Kuzey Marmara Otoyolu Projesi kapsamında Kocaeli-Gebze arasındaki inşaatı süren yolda viyadük 30 metre yükseklikten düştü. Tonlarca ağırlıktaki betonun altında kalan dört işçi yaşamını kaybetti. Dört ay önce de Reşadiye-Çamlık bağlantılı yol çalışmasında viyadük çöktü, üç işçi yaşamını kaybetti. Devletin en büyük projelerinden biri olan Kuzey Marmara Otoyolunun maliyeti 4,5 milyar dolar ve bu projeyi iktidar çevresine yakınlığıyla bilinen Limak-Cengiz Ortaklığı Girişimi yürütüyor. Devletin en büyük projelerini yürüten bu ortaklık 3. Havalimanı inşaatını da yürüttü. 3. Havalimanı inşaatında da onlarca işçi yaşamını kaybetti.
İş cinayetlerinde şampiyon
Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa’da ilk, dünyada ise üçüncü sırada yer alıyor. Ölümlü iş kazalarının en çok yaşandığı sektör ise inşaat. Veriler de tablonun vahametini gözler önüne sürmekte. Son beş yılda iş kazalarında yaşamını kaybeden 10 bin işçinin 2.300’ü inşaat alanlarında yaşamından edildi. Neredeyse sıfır maliyetli iş gücüyle üretim gayretleri, patronlara yüksek kârlar sağlarken, işçilere ölüm getiriyor. Özellikle inşaat sektöründe iş güvenliğini de maliyet hesabı içinde değerlendiren patronlar, işi hızlı yapabilmek, taahhüt edilen tarihe yetiştirmek için işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarını hiçe sayıyorlar. Uzun çalışma saatleri ve iş yükü, iş cinayetlerine yol açıyor.
İş cinayetlerine yol açan diğer etkenler ise taşeronlaştırma, denetimsizlik ve cezasızlık. Ölen işçilerin yakınları “kaza” sonrasında işverenlerin kendilerini arayıp “geçmiş olsun” bile demediklerinden yakındılar. Siyasi iktidarın “fıtrat” saydığı ölümlü vakalar karşısında patronların artık paniklemesine bile gerek kalmadı. Nitekim olay sonrasında ilk yapılan sorumlulara yargı yolunu açmak yerine olayla ilgili kamuoyunun haber alma özgürlüğünü engellemek oldu. Hatırlanacağı gibi Mecidiyeköy’de 10 işçinin hayatını kaybettiği Torun Center asansör faciası davasında mahkeme 8 yıl, 4 ay hapisle cezalandırdığı 9 sanığın cezasını “Sanıkların suçu taksirle işlemeleri ve tali kusurlu olmaları” gerekçesiyle 60 bin 800 TL’lik adli para cezasına çevirmişti. Tüm bunlara iktidarın gösteri, ifade ve örgütlenmenin önüne koyduğu engeller ve sendikasızlığı da ilave ettiğimizde, Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa şampiyonluğundan neden hiç düşmediği konusunda kafa yormamıza gerek kalmıyor.
Kâr değil insan!
Ülkeyi yönetenler, ekonomiye ilişkin her ne kadar “en kötüsünü atlattık” algısını yaratmaya çalışsa da beklentiler ve rakamlar tam tersini gösteriyor. Bir önceki çeyrek döneme göre son çeyrekte büyüme oranları sıfır, reel sektörde daralma beklendiği koşullarda inşaat sektörü de sallantıda. Hükümet ise yüksek enflasyon karşısında alım güçleri eriyen işçilerin yaşamlarının bir nebze olsun iyileşmesi için asgari ücret ile ilgili enflasyon üzerinde bir rakam telaffuz etmek yerine, sefalet koşullarında çalışılan, adeta bir can pazarına dönüşen inşaat sektörünü kurtarmak üzere yeni adımlar atmak peşinde. Basında yer alan haberlere göre reel sektör krizi kötü kredi politikalarına alet edilen kamu bankalarından başlayarak 2008’de ABD’dekine benzer finansal bir çöküşe yol açabilir. Bu durumda emekçilerin önüne çok daha ağır bir fatura çıkarılacak.
En iyi savunma mücadeledir
Sermayenin krizden çıkmak için daha da saldırganlaşacağı koşullarda emekçilerin faturayı ödememek için mücadele etmekten başka bir yolu yok. Emekçilerin yaşamlarını sürdürmesi için asgari ücretin yükseltilmesi ve hayatta kalmaları için iş cinayetlerinin durdurulması: işçi sınıfının gündeminde en öncelikli sırada duran iki somut taleptir. Kazanana kadar mücadele perspektifiyle, işyerlerini hareketin merkezine alan, sendikalı, sendikasız, beyaz, mavi yakalı tüm işçileri kapsayan birleşik bir mücadeleyle hükümete ve patronlara geri adım attırmak mümkün.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)