Tuna Emren

Tuna Emren son yazıları

Tuna Emren tüm yazıları

01.07.2022 - 13:28

Sorun pipetlerden ibaret değil: Kapitalistler plastik seviyor

Geçtiğimiz günlerde, ortaokul çağındaki yeğenimle bir şeyler içip sohbet etmek üzere şu ünlü kahve zincirlerinden birine gittik. Plastik bardakla servis edilen içeceklerimizde kullanılmak üzere karton pipet verildiğini görünce kendisini tutamayıp güldü; “Pipeti karton ama bardağı plastik!” 

Bunun gerçekten bir fark yaratıp yaratmadığını sordu bana. Yani sadece plastik pipetlerden kurtulsak okyanusları da kurtarmış olacak mıydık örneğin. Ve ben de bir kez daha, asıl sorunun kapitalist ekonominin ta kendisi olduğunu anlatmaya koyuldum: Plastik, fosil yakıt endüstrisinin yan ürünü, fosil yakıtlar da kapitalizmin can damarı.

“Şu pipeti görünce bizimle dalga geçiyorlar diye düşünmüştüm, yanılmamışım,” dedi.  

Yanılmamıştı.

Bir saat bile kullanmadığımız tek kullanımlık plastik ürünler birkaç nesil boyunca sürecek muazzam bir çevre ve toplum sağlığı sorunu olarak okyanuslarda yüzmeye, içme sularımıza, soluduğumuz havaya karışmaya devam ediyor, midemize kadar ulaşıyor.

Geri dönüşüm yalanı

Tek kullanımlık plastiklerin geri dönüştürülmemesinin suçu da sorumluluğu da bizlere yüklenir. “Çöpe atmayın” diye kızar, geri dönüşüm kutularına bırakmamızı isterler. Oysa bunların hiçbiri geri dönüştürülmez. 

İşin gerçeği, şu ana dek sadece yüzde 9-10’unu geri dönüşüme girebildi. 

Kalkınmış ülkelerde bile durum farklı değil. Geri dönüştürülmek üzere toplanan plastik atıkların yarısı dahi dönüştürülemiyor, hatta bunların ambalaj ürünleri olarak yeniden dolaşıma sokulabilen kısmı bundan bile az. 

Aslında geri dönüştürdüklerini iddia ettikleri plastik atıklar genelde ‘geri dönüştürülemeyen plastik ürünlere’ dönüştürülüyor. Yani geri dönüşüm yerine atık sahasına gidecek olan plastikler önce göstermelik bir dönüşüm sürecinden geçiriliyor, ardından – ve çok kısa bir süre içinde- nihai istikameti olan okyanuslara gidiyor. 

Daha da beteri, bizlere plastiklerimizi dönüştürmemiz için, hiçbir işe yaramadığını bile bile baskı uygularken, piyasaya yeni sürülen plastiğin üretimini de artırdılar.

Sizin aklınıza da aynı soru geliyor olmalı: Bu sorun, geri dönüştürülemediği için mi yaşanıyor?

Yanıtı, hayır; teoride plastik ürünlerin büyük bir kısmı geri dönüştürülebilir. 

Fakat bunun önünde birçok engel var. Bunlardan biri, birbirinden farklı plastik türlerinin farklı tesislerde dönüştürülmesi gerektiği gerçeği. Dolayısıyla önce sınıflandırılmaları gerekiyor ki doğru tesislere ulaştırılabilsinler – tabii öyle bir tesis varsa. 

Teoride böyle ama gerçekte ambalaj tasarımlarının kötü olması, altyapı eksikliği ve plastik atıkları izleyecek bir yöntemin yokluğu gibi birçok sorun bir arada yaşanıyor. 

Gerçek şu; geri dönüştürülen ürünler için yaratılabilmiş “kârlı bir pazar” yokken, geri dönüştürülemeyen plastiğin hüküm sürdüğü olağanüstü kârlı bir pazar mevcut. Dahası, plastiği sıfırdan üretmek, üreticiler açısından çok daha hesaplı bir yöntem. Hakikat bu olunca, işleyen bir süreç kurmaya da yanaşmıyorlar elbette.

