Emekli büyükelçi Namık Tan, Akşener’in Altılı Masa’dan kalkmasından iki gün sonra şöyle bir tweet attı:
“Ülkede, demokrasinin gelişmesi ihtimalinden dahi rahatsız olan, devlet odaklı, ‘siyaset üstü’, düzenleyici bir güç var. Bu güç, büyük ölçüde tükenmiş olan yerleşik düzeni suni teneffüsle ayakta tutmaya çalışıyor.”
Ertesi gün Arzu Yılmaz medyascope.tv’de “Akşener’inki intihar değil, intihar saldırısı” başlıklı bir yazı yazdı. İddiası şuydu: “Kılıçdaroğlu ‘artık devletle hizalanmayacağını’ ilan ettiği anda devlet de Kılıçdaroğlu’na karşı hizalandı…” Yani Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engellemeye çalışırken Akşener “devlet” adına davranıyordu.
Bir sonraki gün Alper Görmüş’ün serbestiyet.com’da “Devrede ‘Devlet odaklı, siyaset üstü, düzenleyici bir güç’ var mı?” sorusunu soran bir yazısı yayınlandı. Görmüş’ün cevabı şöyleydi:
“Devlet, siyasi iktidarla aşağı yukarı 10 yıl önce kurduğu ve giderek güçlenen ittifakının çıkarları gereği Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasını istemiyorsa, evet, ‘siyaset üstü, düzenleyici bir güç’ olarak oyunun içinde olduğu söylenebilir.”
Böylesi bir gücün varlığı bir açıdan çok makul ve gerçekçi geliyor, ama bir açıdan da bu kavramları kullanırken dikkatli ve temkinli olmak gerek.
Temkinli olmak, fazla abartmamak gerek, çünkü devletin bir Merkez Komitesi, bir Genel Yürütme Kurulu yok. Bir odada haftada üç gün toplanıp devletin bekasını gözeten ve önlemler alan sekiz kişi yok. Devlet mekanizmasını yürütenlerin, yani silahlı kuvvetlerin, yargının, eğitim ve medya kurumlarının en üst kademelerinde yer alan kişilerin her birinin kendi görüşleri var. Bunların görüşlerine topluca “devlet aklı” diyebiliriz, ama bunlar tek ve yekpare bir görüş oluşturmuyor.
“Türkiye’de derin devlet nedir?” sorusuna Süleyman Demirel “Askerdir!” cevabını vermiş. Kısmen doğru, ama gerçekte mesele bu kadar basit değil.
Öte yandan, evet, Akşener’in (ve tabii Bahçeli’nin) bir tür devlet görevlisi oldukları, “devlet odaklı, ‘siyaset üstü’, düzenleyici” bir güce hizmet ettikleri akla çok yatkın geliyor.
Klasik faşizm, örgütlediği yoksul ve lümpen tabanın görüşleri uyarınca kapitalizme ve mevcut burjuva devlete düşman bir söylem kullanır, propagandasında büyük sermayeye ve bankalara ateş püskürür.
Türk faşizminin ise bu yönü yoktur, hiç olmamıştır: Mevcut devleti kutsar, devletin tetikçisi olmayı görev sayar.
Böyle olduğu için de devlet aklının, derin devletin elinde oyuncak olur, seve seve.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)