Rıfat Solmaz

Rıfat Solmaz son yazıları

Rıfat Solmaz tüm yazıları

25.05.2015 - 09:13

Bir ulusalcının bitmeyen kini üzerine

Evet, bu tartışma artık sıkıcı oldu. Zira bu tartışmayı yaparken tekrarlardan kaçınmak imkansız. Ama ulusalcılar bu tartışmayı yaptığı sürece, bazı yanıtları tekrar tekrar vermek de bir zorunluluk. Evet, söz konusu olan yine “Yetmez ama evet” kampanyasına çamur atma yarışında ön sıraları hiç kimseye kaptırmayan bir ulusalcıda. Sadece ulusalcı diyorum zira, bu şahıs solcu olduğunu iddia etmiyor. Ediyorsa da haberim yok.

Bu şahsın sinirlerinin Ergenekon davaları başladığında zıpladığı görüldü ve bünyesinde toplanmış tüm islamofobik cerahat o gün bugündür sağa sola saçılıyor.

Bu şahsı, Mersin’de nükleer santral kurulmasına karşı yıllar önce yaptığı kilometrelerce süren geri geri yürüyüş nedeniyle takdir etmiştik ama zihinsel dünyasında da bu kadar geriye gidebileceğini o zaman tahmin edememiştik.

Çeşitli çevre ağlarında “Yetmez ama evet” kampanyasına, bu kampanyayı örgütleyen sosyalistlere ve çevreci bir duyarlılıkla da olsa bu kampanyada yer alan çevrecilere demediğini bırakmıyor. Evet, düpedüz hakaret ediyor. Bu kez, kafasının pek işlemediği bir alanda, aslında ilgi alanında da olmayan bir partinin, HDP’nin yükselen yıldız hâline gelmesinin yarattığı politik ihtimal alanında kalem oynatmış. Bu Özgür Gürbüz adındaki yazara göre, HDP’nin barajı geçememe ihtimalinin nedeni şu: “Partideki ‘yetmez ama evet’çilerle yollarını ayırmaması, yüzde 10 barajını müzakere masasına getirmemesi hedef kitleye ulaşmalarını zorlayabilir.” (http://www.birgun.net/haber-detay/parti-bildirgelerine-bel-baglanmamali-81527.html)

(Başlamadan önce, HDP’nin yüzde 10 barajını müzakere masasına getirmemiş olduğu iddiasının bir yalan olduğunu söylemem gerekiyor. HDP tam bir demokratikleşmeyi masaya getirdi. Hükümet kabul etmedi. )

Diyebilirsiniz ki, “böyle bir deli saçmasıyla bir köşeyi neden işgal ediyorsun, daha faydalı bir iş yapamaz mısın, örneğin izlediğin bir filmi tanıtsana”. Dediğim gibi, deli saçması da olsa on bin kere tekrarlanınca inanan çıkabiliyor. Birisi Özgür Gürbüz’e on bin kere tekrarlamış zira bu saçmalığı, inanmasından ve şahsına ayrılan gazete bölümünden tartışıyor görünümlü düşmanlaştırıcı ifadelerinden anlaşılıyor bu.

Bu şahısa sorsanız, HDP derhal CHP’yle ittifak kurmalı muhtemelen, hatta seçimlerden önce bir yolunu bulup, HDP kendisini lağvedip CHP’yle seçime girseydi, pek mutlu olurdu.

Yine bu tür görüş sahipleri, Melih Gökçek’e karşı Mansur Yavaş’ı, Sırrı Süreyya Önder’e karşı Sarıgül’ü desteklemiş olmalılar.

Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi, bu görüş sahipleri açısından değinmenin, savunmanın ve desteklemenin tehlikeli ve yasak olduğu kırmızı çizgiyle belirginleşmiş bir alandır.

Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüyle zerre ilgilenmezler.

Ermeni soykırımıyla yüzleşme, bir katliamlar tarihi olan cumhuriyet tarihiyle demokrasinin alanını genişletecek bir hesaplaşma asla gündemlerinde değildir. Yazdığı gazetenin politik çizgisine uygun olarak, HDP’ye "Barajı geçemezsen CHP oylarını alamayacağın içindir, çünkü “yetmez ama evet” diyenlerle yollarını ayıramadın" der durur. Yazdığı gazetenin çizgisi, “HDP’nin barajı geçmesinde hayır vardır ama HDP de CHP de yüksek oy almalıdır”. Genel seçimlerde bir oy verilebiliyorsa eğer, bu politik çizgi, HDP’ye destek vermemeyi göze alamayan ama esas olarak CHP’yi destekleyen bir çizgidir.

