AKP haftalık grup toplantısında, yeni üye Mehmet Ali Çelebi’ye rozet takıldıktan sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendisine kaç çocuğu olduğunu sordu. Aldığı “1” cevabını beğenmeyip “Sayıları arttırmak lazım” tepkisini verdi. Mehmet Ali Çelebi’nin eşi Kezban Merey Çelebi’nin doktora ve kariyer yapma isteğiyle alakalı da “Olmaz ya bu iş, kariyeri çocuk doğurmak” yorumunda bulundu. Üstelik “Çocuk çok önemli, bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane” diyerek aslında Kürtleri kast ediyor ve Kürtlerin hepsinin "terörist" olduğu imasında bulunuyor.
Kadını sadece annelik üzerinden tanımlayarak, tek ulvi görevinin çocuk doğurmak ve annelik yapmak olduğunun söylendiği ilk an bu değil elbette. Hepimiz, ailenin ve anneliğin kutsallığının altının çizildiği, yatak odalarımıza kadar girilerek kaç çocuk yapmamız gerektiğinin bize parmak sallanarak söylendiği, iffetli ve namuslu kadınlar tarafından hayırlı evlatların topluma kazandırılması gerektiği açıklamaların dönem dönem yükselişe geçtiğini hatırlıyoruzdur.
Kadınlar olarak görevimizin, erkeğimizi eve bağlamak, evi çekip çevirmek, çocuklara bakmak, yetiştirmek, eve ve evde yaşayan herkese ve her şeye dair sorumlu olmak; aynı zamanda evin erkeğini yormayan, dırdır etmeyen, tutumlu, namusuna laf getirtmeyen, makbul kadın olmak olduğu bize sık sık hatırlatılır. Bu gerek devlet/hükümet kadrolarındaki kişiler tarafından olur, gerekse de eş, dost, çevre tarafından.
Kariyer yapmak isteyen erkek alkışlanırken, kadının kariyer yapmak istemesi, akademide ilerleme isteği, kendini geliştirme çabası, evlenmek ya da çocuk doğurmak istememesi lanetleniyor. Kısacası, kadının erkeğe ve evine bağlı/bağımlı olarak hayatına devam etmesi isteniyor.
Bir çocuk, aslında her iki ebeveyninin de ilgisine ihtiyaç duyuyorken ve büyüme yolculuğunda her iki ebeveyniyle de eşit bir iletişim içerisinde olması gerekirken, bu sorumluluk, kadın ve erkekten oluşan makbul (!) ailelerde sadece kadına yükleniyor. Eğer çocuk büyüdüğünde sorunlu birisi olursa, bu suç tamamen anneye yüklenerek, annesi onu iyi yetiştiremediği için sonucun bu olduğu iddia ediliyor. Tüm bu süreçte baba hiçbir şekilde herhangi bir şeyden sorumlu tutulmuyor. Kadının eğitim hayatına önem verilmiyor ve mümkünse en kısa süre içerisinde evlenmesi ve çocuk doğurması bekleniyor; tüm bu engellenmelere rağmen, tüm bilgeliği ile kusursuz bir şekilde çocuk büyütmesi bekleniyor.
Olur da hem kariyer yapan ya da eğitim hayatına devam etmek isteyen, hem de çocuk sahibi olan annelerde de bu sefer çocuğun anneye ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle, çocuğun kreşe verilmesi üzerinden demagoji yapılıyor. Oysa çocuğun anneye, babasından sadece biraz daha fazla ihtiyaç duyduğu tek an annesinin sütünü emdiği dönem, bu dönem dışındaki tüm dönemde her iki ebeveynine de ihtiyaç duyuyor. Çocuğun kreşe verilmesi üzerinden anne suçlu hissettirilip, kadın eve bağlanmaya çalışılıyor. Hiçbir çocuğun, babası çalıştığı için travmatize olduğu iddia edilmiyor. Çünkü (özellikle muhafazakar toplumlarda) toplumsal cinsiyet rolleri gereği çocuğun bakımı anneye yüklendiği için, çocuk sadece annesini biliyor. Sadece annesi ile iletişim kuruyor, babası ile sağlıklı bir iletişimi ne evde, ne de evin dışında bir alanda var. Bu eksikliğin üzerinde kimse durmuyor. Sağlıklı olan, çocuğun her iki ebeveyniyle de eşit bir iletişim kurması ve her ikisinden de yeterli ilgiyi görmesi iken, kadının özgürlüğüne kısıtlama getirilmesi kabul edilemez.
Kadınların bu konularda ses çıkarıyor olması, gelenek/görenek adı altında yapılan dayatmayaları kabul etmiyor oluşu, cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmesi ve bu eşitsizliği ortadan kaldırmak istemesi, özgürce ve adaletli yaşama talebi tabii ki kendi imtiyazlı alanlarında, konforlu hayatlarına devam eden ve hiçbir şeyden sorumlu tutulmayan ataerkil kafaların rahatlarını kaçıran bir durum. Bu yüzden kadının güçlenmesinden, özgürleşmesinden korkuyorlar. Çünkü o zaman kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalacaklar, istedikleri ya da kafalarına estiği gibi davranamayacaklar, yaptıklarından sorumlu tutulacak ve cezalandırılacaklar.
Çocukların psikolojisini kreşe gitmek değil; şiddete tanık olmak, yeterli ilgiyi görememek, sağlıklı iletişim ortamında büyümemek, kendilerini var etmelerine izin verilmemesi, birey olarak kendilerine saygı gösterilmemesi bozar.
Kadının görevi veya kariyeri evlenmek ve çocuk doğurmak değildir. Kadınlar da erkekler kadar kendi hedefleri doğrultusunda ilerleme, kendi hayatlarını nasıl yaşayacaklarına ve kiminle ne şekilde ilişkileneceğine karar verme; ister evlenme, ister okuma, ister kapanma, ister kapanmama, ister çocuk sahibi olma, isterse çocuk sahibi olmama, ister doktora yapma, ister dünyayı gezme ama bunların hepsini sadece ve sadece kendisi öyle istediği için yapma hakkına sahiptir.
Kutsal olan hiçbir şeyi tanımıyor ve herkesin adaletli, özgürce yaşayacağı başka bir dünyanın inşa edilebilecek olduğunu biliyoruz.
Dila Ak