22 Mart’ta Suriyeli bir hurda toplayıcısı motosikletiyle bir çöp konteynerinin yanına yaklaştı. Bu sırada bir kamyonet içindeki üç kişiyle birlikte geçerken gencin motosikletine çarptı. Kaza sonrası üç kişi kamyonetten indiler. Çıkan tartışmada Suriyeli genci yumruk taş ve sopa ile dövdüler. Suriyeli genç başına aldığı darbelerle baygınlık geçirdi. Saldırganlar ise gencin motosikletinin üzerinden kamyonetle geçtiler, ardından yaktılar ve kaçtılar. Daha sonra ihbarla itfaiye, polis ve sağlık ekipleri geldi, Suriyeli genç hastaneye kaldırıldı. Durumu ağırdı. Hala hastanede yatıyor ama ona saldıranlar serbest.
Bu ne kadar vahim bir durum. Bir yandan sağ kalma mücadelesi veren bir insan. Diğer taraftan tamamen keyfi bir şekilde saldıranlar. Tamamen pis, müstehcen bir keyfilik; canları istediği için ve yapabildikleri için yaptıkları bir şey. Buna karşılık bir toplumu toplum yapan ve bugünlerde her yede aranılan ve bulunamayan adalet burada da tecelli etmemiş. Kısa sürede salıverilmişler, sanki bir sepete tekme tokat giriştiler. Bu savcıları yaptıkları meslekte motive eden şey ne diye düşünüyor insan. Neden konumları itibarıyla ellerindeki gücü savunmasız bir insana saldıranları serbest bırakma keyfiyeti için kullanıyorlar, bunu nasıl açıklıyorlar kendilerine. Bu ülkedeki yerlerde sürünen adalet duygusunun en sarih göstergesi, “tamam serbestsiniz” demek bir saldırgana. Saldırın, saldırmaya devam edin, savunmasızlara istediğiniz kadar saldırabilirsiniz demek bu.
Göçmenler basitçe ölümcül yoksulluktan ve savaşta ölüp gitmekten kaçıyor değiller; gittikleri her yerde bir insan sonluluğu deneyimini de taşıyorlar. Bu olayda bu kişinin Suriyeli olmasının işi kolaylaştırdığı açık. Burada bir göçmenin, hukukun haricinde, tüm varoluşsal anlamından ve siyasal öznelliğinden yoksun bırakılmışlığını görüyoruz. Bu ülkede de ülkelerinde yaşadıkları sonluluk deneyimlerini yaşamaya devam ediyorlar. Bir zamanlar nüvesini oluşturdukları bir toplumun sona ermesiyle dağılan ve her yere gitmek zorunda kalan bu insanlar, burada da kendi kendilerinin imkânsızlığını yaşıyorlar.
Göçmenlerle dayanışma bu anlamda onların varoluşsal deneyimlerinin toplumsal hakikatini siyasal olarak etkinleştirmek için önemli.
Sibel Erduman