HDP’ye dönük son operasyonun 6 yıl sonra nereden çıktığı sorusu sıkça soruluyor. 2015 yılında ifadeleri alınan parti yöneticileri hakkında hiçbir işlem yapmayan savcının yeniden soruşturma dosyasının kapağını açması ve dönemin HDP Merkez Yürütme Kurulu Üyelerinin tamamının gözaltına alınması talimatını vermesi tesadüf olamaz.
Operasyonun siyasal olduğu konusunda Cumhur İttifakı dışında herkes hem fikir. Türkiye’de çoktandır savcıları harekete geçirenin ve yargının kararlarını şekillendirenin siyasi iktidarın ihtiyacı olması kuralı bu kez de değişmedi. Uzun bir süredir yargı ve hukuk siyasi iktidarın ihtiyaç ve hedefleri için araçsallaştırılmış durumda.
HDP’ye yönelik son siyasi kırım operasyonunun hukuksuz, kaba ve keyfi yapılması nedeniyle, iktidarın toplumsal destek beklentisi bu kez karşılık bulmadı. Aksine operasyon, toplumun çok geniş ve değişik kesimlerinde eleştiri konusu oldu. Beklenen ölçüde ve netlikte olmasa da ilk kez ana muhalefet ve diğer muhalefet partileri değişik düzey ve tarzda tepki gösterdiler. Kendilerini siyasi pozisyon almak zorunda hissettiler. Bu pozisyon alışlar aynı zamanda muhalefet partilerinin açmazlarını, sınırlarını ve siyasal bagajlarındaki lüzumsuz yüklerini gösteriyor.
Muhalefet partilerinin, bu durumu birlikte veya tek tek aşamamaları durumunda, Cumhur İttifakı karşısında başarı elde etmeleri, toplumsal dönüşümün sağlanması, inşa edilme yolunda hayli yol alınan Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi yerine demokratik bir sistem geliştirilmesi imkân dahilinde değildir.
Sorun muhalefet partilerinin, iktidarın içerde ve dışarda sıkıştığı bir dönemde, hangi ihtiyaçtan dolayı düğmeye bastığını cesaretle değerlendirememelerinden ve Cumhur İttifakı’nın Türk milliyetçisi, Batı karşıtı ve evrensel değerlerle çatışan siyasetinin etkisinden kurtulamamalarından kaynaklanıyor. İktidarın yarattığı korkunun gölgesinde siyaset yapmayı daha az maliyetli sanıyorlar. Yanıldıklarını gösteren 23 Haziran 2019 İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinden bu anlamda hiçbir ders almamış olmaları ise durumu daha da vahimleştiriyor.
7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra HDP’ye karşı izlenen siyasal kırım/tasfiye politikasının arzuladığı sonucu tam olarak vermediğinin, iktidar farkında. İktidar geniş kapsamlı gözaltı, tutuklama ve cezalandırmalarla HDP’yi siyasi faaliyet sürdürme ve örgütsel devamlılık konularında zorluyor, ama sandıkta aynı sonucu elde edemediğini son beş yılı içinde yapılan bütün seçimlerde gördü.
Partiyi kapatmaktan beter etti belki ama neredeyse her türlü yolu denemesine rağmen seçmenin siyasal tavrını değiştirmeye gücü yetmedi. Son genel kurulda seçilen yeni yönetimin başlattığı barış eksenli kampanya ile HDP, toparlanmaya ve görünür olmaya başladı. Operasyon aynı zamanda buna da bir yanıt. İntikam almak arzusu.