Doğrudur, HDP’nin seçilebilir yerlerden zamanında “Yetmez ama evet” diyen milletvekili adayları vardır. Birçok “Yetmez ama evet” kampanyası gönüllüsü, HDP’nin barajı aşması için varını yoğunu ortaya koymuş durumdadır.

Hem HDP, hem de HDP’nin barajı aşması için çalışan “Yetmez ama evet” kampanyası aktivistleri açısından, barajın aşılacağına duyulan inanç çok güçlüdür. Bıçak sırtında bir seçim kampanyasının sürdüğü de aynı şekilde doğrudur.

Ama bir doğru daha var: HDP’nin barajı geçmesini, sadece ama sadece Erdoğan’ın başkanlığını engellemek için destekleyenler güvenilir insanlar değillerdir. Bunların Erdoğan’ın başkanlık hırsı karşısındaki politik tutumlarının, demokrasiyi savunmakla hiçbir alakası yoktur. Erdoğan’ın başkanlığını, MHP’nin yüzde 2 daha fazla oy almasının engelleyeceğini bilseler, gider MHP’ye oy verirler. Zira bugün HDP’ye oy veren, oy vermekle kalmayıp kendilerinde gani gani olduğunu düşündükleri için olsa gerek bir de akıl vermeye kalkışanlarrın önemli bir bölümü, bugünlerde MHP’den “seçilebilir” bir bölgeden aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklemişlerdir. İhsanoğlu’nda Erdoğan’a karşı en azından seçimleri ikinci tura sarkıtacak bir umudu görmüşlerdir.

Şimdi de HDP’nin barajı geçmesinde Erdoğan’ı zorlayacak bir umudu görüyorlar. Haftalardır anlatıyoruz: Bu seçimlerde HDP’ye oy vereceğini, HDP’yi beğenmediğini ifade ederek anlatanların önemli bir bölümü Kürtfobisinden muzdarip. Kürtfobileri, İslamobilerinin gölgesinde kaldığı için HDP’ye oy verecek olanlar, oylarını verip, yürüyüp gitmeliler.

Kürtfobik, İslamofobik fikirleriyle beslenen yalancılıklarıyla HDP’ye akıl vermekten vazgeçmeliler. Tıpkı Cumhuriyet gazetesinin güzide genel yayın müdürü Can Dündar gibi, Gürbüz de HDP’nin AKP’yi destekleme ihtimalinin CHP seçmenini HDP’den soğuttuğunu söylüyor. Can Dündar bunu Demirtaş’la yaptığı röportajdan “edindiği izlenimi” gazetenin manşetine çıkartarak yapmıştı, Gürbüz ise “yetmez ama evet” kampanyasına duyduğu düşmanlığı, bizzat CHP’den HDP’ye oy verme ihtimali olan kitlelerin hissiyatı olarak ilan ederek yapıyor.

Komik insanlar. Önce bir yalan söylüyorlar, sonra bu yalana kendileri inanıyorlar, sonra inandıkları yalanın kökenlerini analiz etmeye çalışıyorlar. Birisi hissediyor, birisi rüya görüyor.

Gürbüz’ün yalanlarıyla beraber demek istediği şu: HDP’nin Kürt adayları var, HDP’nin başörtülü adayları var, HDP’nin müftü adayları var, HDP’nin Ermeni soykırımıyla yüzleşme mücadelesinin içinden gelen Ermeni adayları var. Ve doğru, HDP’nin Balyozculara sempatiyle bakan, Veli Küçükler için kampanyalar yapan, İlhan Selçuk’tan devrimci çıkartmaya çalışan, Komünist Manifesto dağıtan Cumhuriyet gazetesinin sosyalist ve aydınlık Türkiye’nin pek ve en değerli gazetesi olduğunu düşünen adayları yok. Doğal olarak, omurgasını Kürt Özgürlük Hareketi’nin oluşturduğu bir siyasal hareketin kemalist adayları yok. HDP’lilerin Sarıgül gibilerle karşılaştığı tek alan, mafyatik saldırılar HDP’ye yöneldiğinde, İhsanoğlu gibilerle karşılaştığı tek alan ise faşist linç girişimleri HDP binalarına dönük olduğunda oluyor.

Kısacası, HDP’nin tek sorunu, hayatlarının tek gayesi olan Erdoğan karşıtlığı nedeniyle HDP’ye oy verme ihtimaline sahip olan ulusalcıların, HDP ulusalcı olmadığı için tatava yapmaları. Tatava yapmayın, 7 Haziran’da HDP’ye basıp geçin. Ortamlarda da ne derseniz deyin!

Rıfat Solmaz


Bültene kayıt ol