Hafta sonu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde bir araya gelen muhalefetin 6 partisinin genel başkanları, partilerin yetkililerinin bir süredir üzerinde çalıştığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”ni görüşmek üzere ilk kez bir araya geldiler. İttifaklarının politik çerçevesini ve sınırlarını kamuoyuyla paylaştılar. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metnini 28 Şubat 2022 pazartesi günü birlikte açıklayacaklarını duyurdular.
CHP, İYİ Parti, SP, DP, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi Genel Başkanların çerçevesini açıkladıkları öneriler, ülkenin geleceği ile ilgili politik açılımları barındırmakta. Bu partilerin ortaklaşa “Türkiye’nin istişare ve uzlaşı ile çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber “biz” düşüncesini, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmektir” biçiminde kamuoyuna taahhütte bulunmaları, tek başına çok önemli.
Açıklama sonrasında en yoğun eleştirilen ve tartışılan konulardan birisi, ittifak bileşenlerinin merkez ve sağ partilerle sınırlı olması oldu. Daha açıkçası masada HDP’nin olmaması haklı olarak eleştirildi.
Bunun nedeni, seçim sistemi nedeniyle bu kez muhalefetin ortak aday çıkarmasının zaruretinin anlaşılması ve Cumhurbaşkanı ile yasama organı seçiminin birlikte değerlendirmesi gereğidir. Sistem değişikliğini amaçlayan muhalefetin akılcı yaklaşımı bunu gerektiriyor.
6 Partinin açıklaması da bu paralelde. Ama kendi aralarında HDP’ye yer vermemekteler. HDP’nin milletvekili seçimlerinde Demokrasi İttifakı kurma çalışmalarını ve bu doğrultudaki açıklamalarının cumhurbaşkanı seçimin kapsamadığı göz ardı ediliyor.
Kuşkusuz bugünün siyasal tablosunda sistem değişikliği amacıyla hareket edilmediğinde de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 50 artı 1’e ulaşmak için partiler arasında ittifak gerekiyor. Köklü bir sistem değişikliği için ise daha geniş kapsamlı mutabakat, katılımcı ve demokratik siyasetin kaçınılamaz prensiplerinden biri olmak zorundadır.
Seçimlerde dışlayıcı olan siyasetin, sistem değişikliği için ihtiyaç duyulan yasama çalışmalarında çok fazla zorlanacağı görülmektedir. Aritmetik gerçeklik de, Türkiye’nin siyasal krizden düzlüğe çıkışının yolu da muhalefetin asgari programda buluşmasını, dışlama, ayrıştırma, düşmanlaştırma siyasetini, tutumunu terk etmesini, kapsayıcı ve demokratik bir strateji izlemesini zorunlu kılıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Halk TV yazarı Fikret Bila’nın HDP’nin neden davet edilmediği yolunda eleştirileri anımsatması üzerine “HDP’yi yok saymıyoruz. Hiçbir partiyi de yok sayamayız. Öyle yaparsak bu demokrasiye inanmadığımızı gösterir. Bu çalışma, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi geçiş çalışmasını yürüten altı parti arasında yapıldı. ….Bu süreçte biz her parti ile görüştük. Bu görüşmelerimiz sürecek. HDP’yle de görüşüyoruz. İhtiyaç olduğunda yine görüşeceğiz. Onlar görüşlerini paylaşmak isterlerse bize gelebilirler, ihtiyaç olduğunda biz gideriz. Görüşlerimizi paylaşırız. Kamuoyuyla da zaten paylaşıyoruz. Bir sorun yok” yanıtını verdi.
Mesele bu kadar basit değil. Yanıtı aranan ve tepki gösterilen liderler zirvesinde HDP liderleri neden yoklardı sorusuydu. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem toplantılarına neden davet edilmiyorlar. Mutabakat Metni çalışmalarında neden yer almıyor meselesi.
Bu doğal olarak ayrımcılık, Kürt ve HDP karşıtlığı gibi değerlendirmelere yol açıyor. Kılıçdaroğlu, soruyu geçiştirmek için “bir sorun yok” demekle sorunu hafife aldığı izlenimi yaratıyor.
HDP, muhalefet partilerinin elleri rahatlatmak için, milletvekili seçimlerinde Millet İttifakı partileriyle bir ittifak arayışı içinde olmadığını, ama Cumhurbaşkanı seçimleri için müzakere edilmesi gerektiğini, ortak adayın sonuç alıcı olacağını neredeyse bir yıl önce açıkladı. Kendince sorumlu davrandı. Erken yapılan bir açıklamaydı. Şimdi bu tutumu kimi muhalefet partileri kendi dışlayıcı tutumların örtüsü yapıyorlar.
HDP geleneği, hep üçüncü bir odak olma başarısı göstererek kendine Türkiye siyasetine yer edindi. Şimdi de Demokrasi İttifakıyla yerini perçinlemeye yöneldiği anlaşılıyor.
HDP, 27 Eylül 2021 tarihinde yayınladığı ‘Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu’ başlıklı Demokrasi Tutum Belgesi de bu tutumunu kuvvetlendiren ve kendi zeminini tanımlayan bir metin. Bir anlamda Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasından ve diğer CHP’li yetkililerin farklı zamanlarındaki söylediklerinden çıkarılabilecek en fazla şu olabilir: HDP, Millet İttifakı ile CHP aracılığı ile ilişkilenerek cumhurbaşkanlığının belirlenmesi sürecinde muhalefet çalışmalarının doğrudan değil dolaylı parçası olacak. Bunun rahatlığıyla HDP’ye bu kadar özensiz bir yaklaşım sergileniyor olunabilir. Ancak bu özensizliğin HDP seçmeninde yarattığı psikolojik ve siyasi etki hesaba katılmak zorunda.
Muhaliflik sıfatını kullanan bazı partilerin Kürt karşıtı tutumları nedeniyle; demokrasi, hukuk ve adalet için yola çıkanların dışlayıcı, ayrımcı konuma sürüklendikleri/ savruldukları bu toplantıyla artık alenileşti. Bu durumun ortadan kaldırılmasının bir yolu ve yöntemi bulunmak zorundadır.
Özellikle cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi ve cumhurbaşkanının çalışma planının çerçevesinin oluşturulması çalışmasında kapsayıcı bir yol izlemek, sorunu büyük ölçüde giderebilir.
Parlamento seçimlerinde HDP’nin Demokrasi İttifakı oluşturması, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin değiştirilmesi sürecinin ve mücadelesinin dinamik ve aynı zamanda çözüm merkezli geçmesi için önemli fırsat ve olanak sunacak. Cumhurbaşkanı adayının belirlenme sürecinde HDP de bileşen olduğunda, demokratik değişimin önü açılacaktır.
Bu süreçte yapılacak en büyük yanlışlardan biri, iktidarın 7 yıldır Kürt seçmeni ile arasındaki bütün köprüleri yıkmış olmasına güvenerek, Kürt seçmenlerin başka çarelerinin olmadığı ve bir anlamda istemeyerek de olsa muhalefet adayına oy verebilecekleri hayaline kapılmak olabilir. Dışlanan ve ayrımcılık yapılan HDP, muhalefet adayını işaret etse bile, ciddiye alınması gereken Kürt seçmen, kimliğine karşı yapılmış bu davranışı affetmeyebilir. Bir anlamda Sarayın, muhalefet adayı ile Kürt seçmenlerin belli bir kesiminin arasını açma taktikleri karşılık bulabilir. Bu tehlikeyi küçümsememek gerek.
Hakan Tahmaz