Günümüzde Göçmenler, mülteciler, sığınmacılar ve sol politika oluşturma konusunda üzerinde düşünülmesi gereken birkaç noktaya değinmeye çalışacağım. Bu kadar geniş kapsamlı konuyu bu yarım sayfada etraflıca ele almak mümkün değil ama en azından tartışmaya açmak için bir dizi başlığı ele almak bir adım olabilir.
Toplumsal cinsiyet ve göçmenlik
- Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet açısından göçmenlik bize ne anlatıyor. Mesela, kadınların önemli bir bölümü toplumsal cinsiyet ilişkilerinde yaşanan dönüşümden duydukları memnuniyeti anlatırken bu değişimi Türkiye’de yaşamakla ilişkilendiriyor. Suriye'ye dönmenin yaşanan değişimin kaybına neden olacağından endişe duyuyorlar. Tıpkı Emine’nin söylediği gibi: “Öncelikle, savaş bitmedi. İkincisi, eski âdetlere, geleneklere, göreneklere dönmek istemiyorum. Suriye’ye dönersem çalışmayacağım. Çalışmayı sevdim ve çalışacağım.”
Erkekler ise eski norm ve ilişkileri korumak istemeleri nedeniyle Suriye'ye dönmek istediklerini belirtiyor. Pek çok kadın eşlerinin kendilerine “senin başın büyüdü”, “savaş bittiğinde Suriye’ye döneceğiz!” diyerek kadınlardaki değişim ve yeni ilişki dinamiklerinden rahatsızlıklarını dile getirdiklerini anlatıyor.
Bu bana Franz Fanon’un Siyah Deri, Beyaz Maskeler kitabında söylediği bir şeyi hatırlatıyor “Ana eğilimimin kaynağı asla koyu tenli halkların geçmişi olmamalı. Haksız yere göz ardı edilmiş bir zenci uygarlığını asla canlandırmaya çalışmamalıyım. Herhangi bir geçmişin insanına dönüştürmeyeceğim kendimi….Geçmişin belirlenimlerine yapışıp kalmaya hakkım yok. Ben atalarımı insanlıktan uzaklaştıran Köleliğin kölesi değilim.”
Kadınların konumu gereği geçmişinin belirlenimlerine yapışıp kalmaması önemi. Göçmen denilen grubun her türden kimliğin gözden kaybolduğu ‘koca dünya’nın failleri olduklarına yönelik bakışın kırılmasının da bir adımı olabilir. Suriyeliler, Afganistanlılar gibi bir torbaya sığdırılamayacaklar göçmenler. Bu önemli çünkü bu torba siyasi özneliklerini ortadan kaldırıyor. Mağdur olmak tanımı gereği edilgendir, mağdurun korunması gerekir. İnsanın kendi siyasal eyleminin kaynağı olarak düşünülmez mağduriyet. Mağdurla kurulan empati bundan dolayı çoğu zaman en çok ihtiyaç duyulan şeyin önünü keser; eylemde dayanışmanın. Dolayısıyla bu kadınların Türkiyeli feministlere yönelttiği eleştiri de önemli. Onlar eşit bir dayanışma istiyorlar. Edilgen bir şekilde yardım kutuları istemiyorlar. Fanon da “ben atalarımı insanlıktan uzaklaştıran köleliğin kölesi değilim” derken mağduriyetin ötesinden bahsediyordu.
Sınıfsal boyut
- Avrupa ile birinci dünya ülkelerinin de artık yeryüzünde bir cennet olmaması ve Avrupa’da da ekonomik bakımdan hâkim istihdam biçiminin prekaryalık olması.
- Günümüzde artık tam istihdam ufku gitgide uzaklara çekilirken, işçi ile diğer işçi olmayan, yani işsiz ya da yeterli derecede çalışmayan, devletten gelecek yardıma muhtaç olanların (Türkiye’de yanlış bilinen, Suriyelilerin devletten yardım alması mesela) ‘benim yabancılaştığım şeyi tüketen öteki’ olması. (Bir videoda tam anlamıyla Türkiyeli birisi Suriyelinin Avrupa’dan gelen para yardımını alırken ‘devlet bizim ulaşamadığımız parayı bunlara veriyor’ diye video çekmesi.)
- Sermayenin asıl amacının sadece emeği harekete geçirmek için milliyete veya ırksal motiflere bağımlı olmaktan kurtulmak değil, nihayetinde emeğin ta kendisine bağımlılıktan büsbütün kurtulmak. Bu sıkı sıkıya tutunmaya çalıştıkları kapitalist ütopyaya saf bir sermaye ütopyası (Batılı olan ve olmayan tikel bir sermaye). Kapitalizmin güzide ütopik diyarına, değer doğuran değer, kendi kendini devam ettiren sermaye diyarına, emeksiz baştan aşağı otomasyona dayalı bir dünyaya ulaşmak olması.
- Finans krizlerinin kendi başına radikal sol proje oluşturmuyor olması.
- Mültecilerin içinde bulundukları kötü durumu insanileştirme çabası ve sempati duymanın tek başına krizin nedenini depolitize etme, ortadaki karmaşıklıkları ahlaki bir düzleme indirgeme tehlikesi.
- Mültecilerle ilişkili sorunları sadece emperyalist veya sömürgeci mücadele alanında değil, aynı zamanda kapitalizmin bütünlüğü, (dışlananlar, ekolojik felaketler gibi bir sonraki kitlesel nüfus hareketini tetikleyecek sorunlar) içinde konumlandırma gereği.
Bu başlıkları açmak, tartışmak ve katkı sunmak isteyenlere, mağduriyetle empati kurmakla yetinmek istemeyen ve eylemde dayanışma örmeyi amaçlayan ‘hepimiz göçmeniz’ kampanyasının kapısı açık.
Sibel Erduman