Gergerlioğlu, HDP ve flu görme meselesi - I

18.03.2021 - 15:00

Bir gün içinde önce HDP milletvekili tek kişilik insan hakları kolektifi Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldü. Ardından HDP’ye kapatma davası açıldı. Sosyal medyada yazıldığı gibi daha önce iki kere partisi kapatılan iktidar partisiyle daha önce bir kere partileri kapatılan faşistlerin bastırmasıyla daha önce 8 kez partisi kapatılan Kürtlerin son partisi HDP’ye kapatılma davası açıldı! Türkiye’de siyasal mücadelenin nasıl bir devlet baskısı altında cereyan ettiğinin ve siyasal demokrasinin alanının ne kadar kırılgan olduğunun bir kanıtı bu. 

Kapata kapata demokratlaşma süreci!

Bianet’te yer alan bir haberde anlatıldığı gibi Anayasa Mahkemesi 44 yılda 24 parti kapattı. Fakat 1980’den sonra, esas olan Kürt partilerinin kapatılmasıdır. Sırasıyla HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve BDP kapatıldı. Kürt halkının oylarının ezici çoğunluğunu alan bu partilerin kapatılmasından sonra, yine Kürt halkının oylarının ezici çoğunluğunu alacak yeni bir Kürt partisi kuruldu.

Parti kapatmalar sadece siyasal demokrasinin üzerindeki devlet baskısını gözler önüne sermiyor kuşkusuz. Ayrıca Kürt sorununda yaşanan çözümsüzlüğün, aynı hataların biteviye tekrarlanmasıyla derinleşen boğucu politik atmosferin sağcı siyasal mimarinin şekillenmesindeki belirleyici rolünü de gösteriyor.

“Kürtlerin partisi olmasa Kürtlerin oyunu ne biçim toparlarız” cin fikri, son dönemdeki gelişmelere damgasını basıyor. Karşımızda iktidar ittifakının kritik ataklarından birisi var. Bu ittifakın karakteri bu son parti kapatma girişiminin farklı bir yanına işaret ediyor.

Darbecilerin siyasi alanda borularını öttürdükleri dönemde Kürtlerin partilerini kapatmak, devletin Kürt sorununa bakışının bir yansımasıydı. Bu kez, üstelik darbelerle cebelleştiğini iddia eden iktidar partisinin yaklaşımında bir dizi farklılık var. Şimdi söz konusu olan sadece devletin Kürt sorununa bakışı değil. Bu sefer söz konusu olan, iktidar ittifakının 2023’ü bir ölüm kalım meselesi olarak ele alıyor olması.

Fluluk meselesi

Bir çoğumuzun defalarca vurguladığı gibi AKP-MHP koalisyonu, Kürt sorununda çözüm sürecinin askıya alınmasına paralel olarak şekillendi. Bu, iktidar blokunun birleştirici harcı. 2015 yılında dış politikada yaşanan sert dönüş, iç politikada çözüm sürecinden sert bir şekilde kopulması anlamına geldi. Kuşkusuz bunun tersi de doğru, HDP’nin 2015 seçim başarısı, Suriye’nin Kuzey’inde gelişen özerklik hamleleriyle birlikte ele alındı ve devlet bir beka kaygısı vurgusu yapmaya başladı. Bu vurgunun ideolojik harcı, “yerli-milli” konseptiyle tamamlandı. Pratik olarak ise Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra hemen gündeme gelen 1 Kasım seçimlerinden önce dile getirdiği "Sizden 550 yerli ve milli milletvekili istiyorum" görüşüyle ifade buldu. MHP ve devletin geleneksel kanadıyla yakınlaşma adımları arka arkaya geldi.

Aynı dönemde Devlet Bahçeli HDP hakkındaki görüşlerinin değişmediğini söyleyerek, “Biz HDP’ye bakınca flu görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz” dedi. Henüz çözüm sürecinin yerinde yellerin esmediği, bir geri dönüş umudunun varolabildiği koşullarda bu fluluk açıklaması, aynı zamanda  'gelin hep birlikte HDP’yi görünmez kılalım' mesajını da taşıyordu. 

Son beş yıldır iktidar adım adım, HDP’yi görünmez kılmanın adımlarını atıyor. Kapatma davası bu adımların zirvesini temsil ediyor.

Bu gelişmeden anlaşılması gereken şu: HDP’nin kapatılması hamlesi, iktidar ittifakı bileşenlerinin daha kötü olan birisinin diğerini zorla ikna ettiği bir girişim değildir, bu koalisyonun inşa nedenlerinin ve inşa sürecinin mantıksal sonucudur. Toplumsal muhalefet, MHP, HDP’yi flu gördüğünü ilan ettiğinde, devletin, AKP’nin kitlesel gücüyle uzlaşarak, Kürt sorununda elde edilen tüm demokratik kazanımların gasp edileceği bir koalisyonun inşa edildiğini görerek müdahale etmesi gerekiyordu. Kuşkusuz 2015 yılında bir çok şehirde bombalı eylemlerin gerçekleşmesi, 10 Ekim Ankara katliamı gibi toplumsal muhalefetin sokağa çıkma yeteneğine vurulan darbeler harekete geçmeyi zorlaştırsa da asıl sorun oluşmakta olan ittifakın aşırı sağcı potansiyellerinin kavranamamış olmasıydı. 

