Son yolculuğuna çıkan sevgili Adalet Ağaoğlu’nun ardında yazmak hiç kolay değil. Hele de edebiyatçı kimliğine ilişkin usta kalemlerin yazdıkları bunca yazıdan sonra fazlasıyla riskli bir işe girişmek. Kuşkusuz ki ben Adalet Hanım’ın edebiyatçılığıyla ilgili yazmayacağım. Bu, edebiyat dünyasıyla tek ilişkisi iyi bir okur olamaya çalışmak olan benim gibi birisinin haddine değil.
Adalet Hanımı kaybetmemizin ardından sosyal medyada terbiye sınırlarını zorlayan yalan yanlış ve cahilce paylaşımları görünce politik duruşuyla ilgili bir şeyler yazmam gerektiği düşündüm. Bu benim Adalet Hanım’a karşı hem görevim hem de sorumluğum.
Adalet Hanım F Tipi’ne karşı
Adalet Ağaoğlu’nu geçirdiği talihsiz kaza sonrası ÖDP çalışmalarından tanıdım. 2000 yılında F tipi cezaevlerine karşı başlatılan açlık grevlerinde yaşamlarını yitiren, üniversite öğrencileri Zehra ve Canan Kulaksız kardeşlerin babasıyla birlikte Sarıyer ÖDP’de düzenlediğimiz basın toplantısındaki konuşmasında ilk kez karşılaştım. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e üniversiteli iki genç kadının ve yüzlerce insanın ölümünün önüne geçmesi için yaptığı çağrılar ve adeta isyan edişi hala kulağımda. Edebiyatçı ve muhalif kimlikleriyle insan yaşamının kutsallığa inanan Ağaoğlu bütün katılımcıları büyülemişti.
Adalet Hanım barış için Başbakanlık'ta
Kaza sonrası sağlık durumu ciddi bozulsa da davet edildiği toplantılara toplumsal sorumluluk gereği katılmak için büyük özverilerde bulunduğuna tanıklık ettim. Irkçılar, Hrant Dink’i hedef gösterdiklerinde Agos Gazetesi’ne dayanışmaya giden heyetin en önünde yer aldı. Barış için söz söylemek gerektiğinde ilk söz edenlerin en başında hep o geldi. Basın toplantılarında, yurttaş girişimlerinde, imza kampanyalarında yer alırdı.
Bunlarda birisi de 15 Haziran 2005 tarihinde 10 imza ile yayınladığımız Barış Bildirisi’ydi. Adalet Hanım 10 Ağustos 2005 tarihinde 11 imzacıyla birlikte dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakanlıkta yaptığımız 3 saat süren görüşmenin en kritik ve en önemli katılımcısıydı hiç kuşkusuz. PKK ile çatışmalar dört yıl sonra yeniden yoğunlaşmıştı. Asker, PKK ile mücadele için hükümetten daha fazla yetki istiyordu, biz silahların susturulması ve barışa şans verilmesi için başbakanlığa gidiyorduk. Üstelik Adalet Hanım kurucusu olduğu İHD’den istifa edeli daha birkaç gün olmuştu. Sabah gazetesi her zaman olduğu gibi istifa olayını “ters takla attırarak” manşetten vermişti. Gözler Adalet Hanım’ın üzerindeydi.
Edebiyattaki yeteneğini Başbakanlıkta da gösteren Adalet Hanım, Başbakandan görüşmeden iki gün sonra ilk kez gideceği Diyarbakır’da Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Memleket İsterim” şiirini okumasını heyetimiz adına talep etti. Recep Tayyip Erdoğan 12 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır’da TOKİ evlerinin tapu dağıtım töreninde şiiri okudu.
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgası bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun,
Memleket isterim
Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun; olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı
Yetmez Ama Evet tutumu
Adalet Ağaoğlu’na yönelik terbiye sınırlarını zorlayan eleştirilerin ve saldırıya dönüşen konuların başında 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunda takındığı “Yetmez Ama Evet” tutumu geldi. Kimi ulusalcı had bilmezler sosyal medyada itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyorlar.
Yetmez ama evet tavrı aradan geçen 10 yıldan sonra bugün hala kimileri tarafında bütün sorunların kaynağı olarak gösteriliyor ve bir tür siyasal karalama kampanyası yürütülüyor. Siyaset üretemeyenlerin çirkin, çapsız siyasal tutumlarını şimdilik bir kenara bıraksak da, Adalet Hanım üzerinden Yetmez Ama Evet saldırganlığını diri tutma çabaları bugün ahlaksızlık olmanın ötesinde cahilliği dışa vurmaktır.
Adalet Ağaoğlu’nun, referandumdan kısa bir süre sonra tutumuna açıklık getiren açıklamaları edebiyatçı kimliğinin yanı sıra demokrat, özgürlükçü ve barışçı kişiliğinin güçlülüğünün göstergeleridir. Bunlardan birisi 5 Kasım 2012’de Hürriyet gazetesi için gazeteci Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajdır.
Yetmez ama evet tutumuna açıklık getirmesinin ötesinde bu söyleşide Adalet Ağaoğlu Türkiye için ‘tek adam arayışı’ndan, milliyetçilik tehlikesinden söz ederek, siyasal öngörüsünü sergiledi. Adalet Ağaoğlu, sorumluluğun farkında olarak, "en son 28 Mayıs 2020 tarihinde edebiyat sitesi İstanbul life’de yayınlanan Çınar Oskay’a verdiği röportajda da aynı konuya açıklık getiriyor." Buna rağmen hala bu karalamanın sürdürülmesinin veya itibarsızlaştırmanı sebebi ne olabilir diye insan sormadan edemiyor. Bu öfkenin ve adeta düşmanlığın nedeni tutarlı bir siyasal kişilikten mahrum olmak olabilir. Tarihin bir anında takınılan tutumu bir insanın bütün hayatını ipotek altına alan bir tutum olarak değerlendirmenin başka bir izahı olamaz.
Adalet Hanımı, bir yıldan fazla bir zaman sonra, yirmi gün önce Çınar Oskay’ın söyleşisini okuyunca telefonla aradığımda bütün bu kampanyalardan kırgın olduğunu, kendisine büyük haksızlık yapıldığını, yalnızlaştırıldığı ifade etti ve siyasal kötülüklerin yükünü artık taşıyamadığını, bu kadar uzun yaşamak istemediğini söyleyerek Türkiye’nin haline itirazını dile getirdi.
Dünya insanı olarak edebiyat onun hayat tarzı olduğu gibi demokrat duruşu da hayatının özüydü. Adil, özgür bir dünya için 90’larına merdiven dayamış olmasına rağmen mücadeleden ve yanlışa, haksızlığa ve savaşa müdahil olmaktan geri durmayan bir kişiliğe sahipti. Hep özlemle, sevgiyle anacağımız, lafın gerçek anlamıyla gerçekçi olup, imkansızı isteyen saygın bir hanım efendiydi. Hayatına değen herkesin hayatında derin ve anlamı bir iz bıraktı.
Hakan Tahmaz