Çağla Oflas 150. yılında Paris’te gerçekleşen ilk işçi devriminin derslerini tartışıyor.
Marx, 1871’de komünarların “gökyüzünü fethe” çıkması karşısında büyük bir coşku duydu. Komün binlerce programdan ve tartışmadan çok daha kıymetli, pratik bir adımdı. Marx ve Engels Manifesto’nun 1872 tarihli basımının önsözünde şunu yazdılar: “İşçi sınıfının hazır devlet mekanizmasını devralıp onu kendi amaçları için kullanması mümkün değildir.” Marx Fransa’da İç Savaş adlı eserinde, Paris’te işçi sınıfının devlet gücünü parçalayarak gerçekten demokratik bir yapı kurduğunu anlattı.
Devrimci koşulların oluşmasına yol açan olgu Fransa-Prusya savaşıydı. Savaşa yol açansa 1851’de darbe sonucu kurulan Bonapartist rejimin ekonomik, siyasal kriziydi. Bonapartist rejim “düzeni” sağlamış, işçi düşmanı politikalarla sermayenin gelişmesini garantiye almıştı. Ancak bir süre sonra sermayenin ihtiyaçlarına cevap veremez oldu. Temmuz “1870’de Prusya’ya savaş ilan etti. Sedan kuşatıldı ve imparator tutsak düştü.
İmparatorluk cumhuriyeti ilan etmek zorunda kaldı. “Ulusal Savunma Hükümeti” denilen burjuva hükümeti kuruldu. Hükümet Prusya işgal gücünden daha çok silahlanmış olan işçi sınıfından korkuyordu. Bir an bile duraksamadan “ulusal ihanet hükümetine” dönüştü. Paris’te işçiler işgale karşı büyük bir öfke duydular. Eli silah tutan herkes Ulusal Muhafız Birliği’ne katıldı. Her ilçe kendi savunma komitesini oluşturdu. Bu komiteler bir araya gelerek Ulusal Savunma Merkez Komitesini kurdu. İkili bir iktidar durumu oluşmuştu.
İşçi hükümeti kuruldu
Paris kuşatıldı. Kuşatma altındaki Paris açlık, hastalık ve bombardımana maruz kaldı. Ardından gerçekleştirilen ulusal meclis seçimlerinde monarşist aşırı sağcı Adolphe Thiers hükümetin başına geçti. Thiers, Paris’in teslim olmasını kabul etti. Prusya’nın topları şehre döndüğünde, hükümet işçileri silahsızlandırmak için harekete geçti. Silahsızlanmaya karşı mücadeleyi ise ilk kadınlar başlattı. Kadınlar askerlerin çevresini sararak saf değiştirmelerini sağladılar. Thiers ise Versallies’e kaçtı. 22 Mart’ta Paris’te özerklik ilan edildi. 26 Mart’ta Komün seçimleri gerçekleşti. Komün yeni tip bir işçi hükümetiydi. Fransa’nın işçi kenti Lyon ve Marsilya’da belediye (komün) yönetimlerini ele aldı. Devrim başlamıştı. İşçiler Prusya işgaline karşı kenti savunmaya giriştiler ama burjuvazinin peşine takılmak yerine tüm silahlarını kendi burjuvalarına yönelttiler. Ve komünde enternasyonalin bayrağı dalgalandı. Napoleon’un Vendome sütunu yıkıldı. O günün savaş koşullarında bile, işçi hükümeti ele aldığı birkaç sorunu hızla çözebileceğini gösterdi.
Fırıncıların gece çalışmasına son verildi örneğin. Kadınların iş ve ücret koşullarının, eğitim durumlarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapıldı. Ev kirası borçları ertelendi. Şehri terk edenlerin evleri, bombardımanda evsiz kalanlara verildi. Borç senetleri de faizsiz bir şekilde ertelendi. Kuşatma sırasında ölenlerin eşlerine, evli olup olmamasına bakılmaksızın maaş bağlandı.
Demokrasi devrimle geldi
Komün, Engels’in deyimiyle; “toplumun hizmetkarlarının, toplumun efendisine dönüşmesini engelleyecek bir dizi önlem aldı”. Düzenli ordu dağıtıldı, yerine silahlı milisler geçti. Yerel temsilciler genel seçimle seçildiler, sorumlu ve anında geri çağrılabilir oldular. Komün üyelerinin çoğunluğu çalışan insanlardan ya da işçi sınıfının tanınan temsilcilerinden oluştu. Polis, merkezi hükümetin aracı olmak yerine, siyasi özelliklerinden arındırılmış ve her an geri çağrılabilen görevliler haline getirildi. Bu, yönetimin tüm diğer kolları için de geçerliydi. Tüm kamu görevlerinin ortalama işçi ücreti kadar ücret alması zorunluydu. Devlet ileri gelenlerinin özel çıkarları ve ayrıcalıklı kazançları kendileriyle birlikte ortadan kaldırıldı. Tüm kamu görevlileri gibi yargıçlar da seçimle iş başına geliyor, denetimli ve geri çağrılabilir oluyorlardı.
