Aşırı sağ düşüşte mi? Böyle düşünen birini anlamak hiç zor değil. Donald Trump porno yıldızı Stormy Daniels’a verilen sus payını gizlediği için ibretlik bir pozisyona düşmüş, Boris Johnson parlamentodaki yerini kaybetmiş, Lula ise Brezilya seçimlerinde Bolsonaro’yu yenmiş durumda.
Bu soruya “evet” yanıtını vermek. Konusunda en hevesli olanlar 2016’daki Brexit referandumunun ve Trump’ın galibiyetinin sistemin olağan akışından birer sapma olarak gören ve muhtemelen Vladimir Putin’in oyunlarının sonucu olduğunu düşünen liberaller. Aynı kişiler şimdi Trump ve Johnson gibi haydutların başlarının belada olmasını “normalliğin” geri dönüşü olarak yorumlayabilmeyi istiyorlar.
Bu bir yanılsama. Geçmişin neoliberal “normalliği” geri gelmiş filan değil. Bunu görmek için yalnızca bankacılık krizine, yükselen küresel sıcaklıklara, savaşa ve Avrupa ve Pasifik’te savaş söylentilerine bakmak yeterli. Aşırı sağın başını uzatmasını sağlayan Küresel Ekonomik Kriz sonrasında oluşan çatlaklardı. Ve çatlaklar genişliyor.
Aşırı sağ hükümetler dünyanın dört bir yanında kök salmış durumda. Hindistan’daki muhalefet lideri Rahul Gandhi, geçtiğimiz günlerde bir karalama kampanyasının sonucunda iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Suçu, bir seçim mitinginde şöyle sormaktı: “neden tüm bu hırsızların soy ismi Modi?” Narendra Modi Hindistan’ın aşırı sağ başbakanı.
Öte yandan, faşist Fratelli d’Italia partisinin lideri ve İtalya’nın başbakanı Giorgia Meloni, tarihi baştan yazmakla suçlanıyor. Roma’nın yakınlarındaki Ardeatine mağaralarında Alman işgalci kuvvetleri tarafından 335 kişinin 24 Mart 1944’teki katledilişinin yıldönümünü işaret ederek, bu insanların “yalnızca İtalyan oldukları için katledildiklerini” söylüyor.
Gerçekte bu katliam, Roma’nın bir caddesinde 33 Nazi askerini öldüren antifaşistlerin eylemine bir misilleme idi. İtalyan Ulusal Partizanlar Birliği’nden Gianfranco Pagliarulo: “Tabi ki bu insanlar İtalyan’dı. Fakat bu kişiler hangi milletten olduklarına göre değil, antifaşist, direniş savaşçısı, siyasi muhalif ve Yahudi oldukları için seçilmişlerdi.” Diye cevap veriyor. Katliamın, İtalyan faşist devlet görevlilerinin yardımıyla gerçekleştirilmiş olduğunu da ekliyor.
Dahası Trump tarih filan olmadı. Financial Times’dan Edward Luce: “Trump’ın MAGA’cı tabanı her zamankinden daha zinde. Eğer sönmüş olsaydı, Cumhuriyetçi Parti’nin ağır toplarından meclis başkanı Kevin McCarthy veya eski başkan yardımcısı Mike Pence, Trump’ın gelemkte olan yargılanma süreciyle ilgili girdiği ağız dalaşını aynen tekrarlar durumda olmazlardı. Trump’ı bir kere daha partinin resmi adayı olarak görmektense ateş üstünde yürümeyi tercih edecek Cumhuriyetçiler bile Trump’ın politik hattını desteklemek zorunda kalıyorlar.
Gerçekten de Trump yargılamaları başkanlık kampanyasına start vermek için kullandı. Johnson’ın geri dönmesi ise çok daha zor. Rishi Sunak, AB ile Kuzey İrlanda hakkında imzaladığı anlaşmaya karşı ufak çaplı bir Muhafazakar Parti isyanından, Johnson ve Liz Truss’ın aleyhte oylarına rağmen, görece az zorlukla sağ salim çıkmayı başardı
Ama örneğin içişleri bakanı Suella Braverman’a devletin en güçlü organlarından birinin başındaki bu isme bakalım. Kendisi açıkça aşırı sağ bir dil kullanıyor -örneğin “Kültürel Marksizmi” lanetlemek gibi- ve sığınmacıları Ruanda’ya gönderme planlarıyla böbürleniyor. Meloni ile aralarındaki tek fark Braverman’ın ana akım bir muhafazakar partiye üye olması, onun dışında ideolojik olarak oldukça yakınlar.
Muhafazakâr Parti üç kere başbakan değiştirirken Braverman’ın bakanlık kariyerinin yeşerdiği gerçeği, geleneksel merkez sağın bir krizde olduğunu ve artan biçimde aşırı sağ söylem ve siyasetleri benimsemek zorunda kaldığını gösteriyor. Bunun bir benzerini kıta avrupa’sında, Fransa’daki Les Republicains’teki değişimde de gözlemleyebiliriz.
Eski neo-liberal merkez parça parça dağılıyor. Kazma ve iki yüzlü Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi’nin anketlerde yükselişte görünmesinin tek sebebi Muhafazakâr Parti’nin bu denli dağılmış oluşu. Neyse ki buna rakip olabilecek bir başka akıntı da henüz örgütlü soldan değil fakat işçi sınıfı direnişinden geliyor. Bunun en ileri olduğu ülke, 3. Charles’ın ziyaretinin, protestocuların, “14. Louis, senin kafanı kestik! Macron, sıra sana da gelebilir!” sloganlarıyla iptal edildiği Fransa.
Direniş İngiltere’de henüz bu seviyeye ulaşmış değil. Ancak yine de burada da sınıf mücadelesinin kızıl hattı, geçtiğimiz yılın grev dalgalarıyla güçlenmiş durumda. Aşırı sağı ezebilecek olan kuvvet de burada şekilleniyor.
Alex Callinicos
Çeviri: Deniz Güngören