Elbette olay bu kadar basit ve yüzeysel değil. 2015 sonrası HDP’ye karşı izlenen siyasetin salt 7 Haziran seçim sonuçlarıyla ilgili bir tutum olarak görme yanlışlığına düşüldü. Çözüm sürecinin bitirilmesinin arkasındaki Kürt karşıtlığının derinliği görülemedi. Ankara’nın Kürt karşıtı politikasının, “tek adam rejimine” kolayca yönelmeyi getirdiğini hatırlamak gerek. HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Suriye’de yapılan siyasi ve askeri operasyonlara Mecliste onay ve destek verilmesi, bölgede seçilmiş yerel yöneticilerin yerine kayyım atama politikalarını sessizce izleme siyaseti, muhalefetin büyük günahları olarak hanelerinde yazılı duruyor. Bunlar bugünün Türkiye’sinin önünü açtı.
Mesajı doğru kavramak
Kobani olaylarının altıncı yıl dönümüne 10 gün kala, soruşturmanın sil baştan yapılması ve muhtemel iddianame, HDP’den daha çok başkalarına yazılan bir mektup.
Bu operasyonun içerdeki muhatabının muhalefet partileri olduğu tartışması gereksiz bir gerçek. Amaç, özelikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin seçmeninin muhalefet partilerinden ve sandıktan uzaklaşmasını sağlamak. Kürt seçmeni rahatsız eden, gönüllerini daha fazla parçalayan söylem ve siyasetin, muhalefet partilerinde etkili olmasını sağlamak.
HDP’ye yönelik operasyonun değerlendirilmesinde göz ardı edilen Suriye’de son dönemde olup bitenler yer almakta. Son birkaç aydır bölgede ABD yetkileri yoğun mesai yapıyorlar. Irak ve Suriye Kürtleri (PNNK ve ENKS) arasında birlik görüşmelerinde aracılık yapan ABD özel temsilcisi James Jeffrey, çalışmalarında önemli ilerleme sağlamış durumda. PYD ile PKK arasındaki ilişkiyi koparma hedefiyle başlayan görüşmelerde, bunun başarılamaması nedeniyle PKK’nin etkisinin zayıflatıldığı, Irak KDP’sinin öne çıktığı birlik ve çözüm arayışları ağırlık kazandı. Ankara’nın rızasını almak için zorlandığının yazıldığı ve söylendiği bir süreçte, Ankara ABD’ye, Kobani olaylarının yıl dönümünde Kandil’in, PYD’nin kendisi için kabul edilmez olduğunda ısrarını HDP’lileri daha fazla “döverek” gösteriyor. El yükseltiliyor.
Kürt siyasal güçlerin talepleri olarak James Jeffrey’in çantasında bulunan, Türkiye’nin Suriye’deki varlığına son verilmesi konusundaki rahatsızlığını göstermek ve bu sürecin Türkiye’de yaratacağı muhtemel iç kırılmayı hafifletmek için, HDP üzerinde kılıç sallanıyor.
Jeffrey’in, kısa bir süre öne Kamışlı’da yapılan toplantıda, Türkiye’nin 21 Eylül’den sonra askerî harekât düzenlemeyeceğinden söz etmesi, Ankara’nın rızasının alınmasında sağlanan ilerlemenin işareti olabilir.
İktidarın, Suriye’de yaşanacak muhtemel, zorunlu ve kısmi uzlaşmanın Türkiye’ye yansıması olarak gelişecek yeni süreci engellemeye yönelik veya doğal muhataplarını kabul etmemeye dönük beyhude çabalarına, milliyetçi, “terör ve beka” söylemiyle hayata geçirdiği Kürt karşıtı politikalarına karşı muhalefet partilerinin izleyeceği politikalar, bizzat muhalefetin kaderini belirleyecek. Osman Kavala gibi, Kürt siyasetçilerine de rehin muamelesi yapılmasına Cumhur İttifakı karşıtlarının nasıl yaklaşacakları hayati önemde bir konu.
Sonuçta HDP’ye karşı geliştirilen siyasal kırım ve tasfiyenin sosyal, siyasal ve toplumsal sonuçlarını iktidar önemsemiyor. Onun için önemli olan partisinin bekası, ama muhalefet de gidişatın tam farkında değil. Ülke çöküyor, toplum çürüyor, insani ve evrensel değerler tarumar oluyor.
Hakan Tahmaz