7 Ekim’de Filistin Direniş Güçleri’nin saldırısı sonrasında Gazze’ye yönelik başlayan İsrail saldırısının onuncu gününde öldürülen Filistinlilerin sayısı 3 bini bulmuştu ki İsrail çok büyük bir katliam daha gerçekleştirdi. Gazze kentinde yer alan ve sadece yaralıların değil binlerce sivilin de bombardımandan korunmak için sığındığı El Ahli Arap Hastanesi’ni (daha çok bilinen adıyla El-Mamedani Hastanesi) vurdu. Gazze’deki tek Hristiyan hastanesi olan El Ahli bombardımanında gazete basıma girdiği sırada en az 700 hasta, sivil ve sağlık çalışanı hayatını kaybetmişti. Bu katliam İsrail’in Hamas’la değil topyekûn bütün Filistinlilerle savaştığı gerçeğini tartışmasız şekilde kanıtlamış oldu.
Öfke giderek büyüyor
Katliamın hemen ardından binlerce Filistinli Batı Şeria'nın Nablus, Tulkarem ve Cenin kentlerinde sokaklara dökülerek İsrail'in hastaneye düzenlediği hava saldırısını protesto etti. Göstericiler bu kez sadece İsrail’i değil Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı da protesto etti ve Filistin yönetiminin polisiyle çatıştı.
İsrail 11 gündür devam eden saldırılarında 6 binden fazla bomba kullandı, Gazze’nin elektriğini, suyunu ve gazını kesti, 3 binden fazla Filistinliyi öldürdü, 1,1 milyon kişiyi kuzeyden güney Gazze’ye göç etmeye zorladı ama bu sırada tahliye yollarını da bombalayarak katliam yaptı, Mısır sınırındaki Refah kapısında sınır açılır umuduyla bekleyen binlerce sivile rağmen sınır kapısının çevresini bombaladı, en az 11 BM çalışanını ve 15 gazeteciyi öldürdü, kullanımı savaş suçu olan beyaz fosfor bombası kullandı. Üstelik beklenen kara harekâtı henüz başlamadı.
Bu gelişmeler tüm dünyada milyonlarca insanın öfkesini tırmandırıyor. Şimdi milyonların öfkesini birleştirecek savaş karşıtı bir küresel intifada başlatmak zorundayız. 2003 yılında Türkiye’de Irak tezkeresinin mecliste reddedilmesini sağlayan küresel savaş karşıtı hareketin bir parçası olan Türkiye’deki savaş karşıtı hareketti. Bu hareket, Türkiye’de Filistin’le dayanışma kampanyası içinde inşa edildi.
Şimdi yeniden birleşik bir Filistin’le dayanışma hareketi inşa etmek lazım. Tüm emek örgütleri bu hareketin sürükleyicisi olmak zorunda ve hızlı davranmak zorundayız. İsrail Konsolosluğu önünde ayrı ayrı eylem trafiği oluşturmak yerine, birleşik ve on binlerce insanın katılacağı bir savaş karşıtı miting örgütlemek gerekir. Örgüt şovu değil, İsrail’i durdurmanın zamanıdır şimdi.
Filistin’le dayanışma ama nasıl?
Bu yüzden üç önemli tartışmaya yanıt vermek zorundayız. Birisi, Türkiye Rojava’ya askeri harekat düzenlemişken, Filistin için harekete geçmek konformizm midir? Bu çok tehlikeli bir görüştür ve esas olarak ne Filistin ne de Kürt halkıyla dayanışmak için kılını kıpırdatmayanlar böyle şeyler düşünür. Savaşlar, işgaller, askeri harekatlar arasında hiyerarşik öncelik sıralamaları yapılamaz. Filistin için dayanışma devletin kendi iç çelişkileri nedeniyle daha rahat örgütlenebiliyor. Bu dayanışma kapısından girildiğinde Kürt halkıyla dayanışmanın kapısının açılması da mümkündür. 1 Mart 2003’e doğru giden hareket, Irak işgaline karşıydı ama Kürt halkıya en büyük dayanışma kampanyalarının başında gelir. Üstelik, Filistin’le dayanışma sırasında, tüm savaş ve işgale girişimlerine, tüm sınır ötesi harekatlara karşı çıkmak da mümkündür. Filistin’le dayanışma yerli ve milli bir mesele değil, antikapitalist bir savaş karşıtı hareket inşa etme meselesidir.
