Tuna Emren

Tuna Emren son yazıları

Tuna Emren tüm yazıları

31.05.2022 - 19:17

Oxfam ve SİPRİ raporlarında günümüz kapitalizmi: Servet eşitsizliği artıyor, silahlanma yarışı tırmanıyor

Gıda ve enerji milyarderleri iki yılda 453 milyar dolar zenginleşti, dünya yeni bir risk çağına girdi. 2021'de askeri harcamalar 2 trilyon doları aştı.

Oxfam’ın son raporu, gıda ve enerji milyarderlerinin servetlerini, yükselen enerji ve emtia fiyatları ile Putin'in Ukrayna'yı işgali sonucunda, son iki yılda 453 milyar dolar artırdıklarını ve 62 yeni gıda milyarderi yaratıldığını söylüyor. 

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından hazırlanan bir diğer rapor ise artan güvenlik krizinin canlı bir resmini çizerken, 2010-2020 yılları arasında yaşanan silahlı çatışmaların ve bu çatışmalarda ölenlerin sayısının ikiye katlandığını kaydetti. Göçe zorlananların sayısı da ikiye katlandı, 82,4 milyona ulaştı! 

Oxfam’ın raporunda öne çıkan şirketlerden biri Cargill. Ona eşlik eden diğer üç şirketle birlikte küresel tarım pazarının %70'ini kontrol ediyor.

2021’de %30'dan fazla artan gıda fiyatları, pandemi öncesindeki yoksulluğa 263 milyondan fazla insan ekleyerek (yani İngiltere, Fransa, Almanya ve İspanya'nın toplam nüfusları kadar) hepsini aşırı yoksul durumuna getirdi. Günde 1,90 doların altında bir gelirle yaşayan insan sayısının ise bu yılın sonuna kadar 860 milyona çıkması bekleniyor.

Pandemiyle geçen iki yıl boyunca her 30 saatte bir 573 yeni milyarder yaratılmıştı. Yüz milyonlarca insan aşırı yoksulluğa itilirken, şimdi de gıda ve enerji milyarderleri servetlerini, her iki günde 1 milyar dolardan fazla kazanacak kadar artırmayı başardılar. 

Oxfam raporu, milyarderlerin toplam servetinin 12,7 trilyon dolara ulaştığını, küresel GSYİH'nın %13,9'una eşdeğer servetleriyle benzeri görülmemiş bir yoksulluk yarattıklarını gösteriyor. En zengin 20 milyarderin serveti ise Sahra Altı Afrika'nın toplam GSYİH'sından fazla.

Rapor, fosil yakıt devlerinden beşinin – BP, Shell, Total Energies, Exxon ve Chevron – de bundan aşağı kalmayıp her bir saniyede 2.600 dolarlık birleşik kâr elde ettiğini gösterdi; “Kârlarını %45 artırarak son beş yılın en yüksek seviyesini gördüler.”

Salgın döneminde de 40 yeni ilaç milyarderi yaratılmıştı: “Moderna ve Pfizer gibi ilaç şirketleri, geliştirdikleri aşılar milyarlarca dolarlık kamu yatırımlarıyla desteklenmiş olmasına rağmen, Covid-19 aşısının tekeli durumunda oldukları için her saniye 1.000 dolar civarında kâr ediyorlar.”

“Doğu Afrika bekleyemez”

Düşük gelirli ülkelerdeki insanlar, gelirlerinin iki katından fazlasını gıdaya harcıyor ve bu durum kuraklık ya da çatışmaların yaşandığı bölgelerin toplumlarını bütünüyle savunmasız bırakıyor. Sözgelimi, Doğu Afrika'da 28 milyon insan şiddetli açlık riskiyle karşı karşıya.

Aşırı iklim koşulları, Covid-19 ve bölgesel çatışmalar Doğu ve Orta Afrika'da 2021'den bu yana yaşanmakta olan kuraklığı dehşet verici bir boyuta taşırken bölgede bir de son 70 yılın en kötü çekirge vebası yaşandı. Milyonlarca besi hayvanı kaybedildi, 13 milyondan fazla insan su kaynakları ve otlak bulabilmek için göçe zorlandı, milyonlarcası da çatışmalar nedeniyle tarım arazilerini ve evlerini bir daha geri dönmemek üzere terk etmek zorunda kaldı. 

Etiyopya, Somali, Kenya ve Güney Sudan'da 44 milyondan fazla insan yardıma muhtaç hale geldi, 30 milyondan fazla insan açlıkla karşı karşıya kaldı.