Komün, bir işçi iktidarının potansiyellerini gösteren ilk tarihsel sıçramaydı.
---
Paris Komünü’nde kadınlar
Paris Komünü’nde kadınların oy hakkı olmadığı gibi Merkez Komitesi üyeleri arasında tek bir kadın yoktu. Fransa’da hâkim olan anlayış küçük burjuva radikalizmiydi. Küçük atölyelerde çalışan işçilerin dar görüşlülüğü kadınlarla ilgili fikirlerini de şekillendiriyordu. Kadının yeri evdi. Kadın çalışırsa yemeği kim pişirecek, çocuklara kim bakacaktı? Bu cinsiyetçi fikirlerin babası Proudhon’du. Proudhon “küçük burjuva devrimcisi” olarak, kapitalizmin yarattığı sınıfsal çelişkilerle sorunu olmayan, tarihin tekerleğini geriye döndürmek isteyen bir anarşistti. Kadınlara sadece iki mesleği uygun görüyordu; ev kadınlığı ya da fahişelik.
Cinsiyetçi fikirlerin hareket içindeki yaygınlığına rağmen kadınlar komün savunusunda en ön saflarda mücadele ettiler. Çağların cinsiyetçi kalıplarını yerle bir ettiler. Çocuklarını bırakıp barikatlara koştular. Yiyecek dağıtımını, sağlık hizmetlerini örgütlediler. Komünü savunmak için kullanılacak silahların üretiminde görev aldılar. Nisan ayında sayıları 2000’e ulaşan kalabalık kadın grupları Concorde Meydanı’nda gösteriler düzenlediler.
Komün tarihçisi Lissagaray, birçok kadının evine geri dönmek istemediğini, eline silah aldığını anlatır. Komünü savunmak için Louise Michele’in de aralarında olduğu, Enternasyonal üyesi sekiz kadın işçinin önderliğinde, Kadınlar Birliği’ni (Union des Femmes) kurdular. Kadınlar kararlılıklarını, “ortak haklarımızı savunma uğruna kazanana kadar savaşmak ya da ölmek” diyerek duyuruyordu. Bir grup kadın, eş ve anne sıfatıyla barışçıl bir çözüm için ateşkes çağrısı yaptığında, Kadınlar Birliği bir bildiri yayınlayarak, “Bugün uzlaşmak ihanet anlamına gelir. Paris teslim olmayacak. Paris’in kadınları Komün uğruna erkek kardeşleri gibi canlarını verebileceklerini kanıtlayacaktır” dediler.
Çarpışmalar sonlanıp Paris düştükten sonra, büyük bir şiddet dalgası başladı. Komünarların toplanıp götürüldükleri her yer toplu infaz alanına dönüştü. Kadınlar Komün’de kısmi haklar kazandı. Kadınlar haklarının kazanımının garanti altına alınmasının yolunun henüz olgunlaşmamış ama mücadelenin yarattığı değiştirici ivmeyle gelişecek olan erkek işçilerle birlikte mücadeleden geçtiğini gördüler. Komün kadınların gerçek kurtuluşunun ilk işaretlerini vermekle kalmadı, cinsiyetçilikle mücadelenin önemini de gösterdi.
---
Kapitalizm tamir edilemez
Kapitalizm, ekonomik bir krizle birlikte siyasal anlamda da derin kriz yaşıyor. ABD’de Trump seçimi kaybetti diye, elindeki devlet aygıtını ve faşist güruhu kullanarak parlamentoyu yerle bir etmeye kalktı. Belarus’un Başkanı Lukaşenko, hileli bir seçimle iktidarını milyonların itirazına rağmen sürdürmekte. Ermenistan’da, Myanmar’da darbe yapıldı. Türkiye’de otoriter iktidar gücünü daha da artırmanın yollarını zorluyor. Geçen hafta 8 Mart Kadınlar Günü etkinliklerinde gökkuşağı şemsiyeleri, polis tarafından alana alınmadı. Kadınlar zıplayarak slogan attı diye gözaltına alındı. 6 milyonluk seçmeni olan HDP kapatılmak isteniyor. Bütün bunlar birkaç kötü adam iktidarda diye yaşanmıyor.