Eğer eleştirilen iktidarın İsrail işgaline ilişkin tutumu ise bu konuda tartışmayı kısa kesmek mümkündür. Zira iktidar İsrail’le tüm askeri ve ekonomik işbirliklerini sürdürmekte ve şımarık İsrail terörü bu işbirliklerinin sürekliliğinden destek almaktadır. Yok, sorun iktidarla hemhal olmuş İslami kuruluş, vakıf, dernek ya da örgütlerin eylemleri ise bu alanda savaş karşıtlığıyla dini ve tarihsel yakınlaşma, iktidarın açtığı kapıdan girme arzusuyla Yahudi düşmanlığı, savaşa duyulan öfkeyle yerli milli devlet ideolojisini savunmak iç içe işleyen süreçler. Bu nedenle, bu tür platformların eyleminin Kürt sorununu dert etmemesinden daha büyük bir problemle karşı karşıyayız: Bu platformlar savaşa karşı küresel bir dayanışma hedefine de sahip değil. Sorunun çözümü bu örgütlerin Rojava konusunda duyarsız olmasını eleştirmek değil, on binleri kapsayan ve iktidarın İsrail’le tüm ikili anlaşmalarını iptal etmesini savunan bir kitlesel savaş karşıtı hareketin değiştirici, dönüştürücü, aynı zamanda iktidar, savaş ve militarizm karşıtı olan hegemonyasının inşa edilmesidir. Edilmesidir çünkü İsrail konsolosluğu önünde havai fişeklerle eylem yapanların içinde, bu kitleye daha doğrudan seslenen yayın organları arasında, bırakalım Rojava konusunda duyarsızlık olmasını, hemen savaşa girilmesini savunanlar var. Türkiye’nin savaşa dahil olmasını savunanlar elbette Rojava konusunda sosyalistlerden bambaşka bir fikre sahip olacaklardır.
Fakat unutmamak gerekir, İsrail Konsolosluğu önünde Gazze’ye saldırının yoğunlaşmasının ardından düzenlenen eyleme polis gaz bombalarıyla saldırdı. Saldırıda bir kişi hayatını kaybetti. Eylem alanlarının bu kadar daraldığı koşullarda hiçbir eylem küçümsenemez. Sadece daha doğru bir rotaya girmesi için neler yapabileceğimizi konuşabiliriz.
Antisemitizme geçit yok!
Bir önemli sorun ise antisemitizm. Hem sosyal medyada çeşitli hesaplar hem de Yeni Şafak gibi gazeteler ırkçı bir manevra yapıp, İsrail devleti yerine Yahudi kelimesini koyuyorlar. Irkçı bir devletin katliamını böylece bir halkın sırtına yüklemiş oluyorlar. Sadece Filistin’de yaşayan, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Yahudileri hedeflemekle kalmıyorlar, özellikle Türkiye’de yaşayan Yahudilere yönelik bir nefret kampanyası örgütlüyorlar. Öncelikli amaçları, ırkçı nefretlerine bir hedef yaratmak. Ama bu ırkçılığın bir işlevi daha var: İsrail’in katliamlarına karşı gelişen öfkeyi bölmek, bu öfkeye sahip insanların dikkatini dağıtmak, iktidarın İsrail’le ilişkilerini sorgulayacak bir hareketin yanı başında yaşayan Yahudilere düşmanlık yapmasını sağlayarak, öfkeyi devletlerden alt kata çekip, emekçilerin kendi aralarındaki bölünmüşlüğünü derinleştirmek.
İsrail’in Gazze’yi yakıp yıkmasına ses çıkartan her savaş karşıtı bu nedenle, ırkçılıkla, milliyetçilikle, hemen, o an hesaplaşmak zorundadır. Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu günlerinde, 2000-2004 yılları arasındaki mücadelede, antisemitizme hiçbir şekilde taviz verilmemesi hareketin bölünmesini de engelledi.
Filistin’e özgürlük!
Şimdi, hızla, tek cümlelik ve birleşik bir savaş karşıtı hareketi örgütleyeceğimiz slogana ihtiyacımız var! Bu slogan etrafında adım adım öreceğimiz ama çok hızlı hareket ederek hedeflerini netleştireceğimiz bir kampanyaya ihtiyacımız var. Bu kampanyaya şimdi ihtiyacımız var. “İsrail sömürgeci bir terör devletidir/İşgale son! Filistin’e özgürlük!/Hepimiz Filistinliyiz!”
Savaş karşıtı sosyalistler olarak bu konuda tüm sınırları zorlayarak adımlar atacağız. Herkesi tüm bu adımları birleşik bir şekilde atmaya çağırıyoruz.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)