Ukrayna'daki savaşın küresel gıda sistemleri, enerji fiyatları ve küresel ekonomi üzerindeki etkisi bu tabloyu daha da içinden çıkılmaz duruma getirdi. Kenya, mahsul üretiminde %70'lik bir düşüş yaşadı, 3,5 milyon kişinin akut açlığa sürüklenmesi sonucunda ulusal acil durum ilan etti. Etiyopya, 2016'dan bu yana giderek yükselen gıda krizine çözüm bulmakta zorlanıyor. Somali’de 3,5 milyon insan su ve gıdaya erişim sorunu yaşıyor. Neredeyse bir milyon çiftlik hayvanı öldü, milyonlar işsiz ve aç kaldı. Ülkede 9,4 milyon insanın yardıma muhtaç duruma geldiği söyleniyor. “Şiddetli kuraklık Somali'nin %90'ına yayıldı; su krizi kaynaklı hastalıkları ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet suçlarını artırdı,” diyor Oxfam; “7,7 milyon insan (nüfusun yarısından fazlası) insani yardıma muhtaç hale geldi. 5 yaşın altındaki çocukların %44'ü yetersiz besleniyor.”

Güney Sudan’da ise son beş yılın aşırı yağışları ve sel felaketleri yüz binlerce insanı yerinden etti, tarımsal üretim ve geçim kaynaklarının tüm altyapısı yerle bir oldu; “Nüfusun %70'inden fazlası (8,3 milyon kişi) yardıma muhtaç halde.”

“Doğu Afrika bekleyemez,” diyor Oxfam araştırmacıları; “İklim kaynaklı açlık ve kuraklık krizi, görülmemiş bir can kaybı potansiyeli yaratarak büyüyor.” 

Milyonları açlığa mahkum ederken tarihin en kazançlı dönemini yaşadılar

Gıda, ilaç, enerji ve teknoloji sektörlerindeki şirketler inanılmaz bir servet elde ederken dünya genelinde milyonlarca insan geçim sıkıntısı çekiyor, temel ihtiyaç maddelerine dahi ulaşamıyor: “Covid-19 sırasında servetleri baş döndürücü boyutlara ulaşmıştı. İnsanlığın büyük kısmı için acılarla, yıkımla dolu olan pandemi süreci, milyarderler sınıfı için tarihin en kazançlı dönemlerinden biriydi.”

Salgın, zaten derin eşitsizlik üzerine kurulu olan bir dünyayı vurmuştu. “Onlarca yıl süren neoliberal ekonomi politikaları, kamu hizmetlerini özel mülkiyete dönüştürdü” diyor rapor; onlar da “vergiden kaçınmaya teşvik edildiler.”

“Bu politikaların amacı, işçi haklarını kasten aşındırmak ve şirketlerin vergi oranlarını düşürmeye çalışmaktı. Ayrıca doğal kaynakları, gezegenimizin kaldırabileceğinin çok ötesinde sömürülmesi için şirketlere sundular.”

“Pandeminin etkisi yayıldıkça, merkez bankaları dünya ekonomisini ayakta tutma hedefiyle harekete geçip küresel ekonomiye trilyonlarca dolar enjekte etti. Bu çok önemliydi, çünkü bir ekonomik çöküşü engelledi. Bununla birlikte, önce her şeyin fiyatını artırdı, ardından milyarderlerin ve varlık sahibi sınıfların servetini büyüttü.”

Bu kısa özetin vurguladığı gibi, pandemi sırasında gıda, enerji, ilaç ve teknoloji sektörlerinde tam anlamıyla bir kâr patlaması yaşandı; “Örneğin ABD'de enflasyon artışının %60'ından, hızla zenginleşen şirketlerin sorumlu olduğu tahmin edilmektedir.”

Milyarderlerin biriktirdiği trilyonlarca dolar dünyadaki herkese eşit yayılmış olsa, hepimizin bir ömür boyu lüks içinde yaşamasına yeter, hatta artardı. 

Küresel gıda fiyatlarının bu yıl içinde %23 artması bekleniyor. Gıda sistemimizin çoğunu kontrol eden şirketlerse toplam servetlerini son iki yılda 382 milyar dolar (%45) artırdılar. Benzer şekilde, 2022’de enerji maliyetlerinde %50’lik bir yükseliş yaşanır, enerji fiyatları 1973'ten bu yana en büyük artışı görürken ve bunun sonuçları gıda ile ulaşım fiyatlarına da yansırken enerji şirketlerinin kârları %45 arttı, servetlerine “son iki yılda 53,3 milyar dolar (%24)” kattılar. En büyük fosil yakıt şirketlerinden beşi (BP, Shell, TotalEnergies, Exxon ve Chevron) 2021’de toplam 82 milyar dolar kâr elde etti ki bu, her saniye 2.600 dolar kazandıkları anlamına geliyor.

