Hafta sonu aynı amaçla biri Ankara’da diğeri İstanbul’da iki ayrı toplantı oldu. Her iki toplantının hedefi de ilk seçimlerde Türkiye tipi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni değiştirerek, başarıya sandıkta ulaşmanın kuramsal politik çerçevesini ortaya çıkarmak ve toplumsal zeminini inşa etmekti.
Ankara’da Pazar günü yapılan 6 muhalefet partisi liderinin katıldığı 4. toplantının ev sahipliğini Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu yaptı.
İstanbul’da Cumartesi, Pazar günü gerçekleştirilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Sempozyumu’nun ev sahibi ise 2021 yılı başında kurulan Demokrasiyi Güçlendirme Derneği idi.
İkinci toplantıyı farklı kılan, ilk göze çarpan özelliği Mecliste grubu bulunan MHP hariç bütün siyasi partilerin doğrudan veya dolaylı temsil edilmeleri oldu.
Türkiye tipi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mucitleri de dâhil olmak üzere sempozyuma çok sayıda hukukçu, siyasetçi katıldı. Bu nedenle İstanbul’daki sempozyuma çoğulcu Türkiye masası denebilir.
Sempozyumda; Prof. İbrahim Kabaoğlu, Prof. Dr. Serap Yazıcı, Prof. Dr. Şükrü Karatepe, Prof. Dr. Tanju Tosun, Prof. Dr. Ömer Dinçer, Prof. Dr. Levent Köker, Doç. Dr. Didem Yılmaz, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Dr. Ayhan Koç, Fatma Bostan Ünsal, Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu, Doç. Dr. Cennet Uslu, Dr. Cuma Çiçek, Prof. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun, Dr. Berke Özenç, Dr. Mehmet Ali Göngen, Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, Prof. Dr. Fuat Keyman, Doç. Dr. Burak Cop ve Dr. Seyra Kestel Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisini ve Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni farklı başlıklar altında ele aldılar.
Altmıştan fazla izleyicinin katıldığı sempozyumda altı oturum yapıldı. Oturumların yöneticiliğini Dr. Ömer Terzi, Doç. Dr. Ömer Osmanağaoğlu, İslam Özkan, Av. Fırat Aydınkaya, Eylem Canaslan ve ben yaptım.
Sempozyumda dikkat çeken görüşlerin başında, başkanlık sisteminin ve parlamenter sistemin olumlu ve olumsuz yanlarının birlikte ele alınmasının yanı sıra, Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bu iki sistemle de ilgisinin pek olmadığı konusunda istisnasız bütün konuşmacıların aynı fikirde olmalarıydı. Bir diğeri ise seçim kazanmaya indirgenen bir arayışın önemli ama hiçbir biçimde sorun çözücü olamayacağı ve eski sisteme köklü iyileştirmeler yapmadan dönmenin risklerini vurguladılar.
Prof. Levent Köker ve Prof. Ömer Dinçer sunumlarında, cumhuriyetin kurucu felsefesinin radikal değişim ihtiyacını öne çıkardılar. Katılımcıların da buna benzer sorularının yoğunluğu ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisine yönelik eleştiri, beklenti ve önerilerinin yoğunluğu, Millet İttifakının rotasında düzenleme yapmasının mecburiyetini göstermektedir.
Bu anlamda her iki sistemin sorunlarını birlikte değerlendirmek ve tepkiyle yeni bir sistem belirlemenin yanlışlığı, çalışmanın özgünlüğünü oluşturmaktadır.
Bu başarılamadığında iktidarın kutuplaşma siyasetine can suyu olacak tarzda Erdoğan karşıtlığı olarak algılanacak Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tartışmalarının sonuç alıcı olma olasılığı zayıflayacağı gibi, hiçbir derde de deva olmayacağı çok açıktır.
Oldukça zengin, derinlikli ve çok farklı içeriklerde tebliğiler ve tartışmalar, umarım kısa sürede “Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi“ çalışması gibi basılır ve dağıtıma girer.
Ankara’da yapılan 6 partili Millet Masası 4. toplantının sonuç bildirgesi, sempozyumda ifade edilen eleştiri, öneri ve beklentilerin önemini bir kez daha teyit etmektedir.
Toplantı sonrası yapılan açıklamanın muhalefet saflarındaki bu eleştiri, beklenti ve önerileri kapsamaktan hala uzak olduğu görülüyor. 6 muhalefet partisi, muhalefetin sınırlarını bir kez daha çizerken, önceki açıklamalarındaki belirsizliği giderici bir yol izlemediklerini gösterdiler.
Millet masası radikal değişiklikten ve Kürt sorunu, güvenlik, militarizm ve dış politikalar gibi kronikleşmiş sorunların çözümüne kapı aralamaktan uzak, seçim kazanma eksenli bir ortaklıkta ısrar etmekte. Sanım bu nedenle medyada öncekiler gibi yer bulamadı. Heyecanla karşılanmadı.
Muhalefet seçmeniyle arasındaki mesafeyi kapatama yönelmiyor, güven sorunu yeterince ciddiye almıyor gibi. Her şey Erdoğan’ın istediği gibi gidiyor algısına uyandırıyor.
Hatta hala Türkiye’nin üçüncü, Kürtlerin birinci partisi HDP’ye karşı izledikleri politikayı, seçmenin duyarlığına önem veren bir şekilde izah etmeye dahi tenezzül etmiyorlar, seçim kazanmayı riske sokmakta ısrar ediyorlar. Kürtleri ve demokratları mecburen kendilerine oy verecekler sanmak gibi ahmakça bir beklenti içinde değillerdir umarım.
Sempozyumda bazı tebliğciler, Millet İttifakının HDP politikasının dışlayıcı ve iktidardan farklı olmadığını dile getirdi. Yine ayrımcılık olarak algılanan bu politikalar birçok dinleyici tarafından eleştirildi.
Akademik kimliklerinin yanı sıra siyasi tercihleri de bilinen konuşmacıların bazıları, sempozyumda bu konudaki eleştirilere, tıpkı muhalefet partilerinin liderleri gibi net yanıt vermekten kaçındılar.
Özellikle ana muhalefet parti liderinde ve parti sözcülerinde öne çıkan, konunun veya sorunun etrafından dolaşarak seçmene net açık mesaj vermekten kaçınma hali, Kürt ve demokrat seçmende güvensizliğin giderilmesini kolaylaştırmıyor. Aksine kibir dolu bir şekilde gerçeklerin gizlenmeye çalışılması tepki yaratıyor.
Hele de Pazar akşamı yapılan açıklamada olduğu gibi; dış güvenlik ve sınır dışı operasyon gibi bir dizi sorun ve konu söz konusu olduğunda esasta Cumhur İttifakı’ndan farkı bir şey ifade edilmemesi, alternatif olabilmenin önündeki en ciddi bariyerdir.
Son Milli Güvenlik kararlarının arkasına dizilmiş 6 partili Millet Masası son açıklamalarının ilk cümlesinde yer alan “Türkiye’nin normalleşmesi” vaadi ile sınırlı bir taahhütle seçmenin karşısına çıkıyor. Sempozyumdaki sunumlar ve tartışmalar ise yeni bir cumhuriyet için radikal değişimleri işaret ediyor.
Hakan Tahmaz