Sonuç olarak, varlıklı ülkelerde geri dönüştürülmek üzere toplandığı iddia edilen plastik atıkların çok büyük bir kısmı Küresel Güney'e ihraç ediliyor ki Türkiye de bu ülkelerden biri. Avrupa ülkelerinden Türkiye'ye gönderilen plastik atıkların miktarı 2004'ten bu yana 196 kat arttı, 2020’de Avrupa’dan ithal edilen plastik atık miktarı 660 bin tona ulaştı. Eurostat verilerine göre Avrupa’nın plastik çöpünden en büyük dilimi alan ülke durumundayız. Kendi ülkelerinde plastik kullanımını azaltmaya çalışan Avrupa ülkeleri baş edemedikleri atıkları başka ülkelere gönderip “kurtuluyor”. 

Velhasıl, ürünlerinin geri dönüştürülebilir olduğunu iddia etmeye devam ediyor ama dönüştürmüyorlar. 

Bu şirketlerin üzerinde çok güçlü bir tüketici baskısı oluşturup hepsinin geri dönüştürülmesini sağlasak bile, sıfırdan üretilen plastiğin üretimine yasak getirilmediği sürece bu çabalarımız da işe yaramayacak, çünkü biz bu mücadeleyi verirken büyük petrokimya devleri de plastik üretimini artırmanın yollarını arıyor. 

Bunu nasıl yaptıklarını ortaya sermeden önce her şeyin başlangıcını, diğer bir deyişle ‘kullan – at’ kültürünün nasıl doğduğunu hatırlamakta fayda var.

Kullanıp atmayı biz mi istedik?

Plastik ürünler İkinci Dünya Savaşı yıllarında kullanılmaya başlandı. Fosil yakıt endüstrisi, üretimde açığa çıkan bir atık üründen, en az fosil yakıtların kendisinden elde ettiği kadar kazanç sağlayabileceğini fark etti ve böylece bir plastik patlaması yaşandı. Ucuz, kullanışlı, sağlam ve dayanıklı bir malzeme olduğu için neredeyse her şeyi plastikten üretmek gibi bir çılgınlığa kapıldılar.

Plastiğin dayanıklı ve sağlam bir malzeme olduğu aşikar. Fakat bunun anlamı, ondan üretilen her ürünün uzun süre kullanılabileceğidir. Yani bir kere kullanıp atmak son derece irrasyonel bir davranış. Dolayısıyla, bizleri kullan-at kültürüne götürecek toplumsal bir talep yoktu ortada. 

Yoktu, ama yaratıldı. 

Plastiğin bir malzeme olarak piyasaya sürüldüğü yıllar, savaştan yeni çıkmış bir dünyanın bozulan/kırılan her şeyi onarmaya ehemmiyet gösterdiği, kültürün bu yönde geliştiği ve hiçbir şeyin israf edilmediği zamanlardı aslında. İnsanlar satın aldıkları plastik tabaklar ve bardakları da defalarca kullanmak için biriktirmek istiyorlardı. Ne var ki, bu mantıklı tutumları sermayenin mantıksız çıkarlarıyla örtüşmedi. 

Hemen bir medya propagandası başlatıldı, “kullan ve at” yaşam tarzının hayatı ne kadar kolaylaştırdığı anlatılmaya başlandı. Devamında plastik poşetler de sürüldü piyasaya. Onlar da ilk başta pek rağbet görmemişti ama çok daha ucuz bir çözüm olduğu için zamanla büyük zincir marketlerin ilgisini çekmeye başladılar. Sonra da traş bıçaklarından pipetlere, neredeyse her şey sadece bir kez kullanılıp atılacak şekilde tasarlanmaya başladı.

Z Yayınları’ndan çıkan İklimi Değil Sistemi Değiştir adlı kitapta yer alan “Kapitalizmin Plastik Sevgisi ve Nedenleri” başlıklı makalesinde Amy Leather’ın ifade etmiş olduğu gibi; “Belki de başka hiçbir şey kapitalizmin mantıksızlığını bundan daha iyi özetleyemez; sonsuza dek dayanabilecek malzemeler, kullanılıp atılmak üzere pazarlanıyor. Böylece bugün bulunduğumuz noktaya geldik; plastik içinde yüzüyoruz.”

Özetle, bizden bunları satın almamızı, hızlıca kullanıp atmamızı, sonra aynı amaçla kullanmak için yenisini satın almamızı istiyorlar. 

