Başbakan Emmanuel Macron’un emeklilik maaşlarına saldırması üzerine ateşlenen grev dalgası 1970’lerden bu yana, gelişmiş bir kapitalist ekonominin girdiği en büyük sosyo-politik krizi temsil ediyor. Ve bu mücadeleler sosyolog Fréderic Lordon’un yazdıklarında teorik bir ifade de bulıuyor.
Le Monde diplomatique internet sitesinde yazdığı blog yazıları, yaşanan kriz üzerine muazzam netlikte yorumlar sunuyor. Lordon’un mükemmel cümle kurmak üzerine bir yeteneği var: “Macron ötekiliği hiçbir zaman kabul etmedi. Yalnızca kendiyle diyalog kurabiliyor: dış dünya diye bir şey onun gözünde yok.”
Veya: “İşte karşınızda Intesyndicale’in [sendikalar koordinasyonu] yenilginin eşiğindeki görüntüsü -ki bunu başından beri adeta çağırıyordu, zira tüm çözümleri reddettiği için alternatif bir çözümün zerresine sahip değil.” Bu tablo, İngiltere’de RMT ve UCU gibi sendikaların liderlerine de birebir uyuyor. Baştan beri yenilgiye yazgılı bir sınırlı eylemlilik stratejisinin inatla peşinden gittikten sonra şimdi havlu atmanın zamanını kolluyorlar.
Lordon kapitalizme alternatif olarak komünizmi destekliyor, fakat tam olarak bir Marksist sayılmaz. En ünlü temsilcisi Pierre Bourdieu olan Fransız sosyoloji geleneğine daha yakın bir yerde duruyor. Fakat en temelde entelektüel olarak etkilendiği esas isim, büyük 17. Yüzyıl düşünürü Baruch Spinoza gibi görünüyor. Lordon Sermayenin Gönüllü Köleleri: Spinoza ve Marx Arzu Üzerine (2010) isimli bir kitap da yazmıştı.
Lordon kapitalistlerin işçileri nasıl olup da kendilerine kâr elde etmek için “saflarına çektiklerini” açıklamak için Spinoza’yı Marx’ın yardımına koşuyor. Bu sentezin, pek çok enteresan iç görü sağlamasının yanında, pek iyi çalıştığını söylemek zor. Ve 2023’ün perspektifinden bakınca kitap oldukça karamsar. Örneğin, Lordon‘a göre, neoliberal kapitalizmin işçilerden sınırsızca talep edebilmesinin sebebi, “kuvvetlerin oluşturduğu belli bir manzara ve özellikle direniş kuvvetlerinin durumu, daha doğrusu namevcut oluşu.”
Şimdiyse Lordon isyan halindeki bir toplumu coşkuyla karşılıyor: “Şeylerin hâkim düzeninin çözülmeye başlamasıyla olup bitenler gerçekten harikulade. Güçlülerin güçlerini dayandırdıkları geri çekilme, tecrit ve parçalanma halini paramparça eden, küçük fakat olağanüstü şeyler gerçekleşiyor.” Bu fark nasıl gerçekleşti? Benim tahminim 2007-2009 küresel ekonomik krizinin yıkıcı etkisi ve egemen sınıfların çöküşün sorumlusu olan neoliberal politikalarda ısrarcı olması hatta bunları radikalleştirmesi.
“Yalnızca birkaç on yıllık bir sürede fakat özellikle 2017’den itibaren, bir toplumsal modele diz çöktürüldü. Onlar ülkeye diz çöktürdüler. CGT değil, Intersyndicale hiç değil (ah keşke) – onlar ve yalnızca onlar bunu başardı. Ülke kompetanlar ve uzmanlar tarafından çöküşe sürüklendi. Şimdi ise külliyen düzensizlik hâkim.
“İşte burada karşımıza geç kapitalizmin paradokslarından biri çıkıyor (ki bunlardan bolca bulmak mümkündür): burjuvazinin beceriksizliğinin kendisi bir tarihsel kuvvet haline gelmiş durumda, öyle ki Joseph Schumpeter’e asgari atıfla (kapitalizmin “yaratıcı yıkım” yeteneğini öven bir iktisatçı) “yıkıcı yıkımı” teşhis etmemizi sağlıyor. Veya tam ismini vermek gerekirse: McKinsey.”
Bu enteresan bir pasaj, çünkü insanlar İngiltere’de de benzer şeyler söylüyorlar, fakat burada “yıkıcı yıkımı” Boris Johnson’a ve Brexit’e indirgiyorlar. Fakat Lordon, Muhafazakârların arkalarında bıraktıkları döküntüyü daha geniş ve daha sistemik bir şeyin semptomu olarak görmeye çağırıyor bizi. Ben buna kapitalizmin kendini yeniden üretme kapasitesinin çöküşü derdim.
2023 yılının sınıf mücadelesinde sahne olduğu patlama, Lordon’un komünizmine çok daha somut bir sınıf içeriği katmış: “Üretenlerin üretim üzerindeki egemenliği - buyurun size çekici bir slogan, ve bu konunun doğrudan muhatabı olan işçi sınıfının çok ötesine uzanan bir şey. Tüm cehaletlerine rağmen başkalarının emeğini başkaları için düzenleme iddiasındakilere, danışmanlara ve planlamacılara gelince, bunlar parazitten başka bir şey değillerdir ve kesilip atılmalılar.”
Fransa’daki mücadelenin önündeki yol, dümdüz ileri giden bir çizgi olmaktan çok uzak. Ancak bu isyanın, şimdiden yetenekli bir sol entelektüelin bakış açısını netleştirdiğini ve isyanın mantığını bu kadar iyi ifade etmesini sağladığını görmek muhteşem.
Alex Callinicos
Çeviri: Deniz Güngören