa ve İngiltere’de Filistin’le dayanışma eylemleri, “Hamas’a destek” eylemleri olarak sunularak yasaklandı. Buna rağmen bu ülkelerde binlerce kişi sokaklara çıkarak Filistin halkıyla dayanışmasını gösterdi. 

Mesele sadece Batı emperyalizmi ile bitmiyor, emperyalistler arasındaki ilişkiler daha karmaşık. Ukrayna’da kendisi de işgalci pozisyonda olan ve pek çok halkın sömürüsünde yer alan Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne “insani duraksama” önerisinde bulundu. Ateşkesin lafını bile etmeyen Rusya, iki devletli bir çözüm için “liderlerle” görüştüğünü bildiriyor. 

Son zamanların bir işgali de Karabağ’a dönük Azerbaycan saldırganlığı. Filistin’de nüfusun sürülmesi gibi Karabağ’da da Ermeniler bölgeden çıkarılıyor. ABD Başkanı Biden, Karabağ konusunda Azerbaycan’a tepki gösterirken, Azerbaycan’ın en büyük destekçilerinden biri ABD destekli İsrail. 

Türkiye, saldırının hemen ardından iki tarafa da “itidal” çağrısı yaptı. Yıllarca “Filistin destekçisi” bir pozisyon takınıyormuş gibi görünen Türkiye’nin İsrail’le askeri ve ticari bütün anlaşmaları devam ediyor.  Bir yandan hükümet yanlısı medya Filistin için mangalda kül bırakmayan bir görüntü çizmeye çalışırken, “çocukları öldürmeyi iyi bilen” İsrail’e karşı atılan tek bir somut adım yok. 

İsrail’in “kendini savunma hakkı” 

Batı medyasının tavrı ikiyüzlülüğün en net örneklerini veriyor. Batı medyasında niyeyse İsrailliler “öldürülüyor”, Filistinliler ise “ölüyor”. İsrail’e saldırının ardından sivil ölümlerini gerekçe göstererek, ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ndan söz edilmeye başlandı.  

75 yıldır işgal altında olan bir halkın işgale direnme hakkı “terör” olarak yaftalanıp toptan görmezden gelinirken, İsrail’in Filistin halkını öldürmesi “savunma hakkı” olarak sunuluyor. İngiltere’nin sol-liberal The Guardian gazetesi, karikatürist Steve Bells’i Netanyahu’yu eleştiren bir karikatürü sebebiyle “antisemit” suçlamasıyla işine son verdi. The Guardian gazetesi, birkaç ay önce kurucularının köleci kökleriyle hesaplaşan bir dosya yayımlamış ve köleliğe ortaklığından dolayı özür dilemişti. Şimdi, açıkça bir apartheid rejimi olan İsrail’in eleştirisini engelliyor. 

“Soldan” desteğin bir başka ismi ise Slavoj Zizek. Son yıllarda mültecilere dönük tutumunu Avrupa medeniyeti üzerinden açıklayan Zizek, New Statesman’a yazdığı yazıda Filistinlilere sempati gösterilmesi gerektiğini söylerken aynı zamanda “İsrail’in kendini terör saldırılarına karşı savunma hakkını koşulsuz olarak destekleyebiliriz ve desteklemeliyiz” diye yazdı. 

“İsrail’in kendini savunma hakkı” argümanı, kendisini çok açıkça 2000’li yılların başındaki “Medeniyetler Çatışması” tezleri üzerine kuruyor. Bu, 20 yıllık savaş karşıtı mücadelenin yenilgiye uğrattığı argümanlardan birisiydi ve bugün eskisinden çok daha doğallaşmış biçimde karşımıza çıkıyor olması bu mücadelenin büyük bir geri çekilişini gösteriyor. 

Ulusal kurtuluş hareketleri ve emperyalizm 

Başta söylenmesi gereken şeyi sonda söyleyeyim: Yöntemleri ne olursa olsun kökleri halkın içinde olan bir direniş hareketinin, sivilleri yani orada yaşayan halkı katletmeden yok edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla “teröre karşı savaş” argümanı İsrail’in Filistinlileri katletmek için uydurduğu bir yalan. Görülmesi gereken hem Filistin’de hem İsrail’de sivillerin de içinde olduğu binlerce insanın ölümüne yol açan şiddetin temel sorumlusunun Filistin’i 75 yıldır işgal altında tutan ve bütünüyle Filistinlileri yok etmek veya sürmek üzerine kurgulanmış bir savaş aygıtı olan İsrail olduğudur. 

Ortada iki eşit gücün savaşı değil, bir işgal ve karşısında direniş var. Buradaki direnişin niteliği pek çok etmen tarafından belirlenir ancak direnişin liderliğinin niteliğini akıl verir şekilde tartışmak ne barışa ne de direnen halka bir fayda sağlayacaktır. 

Şiddetin dinmesini isteyenlerin savunması gereken, İsrail’in Filistinlilere hayat hakkı tanımayan politikalarına son vermesi. Ancak bu yeterli değil; şiddetin sona ermesini isteyenler öncelikle kendi hükümetlerine baskı yapmalı, İsrail’in şiddetine ortak olan politikalarla ilişkisini kesmesini savunmalıdır. Başka topraklarda asker bulunduran devletlerde yaşayanlar, askerlerin derhal eve dönmesini savunmalıdır. 

Türkiye için bunların hepsi geçerli ancak Türkiye’deki sosyalistlerin önemli bir görevi daha var: İsrail’in her saldırısında Türkiye’de hükümetin de desteğiyle antisemitizm yükseliyor. Siyonizm ve Yahudilik aynı şey değildir. Bir yandan Filistin’e destek verirken bir yandan da Yahudilere dönük ırkçılığa karşı çıkmak zorundayız. 

Son olarak içinde bulunduğumuz durum net bir şekilde gösteriyor ki, sosyalistler dünyadaki kanlı tablonun ‘medeniyetler çatışması’nın değil, kapitalizmin geldiği aşamada bir dünya sistemi hâline gelmiş emperyalizmin ve sınıf çatışmalarının ürünü olduğunu net bir şekilde göstermek zorunda. 

Can Irmak Özinanır

(Sosyalist İşçi)

 


Bültene kayıt ol