İktidar bloğu, içerde özgürlükleri yok eden, evrensel demokratik normları tahrip eden, toplumsal krizi derinleştiren milliyetçi muhafazakâr kültürel, sosyal ve siyasal politikalarla otoriter tek adam rejimini korumak için direnişe geçti. Ortadoğu’da militarist, askeri ve yayılmacı müdahale politikalarıyla direnişine güç devşirmeye çalıştıkça içerde ayrışıyor, dışarıda yalnızlaşıyor.
8 yıldır Suriye’de izlenen politikaların sonuçları ortada. Türkiye için sıkıştığı yalnızlık köşesinden ABD veya Rusya’nın el uzatmasıyla kurtulmaya çalışıyor. Her ikisiyle de Ortadoğu’ya dair plan ve hedefleri, başta Kürt meselesinde olmak üzere birçok konuda çatışıyor, çekişiyor.
Suriye topraklarına siyasi ve sosyal müdahale sonrası Güvenli Bölge inşa etme planları tutmadı. Önce AB’den beklediğini bulamadı. Şimdilerde ise “Suriye petrolünü birlikte biz çıkaralım, güvenli bölgeyi inşa edelim” çağrısına destek değil tepki geldi. Başkalarını Suriye petrolünde gözleri var diye suçlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sonunda baklayı ağızında çıkardı. Türkiye Suriye’de güvenli bölgede yalnız başına kapana sıkışmış durumda. Hem de öyle bir sıkışıldı ki, son iki haftadır iktidar bloğu partilerin yetkilileri Suriye konusunu ağızlarına bile almıyorlar.
Artık günün sorusu Türkiye, Libya’da ne yapmaya çalışıyor ve ne istiyor oldu. Türkiye, Suriye’de başaramadığını şimdi Libya’da denemeye çalışıyor. Rusya ile ABD arasındaki çelişkilerden yararlanmak istiyor. Akdeniz, hatta tüm Ortadoğu politikasının merkezi Libya ile bir ay önce yaptığı anlaşma ekseninde hareket etmeye hazırlanıyor.
İçte zayıflayan iktidar bloğu yeni savaş cephesi açarak derman bulmak istiyor. Askeri harcamalarını ve angajmanları artırıyor. Doğu Akdeniz’de Libya ile bir anlaşma yaptı. Peki kimle anlaşma yaptı, Trablus merkezli “Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle. Hükümete yakın yazarlar şimdi de her sorunun çözümünün Libya’da Türkiye himayesinde bir hükümetin kurulmasına bağlı olduğunu yazıyorlar. Türkiye’nin Libya’da kendisine yönelen büyük tehdidi durdurmaya ve Libya’nın parçalanmaması için çalıştığını yazacak kadar ileri gittiler. Suriye’de yapılmak istenenin Libya’da yapılmasına izin vermeyiz gibi gerzekçe cümleler kuruyorlar.
Libya’da ikinci bir başka hükümet olan General Halife Hafter’i Rusya açıktan destekliyor. Türkiye Libya’ya Trablus hükümetinin talebi üzerine asker ve silah gönderdiğinde (buna dair hazırlıklar yapılıyor) Libya iç savaşında Suriye’deki gibi taraf olduğunda, bu durum Rusya ile ilişkilerde sorun yaratmayacak mı? Türkiye’yi Libya iç savaşında taraf yapmak, iktidar bloğunun ayrışmasını ve dış dünyada yalnızlaşmasını hızlandıracaktır. Toplumsal krize pik yaptıracaktır.
Türkiye, Trablus Hükümetinin isteğiyle Libya’ya asker ve silah gönderdiğinde; AB ülkelerini, Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve Rusya’yı karşısına almakla kalmayacak BM’yi de karşısına alacak. Bileşmiş Milletler (BM) Trablus Hükümetini tanıyor ama aynı zamanda Libya’ya herhangi bir biçimde silah sokulmasını da yasaklamış durumda. Bu nedenle Trablus’un “askeri yardım çağrısı ile davranmak, BM açısından da sorundur.
Türkiye’nin, bölgedeki bütün planını Trablus hükümetinin Libya’nın tek hükümeti olmasını sağlamaya bağlaması, gerçekleşmesi çok zor ve çok sorunlu bir politikadır. Dahası esas olarak Türkiye askerlerinin, Libya’da, kanlı bir iç savaşın içinde yer alması gibi ağır bir yükü omuzlamaktır. Bunun altından kalkılamaz.
Libya’ya asker göndermek Suriye’ye asker göndermek kadar kolay olmayacak. Libya, Türkiye’nin sınırı değil, coğrafi yakınlık yok, siyaseten de kolay olmayacağı görülüyor. Bu gerçeği değiştirmek kolay olmayacağı gibi Türkiye toplumu için buna izin vermek ve savaşa girmek büyük bir vebaldir. Bu vebal iktidar bloğunu da muhalefet bloğunu da boğar.
Hakan Tahmaz