Bir önceki yazıda HDP’lilere yönelik operasyonun, dört yıldır sürdürülen Kürt siyasal kırım hareketinin, siyasal gösterilerin basit bir devamı olmadığına işaret ettiğini anlatmaya çalıştım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hafta içi bunu doğrulayan iki açıklaması oldu. İlkini 1 Ekim 2020’de Meclisin yeni yasama yılı açılış töreninden sonra yaptı. Gazetecilerin bir sorusunu “HDP’lilerin varlığı yokluğu fark etmez. Onların yeri dağdır ya da sokaktır” ifadesi ile yanıtladı. HDP grubu gözaltıları protesto etmek için, TBMM’nin yasama yılı açılışına katılmayıp Meclis bahçesinde oturma eylemi yapıyorlardı.
Cumhurbaşkanı, bu çoğulcu yasama organının zihnindeki kıymetini açık etti. Etkisizleşen veya tek adam rejiminin aracı olan Meclis’te toplumun farklı kesimlerinin temsil edildiği ”Türk usulü demokrasinin” artık kendileri için çok fazla bir anlamının kalmadığını ilan etmiş oldu.
Cumhurbaşkanın açıklamasından bir gün sonra Cuma günü 17 HDP’li siyasetçinin tutuklanmasına paralel Ayhan Bilgen’in yerine Kars Belediye başkanlığına kayyım atanan vali Türker Öksüz, belediye binası önünde ana caddede “şükür namazı” kıldı. Bir anlamda fetih kutlaması yaptı.
Cumhurbaşkanının ikincisi açıklaması ise, 2 Ekim 2020 cuma günü Konya Şehir Hastanesi açılış töreninde oldu. Konuşma Cumhurbaşkanı web sitesinde mevcut. Buraya bir cümlesini aktarıyorum. “Yargımız nasıl FETÖ’cü alçaklardan 15 Temmuz‘un hesabını soruyorsa, bölücü örgütün uzantılarından da, 6-8 Ekim olayları ve çukur eylemlerinin hesabını hukuk önünde soruyor.”
Rejim değişikliğinin bahanesi olan 15 Temmuz darbe girişimi ile Kobani olaylarını aynı teraziye koymak çok şey anlatıyor. Nasıl bir zihniyet dünyasına sahip olduğunu gösteriyor, seçilmişlerle darbecileri eşitliyor.
Seçme ve seçilmeyi değersizleştiriyor, anlamsızlaştırıyor. Seçimlerin, her türlü demokrasinin vazgeçilmez önkoşulu olduğunu unutuyor, unutturmak istiyor. Eskiden rejim demokrasiyi kendine perde edinme ihtiyacı duyardı. MHP-AKP rejiminde ortadan kalkıyor. İstanbul’da 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde yaşananlar hafızalarda taze.
Meclisin üçüncü büyük parti grubuna siyasal tertip kurularak HDP, Meclis dışına itilmeye çalışılıyor. HDP’lilerin tutuklanması sonrası, eski genel eşbaşkanlardan ve grup başkan vekillerinden oluşan 7 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasıyla birlikte tertip tamamlanacak. Partiye karşı, yargı marifetiyle “terör odağı” damgası vurularak kapatılmasına gidecek bir süreç işletiliyor. Bunlar, Türkiye’nin son operasyon ile birlikte, yeni bir sürece girdiğine dair emareler olarak görülmeli. Sarsıcı sonuçları olacak.
Bu sırada yeni bir partinin zamanında kurulması da yasadışı bir biçimde İçişleri Bakanlığı tarafından engelleniyor. Bunun bir örneği kısa bir süre önce basında yer aldı. HDP seçmeni, seçeneksiz bırakılmak isteniyor.
MHP ile AKP’nin arasındaki politik çizgi farklılığının büyük ölçüde ortadan kalktığı bir süreçte, yeni sürprizlerle karşılaşmamız an meselesi. İçişlerinin Bakanının ön almasıyla MHP’nin gündeme getirdiği Anayasa Mahkemesi’nin yapısında değişiklik yapılması tartışmasının, yargıya karşı büyük bir operasyona dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bir yıl kadar önce Cumhurbaşkanının dillendirdiği gibi, yerel seçimlere son verilip, yerel yönetimlerde atama sistemine geçilebilir. Bu konunun ilk seçimlerden sonra gündeme getirilme olasılığı yüksek. Kürt seçmenin iradesinin yerine kayyım atamaya ihtiyaç duymamak için, bütün belediyelere kayyım atamayı tercih edebilirler.
HDP’lilerin gözaltına alınmasına karşı son dönemin en ileri tepkilerini veren muhalefet partileri, tutuklanmalar sonrasında tavır değiştirdiler. Eleştirilerini Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in yerine kayyım atanmasına indirgediler. Derin siyasi komplo görmemezlikten geliniyor. Muhalefet, kurulan komplonun Türk usulü demokrasi yok etmeyi amaçladığını göremiyor. Muhalefetin korkuları ve siyasetsizlikleri buna yol açıyor. Ya da tercihleri bu.
Her gün daha fazla otoriterleşen yönetime demokratik direnç gösteren ve diğer muhalif partileri bu açıdan etkileme potansiyeline ve siyasi gücüne sahip HDP’nin devre dışı bırakılmasının, AKP, MHP ikilisinin işlerini kolaylaştıracağı çok açık. Bunun için HDP’lileri yıllarca içerde tutacak büyük bir tertip kuruldu. Gizli tanıklarla HDP “terör odağı” ilan edilecek. Seçmen CHP’ye yönelmekle, sandığa gitmeme ikileminde bırakılacak.
Muhalefet bunu sistem için yararlı görüyor olabilir. Yanılıyorlar. AKP, MHP yeni statükonun yegâne sahipleri. Mevcut yönetime meşruiyet sağlamanın ötesine geçmezse muhalefetin geleceği olmaz. Muhalefetin geleceği, yeni statükocu siyasetçilerin karşısında özgürlükçü, demokratik bir ufka sahip olmakta, HDP ile işbirliğini/güç birliğini daha da geliştirmektedir.
Anlaşılan HDP’ye yönelik bu tertiple, aynı zamanda Kürt sorununun çözümüne ilişkin kalmış umut kırıntıları da yok edilmek isteniyor. Aslında muhalefet partileri Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekten arzuluyorlar mı; arzuluyorlarsa nasıl yapacaklarını göstermenin tam zamanı değil mi?
Hakan Tahmaz