15 Temmuz şokunu değerlendirmek

AKP-MHP koalisyonu, 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı şiddetli devlet krizini iktidarı tahkim etmek için kullandı. OHAL, darbecilere karşı alınan tedbirler olmaktan hızla çıkıp, bir yönetim rejimi haline dönüştü. OHAL alışkanlıkları, iktidara ittifakının şekillenmesini hızlandırdı. Özellikle, onlarca belediyede halkın oylarıyla seçilen belediye başkanlarının yerine kayyum atanabilmesinin rahatlığı, OHAL rejiminin kristalize edilmiş ve engellerden kurtulmuş hali olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş için iktidar ittifakına müthiş bir cüret kazandırdı.

Kapıyı MHP araladı ve Erdoğan aralanan bu kapıdan girdi. Bahçeli’nin ödülü bölünen MHP’nin elinde kalan kısmının un ufak olmasının engellenmesi, iktidar sorumluluğu almadan iktidarın tüm nimetlerinden faydalanma şansı oldu. 

Fakat, Türk tipi tuhaf başkanlık rejiminin başlangıcına kadar meydan okuyan, gelişen, siyaset yaparak güçlenme potansiyelini küçük de olsa taşıyan iktidar ittifakı, iktidar sopasını keyfi bir şekilde kullanmanın konforuna teslim oldukça gerilemeye başladı. Bir devlet ittifakı, hızla bir mecburlar koalisyonuna dönüştü. Türk tipi başkanlık rejimi ilk gününden itibaren kriz merkezi haline geldi. Ekonomik kriz, ekolojik kriz, toplumsal sıkıntılar, rejimin doğası gereği hızlanmaya başladı ve özellikle pandemik bütün bu krizleri hem daha görünür kıldı hem de derinleştirdi. Krizin her bir evresi, AKP’nin tabanında bir erimeyle el ele gitti. Parlamentoda sayısal çoğunluğu kazanmak ve muhtemel bir seçimde oyların 1 fazlasını kazanmak için her geçen gün birbirine daha muhtaç hale gelen bir koalisyon haline geldi. Siyasetin yerini, “millilik” etrafında yürütülen, Mavi Vatan gibi tezlerle Türkiye’nin çıkarlarının sınırlarının ötesinde başladığını vurgulayan, militarizasyonun dozajını yükselten devlet stratejisi, bir başka açıdan siyasetsizlik anlamına geldi. İktidar açısından siyasetten kaçışla baskının dozajının artması el ele gitmeye başladı. Hamaset yüklü konuşmalar, mecburlar koalisyonunun daha fazla oy kaybetmesinden başka bir anlam taşımamaya başladı. Yaradığı tek şey sadece koalisyonun devletten MHP’ye kadar tüm bileşenlerini bir arada tutacak harcı oluşturması oldu. Siyasal kriz yaratmak zorunda olması Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin doğasından geliyor. Kriz yarattıkça siyaset alanının dışına, sadece keyfi bir yönetim anlayışına indirgeniyor, bu ise hem yönetememeyi hem de kitlesel zemininde sandıklarından daha büyük bir erimeyi getiriyor. İktidar, her geçen gün tutarsızlıklarının görülmemesini ummaktan başka çaresi olmayan bir devekuşu yönetim tarzını benimsiyor. Halka maske takmadan, mesafeye aldırmadan dolaşmamaları önerilirken lebalep dolu kongrelerinde kendilerini alkışlamaları, bu politika yapma tarzının, sistematik tutarsızlıklar girdabının kaçınılmaz bir sonucu.

Bu ancak iktidar ittifakının zirvelerinde her şeyin yolunda olduğunun sürekli propagandasının yapılmasıyla sürdürülebilir bir durum. Bu durumu sarsan her gelişme, bu duruma toplumun, hatta giderek AKP’nin kendi tabanının ikna edilmesini engelleme potansiyeli taşıyan her kişi, kurum, güç, ses büyük bir tehlike anlamına geliyor. Özetle, iktidarın ulaştığı inanılmaz mertebenin, demokrasinin her bir kırıntısında, düşmanlar görmesi demek. 

OHAL’den beri önceki dönemlerle kıyaslanamayacak bir rahatlıkla kullanılan devlet sopası, sürekli her ses çıkartanın kafasına inmeye başladı. Sırası değişerek LGBTİ+’lar, kadınlar, azınlıklar, grev yapmak isteyenler, öğrenciler, doktorlar, avukatlar, mimarlar, mühendisler, esnaflar, süpermarketler, bazen Anayasa Mahkemesi, zaman zaman anket şirketleri, çevre örgütleri, sık sık muhalif partilerin üyeleri, liderleri, belediye başkanları, sözcüleri kafasına sopa inmesi gereken hedefler olarak seçiliyor. Ama değişmeyen bir güç var ki o ebedi ve ezeli bir hedef olarak duruyor.

Sonraki yazıda Gergerlioğlu ve HDP’nin neden şimdi ve hızlıca hedef haline geldiğini ve sol muhalefetin neler yapabileceğini tartışmaya çalışacağım.

Şenol Karakaş

[email protected]



Bültene kayıt ol