Depremin ertesi günü “Başın sağ olsun Türkiyem” ifadesine takıldım.
Bir memleketin başına hiçbir zaman hiçbir şey gelmez.
“Memleket” zaten hayalî bir şeydir; bir kavramdır, fiziksel bir gerçeklik değil.
Memleketin başına geldiği düşünülen şey doğal ve somut, maddî bir şeyse, bu tür şeylerin sınır çizgilerinde başlayıp bitmesi mümkün değildir.
Sel felaketi veya kuraklık veya deprem gibi şeyler tabii ki memleket kavramını tanımaz, millî sınırlara uygun davranmaz.
Çünkü sınırlar egemenlerin itiş kakışı sonucunda ve genellikle askerî dengelere bağlı olarak savaşların ardından çizilen hayalî çizgilerdir.
Sınırların bir yanını etkileyen felaketin öbür yanını etkilememesi mümkün değildir.
Öte yandan, söz konusu felaket sınırın bu tarafında yaşayan ve felaketten etkilenen herkesi aynı şekilde de etkilemez.
Hiçbir felaketin etkisi zenginle fakirin üzerinde aynı olmaz.
Depremlerde durum özellikle böyledir.
Deprem bütün binaları yıkmaz. Kötü yapılmış, malzemeden kaçırılmış, ucuza mal edilmiş binaları, her şehrin yoksul bölgelerindeki binaları yıkar, yoksulların evlerini yerle bir eder.
İlk anda felaketten daha az etkilendikleri gibi, zenginler felaketin ardından bölgeden uzaklaşmanın yolunu da bulur.
Memleketin başına geldiği düşünülen şey fiziksel bir felaket değil de, ekonomik kriz, enflasyon, kıtlık filan gibi bir şeyse, bunların herkesi aynı şekilde etkilemediği o kadar açık ki, fazla laf etmeye gerek bile yok.
İster deprem, ister ekonomik kriz, felaket vurduğu anda hep aynı edebiyat başlar: “Ah Türkiye’m, vah Türkiye’m”.
Türkiye’m ne demek? Karlar altında marketlerden gıda alıp çocuğunu doyurmaya çalışan kişi mi “Türkiye’m”, yoksa o kişiye “yağmacı” diyen market sahibi mi?
“Hepimiz bir ve tekiz, aynı gemideyiz, birlikte güçlüyüz” edebiyatı yoksulun yoksul, zenginin zengin kalmasını sağlar.
Bu edebiyata bir de “dış düşman” eklenirse, egemenler için tadından yenmez.
Emekli tümamiral Cihat Yaycı gibilerinin görevi de budur:
“Böyle ortamların bu senaryoları uygulamak için Türkiye düşmanlarına fırsatlar sunabileceğini unutmamak lazımdır. Kurtlar puslu havayı sever. Türkiye’de arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde aksaklıklar var deyip iç karışıklık çıkartmak isteyenler olabilir. Halkımızın ve devletimizin birlik ve beraberlik içinde herhangi bir kargaşa, karışıklık ve kaosa karşı uyanık olması son derece önemlidir. Böylesi büyük çaplı afetlerde iktidar-muhalefet ayrımı olmaksızın, devletimizin etrafında kenetlenmek gereklidir.”
Tümamiraller Türkiyemle kenetlensin. Biz depremden etkilenenlerle kenetlenelim.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)