Şenol Karakaş

Şenol Karakaş son yazıları

Şenol Karakaş tüm yazıları

26.09.2020 - 12:23

Savaş tamtamları yerini diplomasiye bırakırken

9 Eylül’de bazı gazetelerin internet sitelerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’de Oruç Reis’e eşlik eden savaş gemilerine bir talimat verdiği yazıldı. Talimatın, “Oruç Reis gemisini koruma görevi yürüten savaş gemilerine ilk ateşi açmama ve karşı taraftan herhangi bir hamle gelmesi durumunda gereğini yapma”yı kapsadığı yazıldı.

Bir süredir gündemde olan Doğu Akdeniz’deki askeri gerginlikte, bu talimat zirve noktalarından birisiydi. İç politikada işe yaradığı da düşünülerek şişirildikçe şişirilen askeri gerginlik politikası, yerini kısa sürede diplomatik girişimlere bıraksa da arkasında küçümsenmemesi gereken bir milliyetçi tortu bırakmış durumda. Bu milliyetçi hava Mavi Vatan tezinin karaya nasıl oturduğunun görülmesini de engelliyor. Türkiye, Yunanistan yetkilileriyle diplomatik görüşmelere devam etse de milliyetçiliğe açık olan insanlar hâlâ birkaç hafta önceki ateşli militarist açıklamaların etkisi altında.

Mavi Vatan tezinin sonu

Mavi Vatan tezi, ABD’de siyasi bir hizip olan neoconların “önleyici savaş doktrinini” andıran bir tez. Türkiye’nin güvenliğinin Türkiye’nin dışında deniz sularındaki askeri varlığına bağlı olduğu, Mavi Vatan tezinin esasını oluşturuyor. Bu tezin, büyük emperyalist güçlerin aralarındaki çelişkiler nedeniyle hegemonya kurmakta zorlandıkları alanlarda, bölgesel güç olmak isteyen ülkelerin fırsatçılığının Türkiye versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Askeri ve ekonomik olarak daha güçlü olan ülkelerin ya da blokların arasındaki çatlaklar, ABD’nin AB ülkeleriyle, AB ülkelerinin kendi aralarında ve İngiltere’yle, Çin ve Rusya’nın bütün batı blokuyla çelişkileri İsrail, Mısır, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelere hareket serbestisi veriyor. İşte Mavi Vatan tezi bu hareket serbestisine milli bir ideolojik temel sağlamayı amaçlayan bir ideoloji.

Bu ideoloji ve buna bağlı gergin Doğu Akdeniz politikasının sonucu ise Türkiye’nin bölgesel güç olma arzusuyla askeri ve ekonomik gücünün gerçekleri arasındaki büyük farkın açığa çıkması oldu. Erdoğan’ın “Biz Oruç Reis’i eğer bakım için şöyle bir limana çektiysek, bunun da bir anlamı vardır. Niye çektik? Bu anlamlı bir yaklaşımdır. Yani diplomasiye bir fırsat tanıyalım, diplomaside bir olumlu yaklaşım ortaya koyalım, Yunanistan bizim bu yaklaşımımızı o da olumlu istikamette karşılasın ve buna göre de bir adım atalım” yaklaşımı, bu farkın görülmeye başlandığı anlamına geliyor. 

Ters tepen politika

Savaş gemileriyle askeri tatbikatlar yapan ve meydan okuyan yaklaşım, bir gazetecinin tabiriyle “Türkiye’yi sevmeyenlerin nefret etmesine, sevenlerin de sevmemesine” neden oldu. NATO, ABD ve AB Türkiye’nin karşısında yer aldı. “Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın iddia ettiği deniz yetki alanlarını göz ardı ederek buralarda sismik araştırma ve sondaj yapmak, gerektiğinde diğer ülke sondaj gemilerini kovalamak” yaklaşımı, ABD, Fransa, Yunanistan, Mısır, İsrail, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkelerin yanına AB ülkeleri ve Rusya’nın da eklenmesine neden oldu. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo “Türkiye’nin bölgedeki eylemleri bizi derinden endişelendiriyor” derken, Rusya Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuku ihlal etmekle suçladı. Son olarak AB, Türkiye’nin doğal gaz arama faaliyetlerini kendi karasularıyla sınırlandırmaya zorlamak için bir dizi yaptırım seçeneğini gündeme aldı.

Oruç Reis’in Antalya Limanı’na geri çekilmesinin nedeni budur.

Şenol Karakaş


Bültene kayıt ol