Petrol ve kimya devlerinin atık üretmek üzerine kurulu iş modeli

Dünyanın en büyük petrol ve kimya şirketlerini temsil eden ticaret grupları mikroplastiklerin Arktik deniz buzundan canlıların midesine kadar her yere nüfuz etmiş olmasını umursamadan, plastiklerin yasaklanmasını engelleme yönündeki çabaları boşa çıkarmak için inanılmaz lobi faaliyetleri yürütüyorlar. Greenpeace’in ortaya çıkardığı bazı belgeler, petrol ve kimyasal lobisinin, plastik yasaklarını kendilerine yönelik bir tehdit olarak gördüklerini açığa serdi.

Greenpeace’in Unearthed çalışma grubu tarafından yürütülen incelemeler; BASF, ExxonMobil, Dow Chemical, DuPont, Ineos, BP ve Shell gibi şirketleri temsil eden güçlü lobi gruplarının, ortada yeterli kanıt olmadığını iddia ederek, BM'in yaygın kullanılan plastik katkı maddelerinin kalıcı organik kirleticiler olarak listelenmesine ilişkin küresel çabalarını engellediğini gösteriyor. 

Plastik ürünlerde, kauçuk ve boyaların üretiminde, kozmetik ürünlerinde kullanılan UV-328, doğada kolayca parçalanmadığı için miktoplastiklere dönüşerek deniz yaşamında besin zincirinin tamamına yayılan son derece tehlikeli bir kimyasal. Bu kimyasalın listelenmesi, üretiminin yasaklanmasına yönelik bir süreç başlatacaktı, fakat sürecin tüm mikroplastiklerin yasaklanmasına giden yolun ilk adımı olduğunu bilen kirleticiler, zararlı atıklar üretmek üzerine kurulu iş modellerini değiştirmemek için ellerinden geleni yapıp buna engel olmaya çalışıyor.

Son on yılların gözde fosil yakıt faaliyeti olan kaya gazı çıkarma çalışmaları da keza plastik üretimini teşvik eden bir diğer süreç. Bilhassa ABD’de çıkarılmakta olan kaya gazı, plastiğin başlıca hammaddesi sayılan etilenin üretimi için ihtiyaç duyulan etan bakımından çok zengin bir kaynak. 

Kaya gazı faaliyetlerine atılan fosil yakıt endüstrisi plastik üreticilerine oldukça kârlı bir etilen üretimi yöntemi sundu, onlar da dünyayı çok daha fazla ve çok daha hızlı kirletmeleri için sunulan bu fırsatı sonuna kadar değerlendirdiler. Örneğin, Shell ve Mobil hemen milyarlarca dolarlık tesisler açmaya koyuldu.

Günümüzde plastiğin %99'u kaya gazı ve petrol gibi fosil yakıtlardan elde ediliyor. 

Greenpeace’in plastik raporu, hızlı tüketim ürünleri şirketleri ile petrol ve gaz endüstrisi arasındaki iş bağlantılarını da ortaya serdi: “Dünyanın en büyük tek kullanımlık plastik ambalaj kullanıcılarından Coca-Cola, PepsiCo, Nestlé, Mondelēz, Danone, Unilever, Colgate Palmolive, Procter & Gamble ve Mars gibi hızlı tüketim ürünleri devleri, günümüzdeki plastik talebini artırıyor.” Örneğin, 2020'de sadece CocaCola’nın piyasaya sürdüğü tek kullanımlık plastik şişe miktarı 112 milyarı bulmuştu.

Aynı rapora göre, tarih boyunca piyasaya sürülen plastiğin yüzde 56’sı , 2000 yılından sonra üretildi. 

PlasticsEurope kuruluşuna göre, 2020'de küresel plastik üretimi 367 milyon metrik tona ulaştı. Bu hızda devam ederse, 2030-2035 aralığında iki katına, 2050 yılına kadar üç katına çıkabileceği anlaşılıyor. 