TÜİK verileri bile Türkiye’deki gelir eşitsizliğinin hızla arttığını gösteriyor. Raporlara göre en zengin yüzde 20’lik grup, toplam gelirden yüzde 46,3 pay alırken, en yoksul yüzde 20’lik grup ise sadece yüzde 6,2 pay alabiliyor. Buna göre; zenginle fakir arasındaki gelir farkı 7,4 kat. Eşitsizlik dünyada eş zamanlı şiddetleniyor. Oxfam 2020 raporuna göre dünyadaki en zengin 1000 kişi Covid-19 nedeniyle yaşadıkları kayıpları sadece 9 ay içerisinde telafi edebilirken, en yoksulların toparlanması on yıldan fazla sürebilir. Geçen kırk yılda en zengin yüzde 1, nüfusun yarısının toplam gelirinin iki katından fazla kazandı. Bu raporlar işçilerden sermayeye doğru büyük bir kaynak transferinin gerçekleştiği anlamına gelir. Ekonomik krizin derinleştiğini göz önünde bulundurduğumuzda, böylesi büyük bir sömürü mekanizmasının ancak otoriter koşullarda işleyebilir olduğu açıktır.
Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab neoliberal sistemin derin bir kriz yaşadığını belirtip, “Kapitalizme ‘büyük bir reset atmanın’ zamanı geldi” dedi. Krizin sorumlusu Schwap’ın temsil ettiği kapitalizm. “Büyük reset”çiler ve Biden türü temsilcileri, kapitalizmin yoksulluk, iklim değişimi, ırkçılık, savaş, ekonomik kriz gibi bir dizi sorununu çözemez. “Daha demokratik” hükümetler gelince emekçilerin yaşamlarında anlamlı değişimler yaşanmayacak. “Reform mu devrim mi?” ikilemi dünya ölçeğinde karşı karşıya kaldığımız temel ikilem. Pandemi sürecinde, kapitalizmin kâr tutkusunun gezegendeki tüm canlı yaşamı tehdit ettiği koşullarda hayatlarımız “büyük reset”çilerin ellerine bırakılmayacak kadar değerli. Paris’te de işçi kitleler, Prusya topları karşısında inisiyatif aldı ve gerçekten demokratik bir yapı inşa etti. Komün deneyimini bugün bu kadar kıymetli kılan şey de bu.
---
Komün dersleri
Paris’te de devrim kendiliğinden meydana geldi. Komünarlar devrime hazırlıksız yakalanmıştı. Ulusal Savunma Merkez Komitesi mücadeleyi merkezileştirecek, kapitalist düzenin temellerine yönlendirecek bir perspektiften uzaktı. Merkez komitesi parlamentarizmin etkisi altındaydı. Biçimsel anlamda demokratik seçimlerle meşruiyet arayışı içindeydiler. Artık etkili olmayan burjuva kurumlarının yetkilileriyle görüşmeler yararak uzlaşma yolları arıyorlardı. Oysa atılması gereken acil adım devrimi savunmaktı. Devrimi Paris’in dışına yayacak, tüm örgütlenmeleri merkezileştirecek bir seferberliğe ihtiyaç vardı. Paris’i terk eden Thiers’in ordusu dağılmıştı. Üstelik, asker kademelerinde subaylara karşı öfke vardı. Merkez komitesi ordu kademelerindeki çatlağı derinleştirebilir, kısa zamanda kitleleri hareket geçirebilirdi. Lyon ve Marsilya’daki komünleri Paris’e bağlayabilir, tüm güçleri toparlayıp Versailles’in üzerine yürüyebilir, Thiers’in ordularını dağıtabilirdi. Komün liderliği tereddüt etti. Seçimlerle zaman kaybetti. Ordu toparlamak için gerekli para ve zamanı bulunca Paris’in üzerine yürüdü. Troçki’nin ifade ettiği gibi “Paris Komünü’nün kaderi seçimlerle değil Thiers’ın taburlarıyla yapılan savaşta belirlenmişti.”
Troçki “gerçek bir işçi partisinin parlamenter manevra makinesi olmadığını” söyler. Parti işçi sınıfının örgütlü ve kolektif hafızasıdır. İşçi sınıfı devrimci partinin rehberliğinde duraksamalar, kararsızlıklar ve erken ayaklanmalardan kurtularak kazanabilir. Paris’te işçi sınıfının böyle bir partisi yoktu. Komün bize işçi kitlelerinin gelecek için ve gerçekten demokratik bir toplum için kahramanca mücadele edebileceğini, kendilerini feda edebileceklerini gösterdi. Devrimci bir odak olmadığında kitlelerin yollarını seçmekteki zaaflarını, liderliğin kararsızlıklarının ölümcül olabileceğini de gösterdi.
Kaynaklar:
Sosyalizm Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Cilt 2, S.352-353
Tony Cliff, Kadınların Özgürlüğü ve Sınıf Mücadelesi, Ataol yayıncılık, S. 39-52
Komün kronolojisi
Paris Komünü: Bir işçi demokrasisi
Karl Marx, 'yeni bir toplumun görkemli habercisine' bakarken