Türkiye, ekonomik, siyasi kriz ve bölgesel gelişmeler nedeniyle siyasi gerilimlerin ve çatışmaların arttığı uzun bir süreç yaşayacağa benziyor. İktidar uzun bir süredir sorun çözme yetisini kaybetmiş durumda. Kendisi için tek kurtuluş yolu olarak gördüğü çatışmayı, savaşı, gerilimi ve toplumsal kutuplaştırmayı artırma siyasetinin son perdesi Moskova zirvesiyle açıldı. Açılan perde, içerde ve dışarda politik sıkışmışlık nedeniyle uzun süre açık kalacağa benziyor. Bu dönem boyunca miladını doldurmuş iktidar bloğunun derin ve toplumu sarsıcı sosyal, siyasal ve ekonomik tahribatının önüne geçmek için muhalefet tarafından çareler aranmakta.
2018 seçimleri sürecinde iktidar bloğunda beliren çözülmenin yerini nasıl bir siyasal iradeye bırakacağının belirsizliği güçlü bir biçimde devam ediyor. Türk muhalifler cephesinde ittifak, işbirliği, dayanışma biçimindeki arayışlara ve yeni parti kurma çalışmalarına ilişkin net olan tek şey söylenebilir: Türk siyaseti çoğulculaşmaktadır.
Kürt siyasetinde ise ittifak, işbirliği gibi formlar gelişmekte ve Kürdileşme eğilimi güçlenmektedir. Yani bugünün zor koşullarında Kürt siyasetinde yeni bir parti veya oluşuma dair bir belirti yok. Aksine ana akım Kürt siyaseti, çeşitli sert eleştirine ve tepkilerine rağmen HDP etrafında toparlanmaya çalışıyor. Bu biraz da devletin HDP’ye yönelik sert, güvenlikçi ve tasfiyeci politikalarına tepki olarak, koruma ve dayanışma güdüsüyle gelişiyor.
Muhalefet cephesinde yerel seçim sonuçları sonrasında CHP’deki kimi belirli, kimi belirsiz yenilenme hamleleri fazlasıyla ilgiye mazhar oluyor. AKP’den ayrılanların kurduğu Gelecek Partisi ile Demokrasi ve Atılım Partisi-DEVA’nın ise muhafazakâr seçmende ne derece karşılık bulacağı büyük merak konusu.
Kürt seçmenin eğilimi
Burada iki akademisyen tarafından hazırlanan özel bir çalışmadan söz etmek istiyorum. Diyarbakır merkezinde birebir görüşmelerle hazırlanan raporda, Kürt seçmende görülen belli başlığı eğilimler tespit edilmiş. Yakında kamuoyunun bilgisine sunulacak olan rapor, bütün Kürt illerinin veya Batıdaki büyük illerde yaşayan Kürt seçmenin eğilimini birebir yansıtmayabilir. Ancak genel bir fikir vermektedir.
Rapora göre, Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi Kürt seçmende ciddi bir heyecan yaratmadı. Ali Babacan’ın DEVA partisi ise daha uzun vadeli bir hesap ve strateji ile hareket etmeye çalışıyor. Bu nedenle DEVA hakkında şimdiden net bir görüş ifade etmek zor. Ancak muhafazakâr Kürt seçmenin ya da şimdiye kadar AKP’ye oy vermiş Kürt seçmenin, Gelecek Partisi’nden çok DEVA partisine daha büyük bir ilgi duyduğunu söylemek mümkün.
Bu durum bir anlamda, muhafazakâr Kürt seçmenin DEVA partisinden daha fazla beklenti içinde olduğu anlamına gelmektedir. Hatta DEVA’ya AKP’den Kürt illerinde, Batı illerinden daha büyük oranda oy kayacağı tahmin ediliyor. Kürt muhafazakarları “devlet” partisine dönüşmüş, MHP ile işbirliği/ittifakıyla Kürt karşıtı konuma sürüklenmiş olarak gördükleri AKP ile neredeyse bütünüyle yollarını ayırmış ve umudunu kesmiş durumda. AKP’ye hala oy verenlerin ise iş, güç ve PKK husumetiyle hareket ettikleri söylenmekte.
Söz konusu raporda, Kürt seçmeninde CHP’ye karşı da belirgin bir yaklaşım değişikliğinden söz edilmekte. HDP seçmeninin, CHP’ye karşı geçmişe göre daha toleranslı olduğu iddia edilmekte. Bunu, iktidar bloğunun içerde ve dışarda izlediği Kürt karşıtı politikalara duyulan öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkün.