İlaç devlerinde de durum farklı değildi. Salgın, şirketlerin aşılar, tedaviler, testler ve koruyucu ekipman üzerindeki tekellerinden avantaj sağlamaya çalışan 40 yeni ilaç milyarderi yarattı; “Bu kişisel servetlerin büyük kısmı, Ar-Ge hibeleri ve satın alma yoluyla sağlanan milyarlarca dolarlık kamu finansmanı” ile yaratıldı. Yani sıradan insanların vergilerini kullanıp onları yoksulluğa iterken kendileri servet sahibi oldular. Bu arada pandemi, dünya genelinde 20 milyondan fazla insanın ölümüne neden olarak korkunç bir yıkım yarattı. Yoksul ülkelerde zenginlere nazaran dört kat fazla insan öldü.

Dünya genelinde yaklaşık 11,66 milyar doz aşı uygulandı. Aşılar adil bir şekilde dağıtılsa herkes aşılanabilirdi ama ilaç devleri, ürettikleri aşılardan her saniye 1.000 dolardan fazla kâr ederken düşük gelirli ülkelerde yaşayanların sadece %13'ü yeterli dozda aşılanabildi. Dahası, örneğin Covid-19 vurduğunda, Afrikalıların %52'sinin sağlık hizmetlerine erişimi yoktu, %83'ünün işlerini kaybetmeleri veya hastalanmaları durumunda başvurabilecekleri bir güvenlik ağı da yoktu. Örneğin, Moderna ABD’den aldığı 10 milyar dolarlık kamu fonunu 12 milyar dolarlık servete dönüştürdü, fakat ürettiği aşıların sadece %1'ini yoksul ülkelere gönderdi ve dahası, vergi kaçıran ilaç devleri arasında yer aldığı da biliniyor. Pfizer ise en fazla aşı satan şirket olurken, devlet varlıklarını teminat olarak talep etti, servetini artırmak için kirli taktikler kullandı, yoksul ülkelere aşı göndermeye yanaşmadı. 

Oysa mRNA aşıları herkese ulaştırılabilseydi “1,5 milyon hayat kurtarabilirdi” diyor Oxfam’ın raporu. Bu 1,5 milyon kişi, gözü doymayan ilaç devlerinin fikri mülkiyet haklarından vazgeçmek istememesi yüzünden kaybedildi. 

Zenginleri yeme zamanı!

New York'tan Yeni Delhi'ye, İstanbul’dan Paris’e, Londra’dan Abadan’a, dünyanın her yerinde insanlar yükselen fiyatlar yüzünden yoksullaşıp masalarına yemek koyamazken, aileler çocuklarının hangisini okula gönderecekleri konusunda bir seçim yapmaya zorlanırken, “her dört saniyede en az bir kişinin ölümüne neden olan” bu eşitsizlikte, süper zenginler yaşanan tüm krizlerden kâr etti, “servetleri, hükümetlerin küresel ekonomiye enjekte ettiği inanılmaz miktarda paralarla da desteklendi.”

Oxfam bunun kabul edilemez olduğunu söyleyerek, zenginleri vergilendirme ihtiyacının aciliyetini gündeme getirdi:

• Süper zenginler vergi cennetlerinde yaklaşık 8 trilyon dolar sakladı. 

Milyarderlerin beklenmedik kazançlarına bir defaya mahsus dayanışma vergileri getirilmelidir. 

• Tüm sektörlerdeki büyük şirketlerin beklenmedik kârlarına yönelik geçici bir kâr vergisi getirilmeli, kriz vurgunculuğuna son verilmelidir. 

Oxfam’ın raporunda, yalnızca 32 süper kârlı çok uluslu şirkete uygulanan böyle bir vergiyle bile tek bir yılda 104 milyar dolar gelir elde edilebileceğini tahmin ediliyor.

• Aşırı zenginlik ve tekel gücünü dizginlemek için kalıcı servet vergilerinin yanı sıra süper zenginlerin aşırı karbon emisyonları da vergilendirilmelidir. 

