50°C, sıcaklar ve sosyalizm!

19.08.2023 - 07:17

Bu yaz rekorlara doyulmadı ama son rekor, iklim krizinin korkunç boyutunu gösteriyor. Hem küresel hem yerel bir rekor söz konusu. Kelimenin tam anlamıyla yanıyoruz. Ve bunun sadece bir fragman olduğunu da biliyoruz. Sağlıklı insanların bile dayanamayacağı sıcak hava dalgaları kapıda. Artık rekorlardan söz etmenin de çok fazla anlamı kalmadı. Ama yine de gezegenin ve insanlar, özellikle biz yoksullar dahil hepimizin yüzleştiği tehditlerin anlaşılması için bazı rekorların altını çizmekte fayda var.

Birisi Hatay. Altı ay önce deprem felaketini yaşayan Hataylılar, şimdi iklim krizinden kaynaklı sıcaklık rekorunun yarattığı felaketi yaşıyorlar.

50°C Hatay’da ölçülen sıcaklık. 

14 Ağustos’ta son haber olarak verilen bilgiye göre “Türkiye'de kayıtlı tarihte ilk kez geçici olarak 50°C'ye ulaşıldı. Hatay bugün 50.0°C (122.0°F) sıcaklık bildirdi.”

Bu korkunç bir sıcaklık. 

Rekor üstüne rekor

Ümit Şahin’in söylediği gibi, “İklim değişikliğinin iklim krizine ve yıkımına dönüştüğünün en iyi kanıtı... Tüm zamanların en sıcak 20 ayı arasında en eskisi Temmuz 2009. En sıcak 10 ayın hepsi 2016'dan sonra. Birkaç yıl önceye kadar en sıcak yıllardan olan 1998'den iz yok artık. 2023 Temmuz ise kopmuş gitmiş.”

Maruz kaldığımız şey, bir şiddet. İklimin dengesini bozan sisteme karşı iklim krizinden kaynaklı altüst oluşların üzerimizde yarattığı yıkım. Paris İklim anlaşması, sanki egemen sınıfların ve devletlerin gelişmelerden ders çıkarttığını gösteriyor gibiydi.

Eşik aşıldığında ya da önümüzdeki 10 yıl

Michael Roberts temmuz ayının sonunda yazdığı makalede “Dünyanın önümüzdeki beş yıl içinde yeni rekor sıcaklıklar yaşayacağı neredeyse kesin ve sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1.5C'den fazla üzerine çıkması muhtemel.  Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2023 ile 2027 yılları arasında en az bir yılda 1.5°C eşiğinin aşılma olasılığının %66 olduğunu tespit etmiştir.” diyordu. 

Bir çok bilim insanı, önümüzdeki 10 yılın çok kritik olduğunu söylüyor. Roberts, Endişeli Bilim İnsanları Birliği'nden Rachel Cleetus’un şu sözlerini aktarıyor: "İklim değişikliğinin yaptığı şey, hava olaylarını süper güçlendirmektir…Kurak dönemlerin olduğu yerlerde şimdi mega kuraklıklar yaşanıyor. Bu döngü aynı zamanda çok tehlikelidir, çünkü bitki örtüsünden arındırılmış çok kuru topraklara sahip olduğunuzda, yağış aldığınızda çamur kaymaları yaşarsınız…Bunun insan kaynaklı bir iklim değişikliği olduğunu ve fosil yakıtların yakılması nedeniyle gerçekleştiğini vurgulamak istiyorum."

Hatay bir istisna değil. Dünyada aşırı hava olayları günlük vaka ve kırılan rekorlar kısa bir süre sonra aşılacak sıradan verilere indirgendi.

1.5°C için direnme zamanıdır

İklim krizini durdurmak için atılacak ilk adım gezegenin sıcaklığını 1.5°C’de sınırlamayı başarmak. Fakat kapitalizmin hüküm sürdüğü bir gezegende bu adımın atılması giderek zorlaşıyor. Gerçekten de “Fosil yakıtlardan kaynaklanan karbondioksit emisyonları hâlâ artıyor.”

İşte bu gerçek veriler şu 24 Temmuz tarihli gelişmenin asli nedenidir:

Türkiye’nin bir parçası olduğu bölgenin 24 Temmuz tarihli sıcaklık rekoru haritası. 

Bu akıl almaz bir gelişme.

Bu gelişmenin hemen durdurulması için kaybedecek tek bir saniye yok.

Durdurmak zorunda olduğumuz güç

Levent Kurnaz başka bir grafiği paylaştı ve şunları yazdı: “Bakın bu grafik ne anlama geliyor: Dünya'nın atmosferine bu yıl şimdiye kadar 1,97 x 209 gün x 24 saat x Dünya'nın m2 cinsinden yüzey alanı = 5x10^18 kWh enerji eklendi demek. Türkiye'nin yıllık enerji tüketimi 3,30x10^14. Tam 15000 katı.”

Bu Akbelen’de gerçekleşen orman, dolayısıyla tüm orman canlılarının katliamının neden gezegene karşı işlenmiş bir suç olduğunu da gösteriyor. Elbette sadece Türkiye, sadece AKP-MHP-devlet ve sermaye grupları değil bu suçu işleyen, ama Akbelen’de işlenen suç, iktidarın, iklim kriziyle mücadelede ne yapılması gerekiyorsa tersini yaptığının bir kanıtı. 

