Sibel Erduman

Sibel Erduman son yazıları

Sibel Erduman tüm yazıları

10.09.2021 - 11:30

Hepimiz yoksuluz, dayanışmaktan başka çaremiz yok

Bu günlerde Türkiye, Danimarka ve İsveç’in de aralarında bulunduğu birçok ülkede, göçmenlere ülkelerine dönmesi için baskı yapılıyor. Geçen hafta Uluslararası Af Örgütü “Eceline gidiyorsun” başlıklı yeni bir rapor yayınladı. Raporda Suriyeli istihbarat yetkililerinin, ülkeye geri dönen 13'ü çocuk 66 kişiye karşı korkunç ihlaller işlediğini belgeledi. Bu ihlaller arasında, beş kişinin Suriye'ye döndükten sonra gözaltına alınması ve öldürülmesi de söz konusu ve bu da belgelenmiş. Gözaltında kaybedilen 17 kişinin akıbeti ise bilinmiyor.

Uluslararası Af Örgütü raporunda; Suriye’ye geri dönen kişilerin, istihbarat yetkilileri tarafından Suriye'den kaçma kararları nedeniyle hedef alındığı, sadakatsizlik ve "terör"le suçladığı yazılı. 

Suriye’yi terk edenler arasında önemli ölçüde Esad rejiminin işkencelerinden kaçan, ülkelerinin daha demokratik olmasını isteyen demokrat, sosyalist ve komünistler vardı. Oradaki rejimin ihya ettiği bir avuç sömürücü dışındaki insanların yaşam koşulları güllük gülistanlık değildi. Şimdi tüm dünya bunu artık gündem etmekten vaz geçtiği için, Suriye rejimi geri gönderilen çoğu kişiyi yukardaki haberde de söylendiği gibi gözaltında öldürüp kaybediyor. Ki bu yöntemler bizim için o kadar da yabancı değil.  Dolayısıyla Türkiye’de muhalefetin ve şimdi iktidarın da ‘geri göndermek’ için can attığı insanların karşı karşıya olduğu durum bu. 

Bu arada Türkiye de sınırlarına duvar yapma yarışına dâhil oldu, metrelerce uzunluğunda duvarlar yapılıyor. Bu duvarlar niye yapılıyor. İlk duvar Berlin Duvarıydı ve yıkıldı. Bugün gözümüzün önünde yükselen bu duvarlar bir anlamda Berlin Duvarı’nın çöküşünün bir sonucu denilebilir. 

Her ne kadar Berlin’deki sistem sırf emperyalist baskı yüzünden değil, kendi çelişkileri ve sorunları yüzünden yıkılmış olsa da, Berlin Duvarının yıkılması, kapitalizme alternatif bir toplumsal ve ekonomik örgütlenmenin simgesel düzlemde ortadan kaybolma anıydı. 

Şimdi devasa ekonomik göçler ve yıkımlar yaratan savaşlardan kaçan mülteciler için yükselen duvarlar bizi, duvarın öbür tarafındakileri koruyacak mı? Peki, neden koruyacak bizi? Bizim sınırlarımız dâhilinde yaşanan ekonomik ve sosyal çöküşten mi koruyacak? Şimdi muhalefet bu karta oynuyor ama kazın ayağı öyle değil. 

Devasa iklim felaketi tüm dünyayı etkiliyor, ekonomik zemini kapitalizm tarafından erozyona uğratılan, bildiğimiz ‘demokratik sistem’ çöküyor. Bizdeki sistem ise zaten uzun zamandan beri şaibeliydi şimdi tamamen çöktü. Bütün bunlar olsa olsa yeni sistematik biçimler altında kapitalizmin gitgide daha fazla yıkım yaratmasına yol açacak. 

Duvarlar şu anda ölmekten kaçanlar için yükseliyor sadece. Bizim yoksullaşmamız, egemenlerin semirmesi ve tüm doğal kaynakları sonuna kadar kullanarak bunu yapması; onlar ve bizim aramızdaki duvarları yükseltiyor aslında. Yani esas duvar sınırlarımızın dâhilinde yükseliyor ve bu, tüm gelecek nesilleri etkileyecek düzeyde yükseliyor. 

Göçmenler; hayatta kalma, günlük geçim ve refaha erişim mücadelesinde bizimle yarış halinde olan, doğrudan rakibimiz gibi sunulmaktalar. Yani bizi mutluluk ve zenginlikten yoksun bırakanlar olarak sunuluyorlar ya da aslında göçmenleri istemeyenlerin gerçek korkuları bu ve siyasiler tarafından da bu korku pompalanıyor. 

Tüm bu ekonomik felaketlere karşı göçmenler/mülteciler, soyut sermayeye karşı somut bir öteki figürü olduğu için, popülistler açısından da elle tutulur bir düşman olarak kolayca öne sürülebiliyor. Sağ ya da sol popülistler, mültecilerden yakınanların seslerini duydukları, yaşadıkları hüsranları anladıkları ve sonuna kadar bunu ifade etmekte haklı oldukları mesajını veriyorlar. Bunu hiçbir zaman bu hüsranı doğuran aktif mekanizmalara dokunmadan yapıyorlar. 

Eşitsizlik ve sömürü karşısında içerdeki duvarlara karşı genel bir mücadele; göçmen ve mültecilerle birlikte basın açıklaması yapan atık işçilerinin çok iyi belirttiği gibi ‘biz yoksuluz, mültecilerin bizim işimizi aldıklarını söylüyorlar ama onlar da yoksul, bizim birlikte dayanışmamızdan başka çaremiz yok’ diye özetlenebilecek bu perspektifle yürütülebilir.

Sibel Erduman

(gocmeniz.org)


Bültene kayıt ol