Geçtiğimiz perşembe günü Joe Biden Birleşik Devletler’in cumhurbaşkanı olarak bir yılını doldurdu.
Başkanlığının sıra dışı bir başlangıcı olmuştu. Aşırı sağın 6 ocak günü gerçekleştirdiği Senato binasını ele geçirme girişiminin tekrarlanmaması için, Biden’ın başkanlığı devraldığı gün tepeden tırnağa silahlı 25.000 Milli Muhafız Washington’da konuşlanmıştı.
Buna rağmen, Biden’ın başkanlığı büyük umutlar uyandırmıştı. İddialı bir ekonomik program uygulayacağını ilan ediyordu. Programın amacı ABD ekonomisinin altyapısını yeniden inşa etmek, ekonomik eşitsizliği azaltmak ve ABD kapitalizminin rekabet gücünü arttırmaktı.
Başarılı olduğu taktirde bu programın üç tehdide karşı etkili olacağı bekleniyordu: İklim değişikliği, Çin’in küresel ABD hegemonyasını alt etmesi ve Trump’ın Cumhuriyetçi Parti içinde egemen kıldığı aşırı sağ. Şimdi ise Biden’ın planları Temsilciler Meclisi ile Senato’daki tıkanıklığa kurban gidecek gibi görünüyor.
Demokratlar 2020’de Temsilciler Meclisi’nde çok küçük bir çoğunluk kazandılar, Senato’da sandalyelerin sadece yarısını elde ettiler. Bu durum, ikisi de Demokrat olan West Virginia senatörü Joe Manchin ile Arizona senatörü Kyrsten Sinema’nın olağanüstü ölçüde güçlü olmasına yol açıyor.
Medya bu ikisini “ılımlı” politikacılar olarak tanımlıyor. Oysa ikisi de, ya gerçekten inandıkları ya da oportünist oldukları için, Cumhuriyetçi Parti içinde yükselmekte olan sağa sürekli ödün veriyor.
Örneğin Biden’ı, ABD’deki sosyal devleti Batı Avrupa standartlarına daha yakın bir hâle getirmeyi amaçlayan yasanın sağını solunu kırpmaya zorladılar. Sonra da Manchin yasayı tümüyle veto etti.
Bunun ardından Biden oy hakkına odaklandı. 2020 yenilgisinden çıkardıkları dersle Cumhuriyetçi Parti genellikle Demokrat Parti’ye oy veren yoksul siyahların oy kullanmasını zorlaştıran yasalar çıkartıyor. Biden bunu engellemeyi amaçlıyordu.
Fakat Sinema ile Manchin, Biden’ın desteklediği iki yasayı Senato’da Cumhuriyetçilerin engellemesini mümkün kılacak şekilde davranarak oy hakkı konusunda da Biden’ın çabalarını boşa çıkarmış gibi görünüyor.
Arkasından, üçüncü bir hezimet. Biden büyük işverenlere, tüm çalışanlarını ya aşı olmaya ya da negatif test sonucu göstermeye zorlama talimatı vermeyi amaçlıyordu. Muhafazakârların çoğunlukta olduğu Yüce Mahkeme üç oya karşı altı oyla bunu engelledi.
Bu arada, ABD ile Rusya arasında Ukrayna krizini çözmek amacıyla yürütülen görüşmeler kötü gidiyordu. Washington Post gazetesinin yorumu şöyleydi: “Biden gücünün sınırlarını ve başkanlığının kırılgan hâlini birkaç kez hatırlamak zorunda kalmış oldu.”
Biden’ın bu kırılganlığı ve zayıflığı bir zamandır gelişen bir şey. Geçen ağustos ayında Afganistan’dan askerlerin çekilmesi sürecinde yaşanan keşmekeş Biden’ı kamuoyu yoklamalarında olumsuz etkilemişti. O zamandan beri yüzde 43 olumlu ile yüzde 50 olumsuz arasında sıkışmış durumda.
Bu arada enflasyon yükseliyor ve 1982 yılından beri en yüksek düzeyine ulaşmış durumda. Cumhuriyetçiler ve Manchin gibileri yüksek enflasyonu Biden’ın yüksek devlet harcamalarına bağlıyor; oysa asıl yüksek harcamalar Trump döneminde yapılmıştı.
Financial Times gazetesinde Edward Luce şöyle yazıyor: “1970’lerin Amerika’sı ile bugün arasındaki paralellikleri görmek için ille de 50 yaşının üstünde olmak gerekmiyor. O onyılın özellikleri hemen tanınabilir: yükselen enflasyon, siyasî koyvermişlik, artan suç oranları ve kaygılandırıcı jeopolitik gelişmeler.”
Luce şunu ima ediyor: Biden’ın sonu da 1980’de başkanlık seçimlerini ezici bir yenilgiyle Ronald Reagan’a kaybeden Jimmy Carter gibi olabilir. Ve ikaz ediyor: “Amerika’da değişim giderek imkânsız hâle geliyor.”
Fetiş haline getirilmiş olan 1789 anayasasının demokratik değişimi engellemek üzere tasarımlandığını belirtiyor. Ama şu anda daha acil olan sorun, bugün ABD siyasetinde asıl dinamik olan gücün Trump ve taraftarlarının egemenliği altındaki Cumhuriyetçi Parti olması.
Neler planladıkları çok açık: Biden’ın programını sabote etmek ve Kasım ayında ara seçimlerde Temsilciler Meclisi ile Senato’da çoğunluk elde etmek. İki yıl sonra da başkanlığı tekrar kazanarak Trump’ın politikalarına benzeyen ama daha tutarlı ve etkin bir şekilde uygulanacakları için belki de daha tehlikeli olan politikalar uygulamak. Bu planları kim engelleyebilir? Taraftarları 2024’te Hillary Clinton’ın başkan adaylığına hazırlanıyor, ama tabii ki Clinton engelleyemez.
Aşırı sağın yükselmesine karşı ancak hem Cumhuriyetçilerden hem Demokratlardan farklı olan gerçek sol bir alternatif mücadele edebilir.
Alex Callinicos
Socialist Worker’dan çeviren Roni Margulies