Frene basamazlar, zaten fren patlak

Sermaye, frene basamıyor. Devletler frene basamıyor. İklim kriziyle mücadeleyi sadece ertelemekle yetinmiyorlar, bu mücadeleye karşı çıkıyorlar. O yüzden daha doğru ifade şu: sermaye ve devletler frene basmak istemiyorlar, doğaları gereği, kapitalist üretimin rekabetçi işleyişi ve kılcal damarlarında akıp duran fosil yakıt nedeniyle basamazlar, ama basmak isteseler de fren çoktan patlamış vaziyette. Bu yüzden Hatay 50°C’i gördü, ama bu arada da “geçtiğimiz hafta ABD, Güney Kore, Hindistan ve Japonya'da ölümcül sellere neden olan değişen yağış modelleri de dahil olmak üzere her zamankinden daha aşırı hava olaylarına yol açarken, aynı zamanda güney Avrupa için Cerberus adı verilen aşırı bir sıcak hava dalgası bekleniyor. Bu aşırı hava olayları, şaşırtıcı derecede sıcak okyanus sıcaklıkları, tehlikeli sıcak hava dalgaları ve kutuplardaki buz tabakalarının hızla kaybolmasıyla birlikte, fosil yakıt üretimi ve kullanımının gezegenin iklimini büyük ölçüde bozduğunun bir başka göstergesidir.”

Yaşamı savunmak

Michael Roberts’ın temmuz ayında yaptığı vurgular yaşadığımız felaketler tarafından doğrulanıyor. Hindistan’da aşırı yağışlar, toprak kayması nedeniyle 72 kişi öldü. Kanarya Adaları’nda orman yangını nedeniyle 3 bin kişi tahliye edildi. Hawaii’de Maui yangını nedeniyle bölgenin yüzde 80’nin yandı ve en az 93 kişinin yaşamını kaybetti. 

Şurası çok açık: hem durdurmamız gereken, hem durdurmak zorunda olduğumuz hem de durdurabileceğimiz bir krizle karşı kaşıyayız.

İklim krizini durdurmamız gerekiyor, iklim krizini durdurmak zorundayız, iklim krizini durdurabiliriz.

İklim krizine Marx’la birlikte bakmak

İklim krizi, üzerinde politika yapılan ve sınıfların mücadelesinin belirlendiği sahada yıkıcı bir değişiklik yapıyor. Bu kriz, kapitalizmin barbarlığını her gün yarattığı felaketlerle gösteren önemli bir başlık. Marx’ın kapitalist mantık çemberinin dışında çıktığını söyleyen J. B. Foster, “Marx’a göre çevresel bozulmanın sadece kapitalistlerin maliyetini artırması ve ekonomik krizlere katkıda bulunmasında” olmadığını ama “ekolojinin bozulmasının başlı başına kritik bir mesele olarak gördüğünü” ekliyordu: Marx’ın metabolik yarılma teorisi kapitalizmin çevre üzerindeki atık ve bozulmayı dışsallaştırarak nasıl büyüdüğünü anlamamızı sağlar, bu sorun ancak doğayla rasyonel, sürdürülebilir bir ilişkiye dayanan sosyalizm tarafından aşılabilir.”  

Öfke hem küresel hem kabarıyor 

İklim krizi, bir yanıyla sayısız felaketin içine geçtiği bir alanken, aynı zamanda kapitalizme karşı öfkenin de kabarmasına neden oluyor. Kapitalizm, aynı zamanda gıda güvensizliği demek. “Covid-19 patlak vermeden önce küresel nüfusun yüzde 11.7’si, yaklaşık 924 milyon insan ciddi düzeyde gıda güvensizliğiyle karşı karşıyaydı. Bu sayı pandemi sonrası iki yılda 207 milyon kişi daha arttı. İklim krizinin bir sonucu da doğrudan gıdaya ulaşamamak ve gıda fiyatlarındaki fahiş fiyatlar.

Açık olan, eskinin bir sloganının bugün daha anlamlı hale gelmiş olması:

“Ya sosyalizm ya barbarlık!”

“Ya sosyalizm ya mega kuraklık!”

“Ya sosyalizm ya seller!”

“Ya sosyalizm ya yangınlar!”

“Ya sosyalizm ya türlerin yok oluşu!”

“Ya sosyalizm ya fosil yakıtlar!”

“Ya sosyalizm ya orman katliamları!”

“Ya sosyalizm ya açlık!”

Kapitalizmi aşmanın ütopik bir fikir olduğunu düşünenlere, Hawaii yangınını, geçen yıl 30 milyondan fazla insanın etkilendiği ve üçte biri sular altında kalan Pakistan görüntüleri paylaşılabilir. Yanarak, aç kalarak, sıcak hava dalgalarıyla ölmek zorunda değiliz. 

Başka bir dünya, başka bir enerji, başka bir yaşam, tek kelimeyle sosyalizm mümkün. İklim felaketleri ve kapitalizm arasında bağlantıları kuran çok büyük hareketler ya da Akbelen’de olduğu gibi çarpıcı direnişler var. Tüm bu direnişleri milyonların hareketine çevirecek, hareketlerin hareketini inşa edecek bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bu hareket, doğası gereği anti-kapitalist bir öze sahip olacak. Ormanları kesen şirketlere karşı çıkmaktan şirketlerin egemenliğine topyekun karşı çıkmaya çok hızla aşılabilecek bir yol var. 

Kapitalistlerin neden olduğu sıcaklık rekorlarına yanıtı rekor sayıda insanın katıldığı ve işçilerin en merkezinde olduğu eylemlerle vereceğiz.

Şenol Karakaş

 



Bültene kayıt ol