Kemalizm'in bir tür "sol" olduğu, sosyalizm ile en azından bir akrabalığı olduğu veya hiç olmazsa "ilerici" bir akım olduğu inancı Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren Türkiye'de tüm muhalefet hareketlerine ve her tür muhalif düşünceye nüfuz etmiş ve dolayısıyla parlamentodan silahlı mücadeleye kadar siyaset sahnesinin bütününü şekillendirmekte önemli bir unsur olmuştur.
Türkiye siyaset sahnesinde kendisini Atatürkçü olarak tanımlamayan, Kemalizm'le arasına çizgi çekme ihtiyacı duyan hemen hemen hiçbir kurum veya kişi yoktur ve bu yelpaze AK Parti'den bazı "devrimci" örgütlere, Süleyman Soylu'dan Doğu Perinçek'e çok büyük bir siyasî çeşitlilik içerir.
Kemalizm'in ilericiliği ve Kemalizm'le sosyalizm arasındaki akrabalık inancı Türkiye siyasetinin tanımlayıcı garipliklerinden biridir. Nüfusun hemen hemen bütünü tarafından "sol parti" olarak düşünülen ve kendisini "sosyal demokrat" olarak tanımlayan CHP'den en keskin devrimci örgütlere kadar, Türkiye solunun çok geniş kesimleri şu veya bu ölçüde, ama muhakkak bir ölçüde, Kemalizm'den etkilenir, Kemalizm'le barışıktır, Kemalizm'in olumluluğunu temel alır, bu temel üzerinden ilerler.
Bu Kemalist temelin hiç sorgulanmadan kabullenilmesinin iki ana nedeni vardır. Türkiye solu Kemalizm'i aslen anti-emperyalizm ve laiklik olarak algılar ve bu iki unsur Türkiye solunun sosyalizm anlayışının da temel sacayaklarını oluşturduğu için Kemalizm sosyalizm yolunda önemli bir aşama (ve hatta yolun önemlice bir bölümü) olarak görülür.
Sosyalizm sınıfsal bir mesele, işçi sınıfıyla ilgili bir mesele değil millî bir mesele olarak anlaşıldığı için, Kemalist cumhuriyetin kurulması, kurulan cumhuriyetin sınıf yapısından bağımsız olarak, anti-emperyalist bir zafer olarak görülür. Dindarlık da toplumsal ve sınıfsal bir olgu değil, toplumsal koşullardan bağımsız olarak "gerici" bir olgu olarak anlaşıldığı için, laiklik Kemalizm'in ilericiliğinin en önemli kanıtı, cumhuriyetin en büyük “kazanımı" olarak görülür.
Marksizm Türkiye'de “yurtseverlik”, “anti-emperyalizm”, “bağımsızlık” ve "laiklik" kavramlarıyla iç içe, kol kola yaşar; sınıf kavramıyla ilişkisi ise biraz uzak ve soğuktur.
Ulus-devletin kuruluş ideolojisi
Nüfuz ettiği siyasî yelpazenin genişliği nedeniyle, Kemalizm'in istendiği gibi yorumlanabilecek muğlak bir şey olduğu düşünülebilir, ama değildir. Kemalizm, Türk burjuva ulus-devletinin kuruluş ideolojisi ve o günden bugüne devletin resmî ideolojisidir. Kemalizm, bir anlamda, milliyetçiliğin Türkiye’deki adıdır.
Türk ulus devletinin kuruluşu, savaş ve işgal koşullarında gerçekleştiği için, yabancı ordulara karşı savaşmayı gerektirmiştir. Verilen mücadelenin bu en dar anlamıyla anti-emperyalist olduğu söylenebilir. Ancak, "muasır medeniyet" seviyesine ulaşmış devletleri (yani Batı Avrupa devletlerini) örnek ve model olarak alan kurucu kadroların aklında kurulması planlanan devletin niteliği hakkında en ufak bir kuşku yoktur: Kapitalist bir devlet ve sadece Türklerin devleti kurulacaktır.
Bu, başta işçi/sosyalist muhalefet olmak üzere her tür muhalefeti bastırmayı ve Türk/Müslüman olmayanları Türkleştirmeyi, mülksüzleştirmeyi ve/veya kovmayı gerektirmiştir.
Kurucu kadroların Türk/Müslüman olmayanlar hakkındaki görüşünü bizzat Mustafa Kemal 1923'te Türk Ocağı'nda Adana esnafına yaptığı konuşmada şöyle ifade etmiştir: "Ermenilerin bu verimli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir."
Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ise, 1930’da aynı konuda şöyle der: "Benim fikrim, kanaatim şudur ki, dost da düşman da bilsin ki bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.”
Kemalizm, Sivas ve Erzurum Kongreleri'nde temsil edilen ve Ankara hükümetinin etrafında kenetlenen, 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde ana talepleri kâğıda dökülen Türk/Müslüman ticaret sermayesinin temel çıkarlarının ifadesidir. Kemalist "devrim", gerçekleşme sürecinin ayrıntılarıyla değil, ama sınıfsal içeriği, amaçları ve sonuçlarıyla 19. yüzyıl Avrupa'sının burjuva devrimlerinden farklı değildir: Ülkenin (ve dolayısıyla piyasanın) sınırları çizilmiştir, millî eğitim müfredatı yazılıp uygulanmıştır, dil birliği sağlama doğrultusunda adımlar atılmıştır, ortak ve şanlı bir millî tarih uydurulup öğretilmeye başlanmıştır. Kısacası, ulus ve ulusal ekonomi yaratılmıştır.
Yeni bir egemen sınıfın çıkarlarının ifadesi olan, yeni bir burjuva devletinin kurulma sürecini meşrulaştıran, halk tarafından kabullenilmesini sağlamayı amaçlayan, doğruluğunu ve kaçınılmazlığını anlatan ideolojiyi herhangi bir şekilde "sol" olarak düşünmek mümkün değildir.
Devletin resmî ideolojisi
Yeni egemen sınıfının ideolojisi olarak Kemalizm'in dayattığı "sınıfsız, zümresiz kaynaşmış bir kitle", tek millet, tek vatan, tek devlet, Türk'ün üstünlüğü, kahramanlığı, asker doğması, tarih boyunca şanlı devletler yaratma özelliği, dünya medeniyetlerinin kaynağı olması gibi unsurlar özgün değildir; bunlar tüm ulus ve ulus-devlet yaratma süreçlerinin ortak unsurlarıdır. Milliyetçilik, ırkçılık, milletin ve ırkın üstünlüğü iddiası Türk ulus-devletine özgü değildir. Özgün olan, yaklaşık bir yüzyıl önce kuruluş için gerekli olan bu ideolojinin bugün hâlâ aynı azgınlıkla, aynı silahlı yöntemlerle dayatılıyor ve savunuluyor olmasıdır.
Özetlemek gerekirse, işçi sınıfının Kemalizm'den, "büyük Türk ulus-devleti" ideolojisinden, milliyetçilikten kopması Türkiye'de sosyalizmin önkoşullarından biridir. Kemalizm'i olumlamak bir yana dursun, sosyalizm tarafından acımasızca eleştirilmesi, sistematik bir şekilde deşifre edilmesi gerekir, hem kuruluş ideolojisi olarak, hem günümüzün resmî ideolojisi olarak.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)