Almanya’da, Almanya sınırları dahilinde ikinci bir Almanya var! Adı "Königreich Deutschland", yani Almanya Krallığı.
Hiçbir ülkenin tanımadığı bu krallığın tahtında Kral I. Peter oturuyor. Krallık kendi parasını basıyor, vatandaşlarına kendi kimlik belgelerini veriyor ve kendi bayrağı var. Kralın iddiasına göre vatandaşlarının sayısı 5.000 kadar.
BBC ile konuşan Kral I. Peter, bildiğimiz Almanya devletinin “yıkıcı ve hasta” olduğunu söylüyor, “Bu faşist ve şeytanî sistemin bir parçası olmaya hiç niyetim yok” diyor.
Peter’in tebaası Covid-19 aşısı olmuyor ve son yılların yaygın komplo teorilerinin hemen hepsine inanıyor. Almanya devletine vergi vermiyorlar, çocuklarını devlet okullarına göndermiyorlar. Peter ehliyetsiz araba kullanmaktan, kendi sağlık sigortası sistemini kurmaktan ve tebaasının paralarını yemekten hapis yatmış.
Peter ve tebaasını (ve benzerlerini) Alman istihbarat servisi aşırı sağcı komplo teorisyenleri ve ‘ulusal tehdit’ olarak tanımlıyor. Bu gruplar II. Dünya Savaşı’nın bitiminde kurulan Alman devletini meşru kabul etmiyor, tanımıyor.
Alman polisi bu grupların toplam 21.000 civarında üyesi olduğunu bildiriyor.
Amerika’da ise bu tür binlerce üye değil, binlerce grup var!
Amerika’daki gruplar ve milisler Krallık ilan etmiyor elbet (tam tersine, müthiş bireyci, her türlü merkezciliğe müthiş düşman bir ideolojileri var). Ama devleti tanımamak, devlet kurumlarını meşru kabul etmemek, dünyadaki her şeyi uçuk kaçık komplo teorilerinin gözlükleriyle görmek açısından Königreich Deutschland’dan farkları yok.
Farklı yanları, tepeden tırnağa silahlı olmaları ve faşist, ırkçı, antisemit görüşleri çok daha açıkça savunmaları.
Avrupa’da da, Amerika’da da istisnasız bütün bu grupların ortak bir yanı var: Hepsi mevcut devlete, merkezî idareye, mevcut siyasetlere ve politikacılara, kısacası “sisteme” düşman. Kral I. Peter’in “Bu faşist ve şeytanî sistem” ifadesini kullanması tesadüf değil.
Ve dolayısıyla bütün bu grup, milis ve hareketler kapitalizmin en çok ezdiği, yoksullaştırıp eziyet çektirdiği, dışladığı, çaresizlik duygularına sürüklediği kitleler arasında taraftar buluyor.
Trump, Bolsonaro, Modi, Meloni gibi aşırı sağcı politikacılar da geleneksel “devlet adamı” davranışlarına uymayarak, sanki sistem dışıymışlar, sisteme düşmanmışlar gibi davranarak bu kitlelerin desteğini kazanıyor.
Trump ve Bolsonaro’nun gitmesi Amerika ve Brezilya’da bu kitlelerin yok olduğu anlamına gelmiyor.
Yok olmaları ancak kapitalizmin tüm kurbanlarına umut veren, farklı bir geleceği işaret eden, kitlesel ve radikal hareketler ortaya çıktığında mümkün olacak.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)