Bu yıl işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs gösterileri, toplumun alabildiğince geniş kesimlerinde ciddi bir eleştiri, kızgınlık, öfke patlamasının yaşandığı bir süreçte gerçekleşti. Bu nedenle daha bir kitlesel ve kalabalıktı.
Gezi direnişinin 9 yılında, 20 Nisan 2022 Cuma günü Gezi Davasında siyasi öfke ve saiklerle öç alma maksadıyla Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet, Yiğit Ekmekçi, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman’ın 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldılar.
Şırnak, Siirt gibi birkaç Kürt illi dışında Türkiye’nin birçok ilinde ve ilçesinde kutlandı. Üstelik daha önceki 1 Mayıs ve başka etkinliklerle kıyaslandığında güvenlik önlemleri, birçok yerde daha azdı.
Gezi Davasında ceza çarptırılan arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, canlarımız 1 Mayıs alanındaydılar. Kürsülerden unutturulmayacağı sözü verildi. Toplumsal öfke ve tepki 1 Mayıs alanlarından seslendirildi.
1 Mayıs gösterileri ve Gezi Davası sonrası yaşadıklarım Walter Benjamin bir sözünü hatırlattı. “Bizden sonra geleceklerden isteğimiz , ‘kazandığımız zaferler için bize şükran duymaları değil, yenilgilerimizi hatırlamalarıdır” demiş.
Türkiye demokratik muhalefetin her başarılı işten sonra kahramanlıklar icat ederek, yanlışlarını, eksikliklerini gölgelenmesi, neredeyse geleneksel bir davranış ve yaklaşım.
Gezi direnişini yalın bir dille başarısızlıkla tanımlamak mümkün değildir. Gezi, AK Parti liderinin ve çevresinin iktidarlarını kaybetme korkusuna kapıldığı, Türkiye’nin Bayburt hariç 80 ilinde yankısını bulmuş en yaygın, yakın dönemin en kitlesel toplumsal tepki hareketi. Farklı kesimden ve görüşten genç kuşağın, kendiliğinde gelişen ortak isyanı olması nedeniyle tarihe not düşen başarılı bir direniş hareketiydi.
Hiç kuşkusuz ülkenin birikimi ve kollektif siyasal, demokratik, sol, sosyalist yapılarla buluşmasının gerçekleşmesi hareketin niteliğine ve niceliğine kendiliğinde anlam kattı. İktidarı ürküten esas bu mu yoksa genç kuşağının çağın ruhuna uygun , kapsayıcı, demokratik yeni eylem biçimleriyle tepkilerin toplumsallaşması olduğu konusu tartışması 9 yıldır sürüyor. Kesin olan ise gezi direnişinin, iktidarı derinden sarstığı ve topluma sinmiş umutsuzluğu, korku iklimlini dağıttı.
Demokratik muhalefetin her bir bileşeni, gezi direnişinin özünü oluşturan karakterini kavramaktan ve bundan ders çıkarmaktan daha çok enerjisini Walter Benjamin dediği gibi “yaratılmış zaferden” kahramanlık hikayeleriyle kendini doğruluğunu ispatlamaya harcadıklarından, Gezi’den geriye ne kaldı sorusuna net yanıt verilememekte.
Gezi direnişini ağırlıklı olarak ulusalcılar, statükocular kendi hedeflerine ve ideolojik bagajlarına uygun hikayeleştirdiklerinde geriye anlamlı bir şey kalmaması doğal. Bu direnişe ve bugün direnişin simgesi haline gelmiş olan Osman Kavala ve diğer tutuklu insanlarımıza büyük haksızlık.
Üstelik iktidarın işini kolaylaştıracak mahiyette, siyasi etikten yoksun bir biçimde yargılananlar arasında bizzat kendi elleriyle gezi davasının ötekisi yaratmaya dönük girişimler ve çırpınışlar ise davanın kara lekesini oluşturuyor.
Demokratik muhalefet saflarındaki bu yanlışlar beş yıldır yargı eliyle direnişin kriminalize etme çabasına hak ettiği çapta toplumsal tepki verilmesinin önüne geçtiği gibi, demokratik muhalefetin etkisizliğinin kronikleşmesi de önlenemedi.
Bu siyasal ortamda 1 Mayıs gösterilerinde, Gezi direnişinin baş aktörleri klasiklik örgütlerinin dışında farklı ilişkiler ve çalışma tarzlarına sahip genç kuşağa benzer bir gençleşme yoktu. Daha da kötüsü, sendikalar, meslek örgütlerinin ev sahipliğinde düzenlenen 1 Mayıs mitinglerinde işçiler, emekçiler yok denebilecek kadar azdılar. Sendikaların, meslek örgütlerinin üyelerinin katılımında gözle görülecek kadar azalma vardı.
Hala 1 Mayıs alanında klasik program hayata geçiriliyor, kürsüden klişe konuşmalar yapılıyor. Devletin resmi törenlerini çağrıştıran “klasikleşmiş “ 1 Mayıs mitingleriyle geçiştirilen birlik, mücadele ve dayanışma günü geride kaldı. Alanlarda yankılan gezi söylemi simgesel olmasının ötesine geçilemedi.
Dönemin ihtiyaçlarına uygun açılım, tarz ve yöntemle demokratik muhalefet hareketinin mücadelesine bir ivme katmadı. Mitingin örgütleniş, hazırlık süreçleri ve programı buna uygun gerçekleştirilmedi değildi. 1 Mayıs’ta böylesi bir hedef gözetilmediği anlaşıldı.
Türkiye tarihinin en kritik seçimine 13 ay kalmışken, 1 Mayıs alanlarını dolduran örgüt, grupların “dar anlamda kendi örgütsel var oluşunun politik ve kurumsal sınırlarının ötesine geçemeyen, kendini aşmaya cesareti olmayan muhalefetin sürekli suni başarı hikayeleri yazması topluma umut vadetmiyor. Aksine iktidarın fütursuz ve gaddar davranışlarını, saldırılarını kolaylaştırıyor.
Bir başka sorunda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını, işgal girişimini, bölgedeki çatışma ve askeri operasyonları 1 Mayıs’ta gündem yapılmaması büyük bir yanlışa imza atmak oldu.
Diğer yandan gezi direnişinden ders alanların, Millet İttifakı’nın HDP’nin yi açıkça kapsamamasının iktidarın işini kolaylaştırmak olduğunun farkında olunması veya yüksek sesle itiraz etmesi gerekmez mi?
Bugün Gezi direnişinden geriye ne kaldı sorusunun yanına 1 Mayıs’tan ne kaldı sorusunu eklemek gerek.
Hakan Tahmaz