Özetlediğimiz bu tabloyu veri olarak aldığımızda, Türkiye’nin, çatışmalı yeni döneminin gidişatını belirleyecek önemli gelişmelerden birisi, yaşanmakta olan siyasal çoğulculaşmanın ne yöne doğru, ne kadar etkili ve sonuç alıcı bir yol, yöntem ve politik çerçevede geliştiği olacak.
Tematik işbirliği
Her ne kadar önümüzdeki ilk seçimlere kadar yaşanacak gelişmeler belirleyici olacak ise de kurulan yeni partilerin, AKP’de ayrışmaya, çözülmeye ve çöküşe yol açacağına ilişkin güçlü bir belirti yok. Hatta DEVA’nın AKP’ye meydan okuyan görüntü vermekten uzak durma çabaları, aslında bugünün ihtiyacına yanıt vermek gayesi ile değil, uzun dönemi gözeten bir vizyon ile hareket edildiğini gösteriyor.
Önümüzdeki dönemde partiler arası işbirliğinin ve ittifakların niteliği ve gücü, ilk seçim sonuçlarını ve Türkiye’nin orta vadedeki geleceğini belirleyecek. Türk milliyetçisi iktidar bloğu karşısında, muhalefetin geniş bir siyasal yelpazeye (Türk milliyetçisi, statükocu, cumhuriyetçi, Kemalist, demokratik Kürt siyaseti, sosyalist, sol, liberal muhafazakâr, ümmetçi muhafazakâr gibi) dağılmış olması, sonuç alıcı ittifak ve işbirliklerini zorlaştırıyor. Ya da sorun çözücü nitelik taşımaktan uzak işbirliklerinin gerçekleşmesine yol açıyor. Daha açıkçası son iki seçimde uygulanmak istenen kapsayıcı (iktidar karşıtlığı temelindeki) ittifak/işbirliği yaklaşımının sonuç alıcı olmasının imkansız olduğu görülmek durumunda.
Bunun yerine net, açık, sınırlı sayıda anayasa, demokratik parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi veya denge denetim ve güçler ayrılığını esas alan başkanlık sistemi gibi tematik konularda işbirliği/seçim ittifakları, sonuç alıcı ve toplumsal dönüşüme yol açıcı bir model olabilir.
Feministlerin öğreticiliği
Bu açıdan Türkiye muhalif güçlerinin, Türkiye feministlerinden öğreneceği çok şey var. Son 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde sokaklarda büyük direniş sergileyen Türkiye kadın hareketinin gösterdiği yolda yürünmeli. Son yılların bütün başarılı siyasal mücadelelerinin içinde kadınların başat konumda olmaları tesadüf olarak görülmemeli.
Farklılıklarla bir arada mücadele etme becerilerinden, hareketin ihtiyaçlarını önceleyen düşünsel yetkinliklerinden, tek tipleşmeye karşı çoğulculuğu hayata geçirme çabalarından çıkarılacak dersler var. Bunlar muhalefet hareketi için öğretici ve dönüştürücü nitelik ve kapsamda. Türkiye yakın tarihinin en yaygın ve en kitlesel direniş hareketi olan Gezi’nin ruhunun yaşadığı tek toplumsal hareketin kadın hareketi olması tesadüf değil. Biz erkekler, kadın hareketi bunu nasıl başarıyor sorusunu, cesaretle ve yüksek sesle sormalıyız. Birlikte mücadele ettiğimiz kadın arkadaşlarımızı belki de defalarca dinlemeliyiz.
Kadına yönelik şiddetin görünür olması, kadın cinayetlerinin artması, İstanbul sözleşmesi ve nafaka gibi kazanılmış hakları gasp etme çabaları karşısında yükselme trendini yitirmeyen kadın hareketi kanaatimce tematik temelde muhalefet hareketini geliştirmeye iyi bir örnek oluşturuyor. Keza kadın hareketinin genç kadınların etrafında gelişmesi, taleplerini dile getirmede kullandıkları dil, yöntem ve araçlar da demokratik muhalefet için eğitici niteliktedir. Atılan sloganlar, taşınan pankartlar, dövizler hareketin karakterini sergiliyor.
Biz erkeklerin egemenliği altında kıvranan toplumsal muhalefet hareketi, kendi içinde olup biteni bütünlüklü kavramadığı sürece iktidar bloğu ile baş etmeninin yolunu bulamaz. Son mülteci sorununda ya da İdlib savaşında olduğu gibi hepimiz utanç içinde kıvrılmaya devam ederiz.
Hakan Tahmaz