Milyarderler için %2, trilyonerler içinse %5’ten başlayan yıllık servet vergisi uygulamasına geçilmesini öneren Oxfam, bunun yılda 2,52 trilyon dolarlık kaynak yaratacağını belirtiyor: “2,3 milyar insanı yoksulluktan kurtarmaya, tüm dünyaya yetecek kadar aşı üretmeye, herkese sağlık ve sosyal hizmetler sunmaya yeter.” 

2021'de askeri harcamalar 2 trilyon doları aştı

SİPRİ raporu ise, “artık işbirliğine yönelmemiz gerekiyor” diyor: “İşbirliği yeni gerçekçiliktir.”

Siyasi iktidarların, iklim krizinin çözümüne ayırmaları gereken muazzam bütçeleri silahlanmaya ayırdıklarını gösteren rapor, “dünyanın en zengin ülkeleri, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla mücadele etmek için gereken uluslararası finansmanı sağlamada bariz bir şekilde başarısız oluyor,” diyor; “ve bu da güvensizlik ve bölgesel çatışma riskini daha da artırıyor.” 

Günümüz krizlerinin hepsinin iç içe geçmiş olduğunu dile getiren raporda, risk faktörlerinin birleşip daha büyük krizlere yol açmaya başladığı bir döneme geçiş yaptığımız söylenirken, bunların çözümünü ulusal sınırlar içinde değil, küresel iş birliğiyle aramamız gerektiği de vurgulanıyor. Aksi halde tüm dünyayı sarsacak bir dizi şok yaşayabiliriz; “Son iki yıl, yeni bir hastalığın dünyanın her yerini ve toplumsal yapının her bir katmanını nasıl etkileyebileceğini mümkün olan en keskin şekilde gösterdi – bu sistemik bir krizdi. Covid-19 salgını milyonlarca insanı öldürdü ve yüz milyonlarca insanı hasta etti.”

İklim krizi de benzer şekilde derin eşitsizliklere yol açıyor. Ekili alanlar ve meralar hızla çölleşir, balık stokları göç ederken tatlı su kaynakları da azalıyor ve yakıcı sıcaklar giderek kalıcı olmaya başlıyor. Deniz yaşamının karşı karşıya olduğu tehditler de cabası – kimyasallar ve plastik kirliliği, okyanus asitlenmesi, aşırı avlanma, sıcaklık artışı, oksijen kaybı, planktonların azalması ve alg patlamaları. 

“Bazı durumlarda, Tuvalu ve Kiribati gibi alçak atollerde olduğu gibi, bir ülkenin varlığını sona erdirmek için tek bir etki bile yeterli olabilir” diyor SİPRİ raporu; “Dünyanın bununla nasıl başa çıkacağı bilinmiyor.”

Nüfusunun beşte üçü yoksulluk sınırının altında yaşayan Haiti örneği, bunun daha şimdiden başladığını gösteriyor aslında. Bu yoksul ülke onlarca yıldır süren siyasi istikrarsızlığın üstüne bir de iklim afetleri eklenince, düşen tarımsal üretim ve hızla artan gıda fiyatları yüzünden çöküşün eşiğine gelmişken bir de Laura kasırgasıyla vuruldu. Ülkenin yarısı yerle bir oldu, benzersiz bir kuraklık yaşandı ve sonuç olarak gıda fiyatları daha da arttı. Ardından Elsa fırtınası vurdu, nüfusun yarısını aç bırakan bir kriz yaşandı. 

Bu sırada Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından sunulan Covid-19 yardımlarının yüzde 87'si, düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşanan yoksulluğu, eşitsizliği daha da artıracak sert kemer sıkma önlemleri şart koşularak veriliyordu. 

SİPRİ ve Oxfam raporları, bu böyle gitmez, diyor; Böylesi bir ekonomik sistemde, bizatihi sistem tarafından yaratılan, gün geçtikçe besleyip büyütülmüş, iç içe geçmiş bu çoklu krizlere çözüm sunulamıyor. 

Milyonlar bu krizlere feda edilirken, Elon Musk’ın, servetinin yüzde 99'unu kaybetse dahi hala dünyanın en zenginleri arasında yer alabileceği bir dünyada yaşamak zorunda değiliz. Onun serveti yüzde 699 artarken, en yoksul yüzde 50'lik dilimdeki bir kişinin, Musk’ın bir yılda kazandığını elde edebilmek için 112 yıl çalışması gerekiyor. 

Artık zenginleri vergilendirmenin zamanı geldi.

Tuna Emren


Bültene kayıt ol