Plastik üretiminin azaltılması şöyle dursun, inanılmaz bir büyüme yaşandığı ortada. Bunca plastiğin üretimi muazzam yoğunlukta CO2 emisyonuna da sebep oluyor elbette. Aynı raporlar, 2019 seviyelerine göre yüzde 50’den fazla bir artışla yılda 1,34 milyar metrik ton CO2'ye çıkılacağını, yani 300 kömürlü termik santrale eşdeğer emisyondan sorumlu olduklarını da gösterdi. 

Bu plastikler öylece ortadan kaybolmadıkları için, yakılarak yok edilmek istendiklerinde küresel ölçekte 16 milyon metrik ton CO2e açığa çıkarıyorlar. 

Dahası, Minderoo Vakfı tarafından yayımlanan bir raporda, tek kullanımlık plastiğe bağımlı bir iş modelini beslemeye adanan beş büyük şirketin (Exxon, Shell, Saudi Aramco, Formosa ve Borealis) önümüzdeki beş yılda üretim kapasitelerini yüzde 30 artırmayı hedefledikleri de ortaya çıktı. Rapor ayrıca Shell'in bu beş yıllık dönem için yüzde 145'lik bir büyümeyle kapasitesini önemli ölçüde artırdığını gösteriyor.

Bizleri bir iklim kaosuna sürükleyen bu şirketler tek kullanımlık plastik üretiminin de sorumluları. 

Coca Cola ve Nestle gibi kirleticiler plastik kirliliğiyle mücadele ettiklerini, bizim yanımızda olduklarını iddia etseler de aslında bu büyük yalana ortak oluyor, fosil yakıt endüstrisiyle el ele çalışıyor, onlardan besleniyorlar. 

Plastik sorunu; çevre, iklim, toplum sağlığı ve sosyal adalet sorunudur

Plastiğin sadece bir çevre ve atık sorunu değil, aynı zamanda iklim, sağlık ve sosyal adalet sorunu olduğu da anlaşılmalı. 

PFA'lar olarak da bilinen toksik mikroplastikler neredeyse tüm tüketici ürünlerinde mevcut. Hızlı moda diye bir şeyin ortaya çıkması da bu sayede oldu; giysilerde, üretiminde pamuğa kıyasla üç kat fazla CO2 emisyonu salınan polyesterleri çok yüksek oranda kullandılar ve biyolojik olarak parçalanmayan bu plastikler her bir yıkamada mikro elyaflara dönüşüp yüz binlerce mikroplastiği yüzlerce yıl boyunca kalacağı denizler ve okyanuslara boca etti. 

Bu malzemelerden üretilmiş bir tişörtü her yıkadığımızda doğaya 700 bin kadar mikroplastik parçası salmış oluyoruz. 

Bazı bilimsel çalışmalar, sentetik tekstilin, mikroplastik kirliliğinin yüzde 35'inden sorumlu olduğunu gösteriyor.

Mikroplastiklerin (PFA’lar) bazıları sonsuza kadar bozulmadan kalabilir, çevreye bir kez salındığında tüm dünyaya dağılır. Öyle ki, toksik özelliklere sahip olduğu bilinen uzun zincirli perflorlu alkilat asit (PFOA) veya sülfonat (PFOS) gibi bazı PFA bileşikleri karda ve yağmur suyunda bile tespit edildi. Yani atmosferde de uzun süre kalıp uzun mesafelere taşınabiliyorlar. 

Canlıların üreme sistemlerinde kalıcı hasarlar bırakan, tümörlerin büyümesine yol açan, hormonal sistemin işleyişini altüst eden PFA’lar insanların midesine kadar ulaştı, büyük yıkımla sonuçlanan çevre felaketleri yarattı.

Geçtiğimiz yıl Sri Lanka’nın kıyı şeridinde birikmeye başlayarak tarihin en kötü çevre felaketlerinden birine sebep oldular. Mercimek büyüklüğündeki toksik plastik parçacıkların Sri Lanka’da yol açtığı bu çevre felaketi, seyri sırasında yanmaya başlayan bir kargo gemisi yüzünden yaşanmıştı. Gemi alev alında plastik yüklü konteynerler dağılıp akıntılarla her yere yayılacak olan içeriklerini deniz suyuna bıraktı ve bunlar da neticede Sri Lanka’nın kıyı şeritlerinde birikti. 

Bu konteynerler, yeni üretilmiş yüzlerce ton plastikle doldurulmuştu…

Tuna Emren


Bültene kayıt ol