İnsan hakları savunucuları genellikle “İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi” olarak ansa da, bildirgenin tam adı “Evrensel Olarak Tanınan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesinde Toplumsal Kuruluşların (Organların), Grupların ve Bireylerin Hakları ve Sorumlulukları Üzerine Bildirge” BM İnsan Hakları Komisyonunun 3 Nisan 1998 tarihli toplantısında kabul edilip Genel Kurul tarafından da aynı yıl onaylanan bu bildirge üzerine “Dublin Bildirgesi – İnsan Hakları Savunucularının Güvenliği: AGİT’in Harekete Geçme Zamanı”, Paralel Sivil Toplum Konferansı’nın katılımcıları tarafından 2012 yılında kabul edilmiş, 2016 yılında AGİT tarafından kılavuz ilkeler yayınlanmıştır.
Genel hukuk teamüllerinin aksine bir tutuklu yargılamalar cenneti olan memleketimizde ahlaksızca dezenformasyonla hedef gösterilen, karalanan ve yargının soruşturma aracı olarak görev üstlenen malum basın organlarının olağanüstü çabalarıyla üretilen yalanlar delil olarak kullanılıp tutuklanan insan hakları savunucusu dostlarım üzerine yazmak, bu bildirgeye de atıf yapmak farz oldu. Neymiş efendim, “dijital güvenlik” eğitimi yapıyorlarmış. Öyleyse ajanlık faaliyeti yürütüyorlarmış. Daha birkaç gün önce üniversiteden dijital güvenlikle ilgili yapılan çalışmaları ballandırarak anlatan bir ileti aldım. Tam da dostlarımın bir kısmının tutuklanma kararı çıktığı gün üstelik. Bu dezenformasyonu kime yutturabilirlerse yutturmaya çalışıyorlar ya, dijital güvenlik hepimizin derdi. Bu ara durmadan Truva atları ve solucanlar saldırıyor örneğin bilgisayarıma ve hastalarımın muayeneleriyle ilgili mahrem bilgilere ulaşmaları kaygısını taşıyıp dijital güvenlik eğitimi alsam mı diye düşünüyorum bir yandan. Bir eski bakanın sosyal medyada yaydığı montajlı fotoğrafların, ortaya çıkınca da işlevini savunmasından anlıyoruz dezenformasyon düzeylerini, hele altına yazılan yanıtları okuyunca. Zamanımızda “hayal edilmiş gerçeklik” üzerine düşünmek ve son dönemde nitelik değil ama nicelik olarak ivme kazanmasını tartışmak gerekiyor sanırım. Hayal edilmiş gerçekliği insanların gruplaşmasının bir yolu olarak tanımlıyor örneğin tarihçi Yuval Noah Harari’nin şaşırtıcı biçimde çok satanlar listesine giren “Sapiens İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” kitabında.
Ben yalnızca daha yerleşik bir hayal edilmiş gerçekliğin, varsayılan bir birleşmiş milletler topluluğunun devletler denilen aygıtlara sunduğu o ilkeleri anımsatmak istiyorum. Çünkü bu gerçeklik de başta hayal edilmiş olsa bile evrensel kabul görmüş olanlardan.
Örneğin bu bildirgenin 5. maddesi İnsan haklarını ve temel özgürlükleri geliştirmek ve korumak amacıyla herkesin, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte, ulusal ve uluslararası düzeyde barışçıl biçimde bir araya gelip toplantı yapabileceğini; hükümet dışı kuruluşlar, dernekler veya gruplar kurup, bunlara üye olarak girme ve katılma, hükümet dışı veya hükümetler arası kuruluşlarla ilişki kurma hakkı olduğunu, 6. maddesi ise yasamaya, yargıya ve yönetime ilişkin ulusal sistemler içinde, hakların ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesine olanak verecek tarzda bunlara ulaşma dahil tüm insan hakları ve temel özgürlüklere ilişkin bilgileri elde etme, araştırma, alma kabul etme ve muhafaza etme; insan haklarına ilişkin belgeler ile uygulanabilir uluslararası diğer belgelere uygun olarak tüm insan haklarına ve temel özgürlüklere ilişkin düşünceleri, haberleri ve bilgileri yayınlama, başkalarına iletme veya özgürce yayma; insan haklarına ve temel özgürlüklere hem hukuksal olarak hem de pratikte uyulması yönünde inceleme, araştırma, saptama, değerlendirme, bu yollar ve diğer uygun yollarla kamunun dikkatini bu sorun üzerine çekme ve doğal olarak 8. maddede belirtildiği üzere bireysel olarak veya başkalarıyla birlikte, hareket eden herkes için devletin organ ve kurumlarına, aynı zamanda kamusal işlerle uğraşan kuruluşlara, işleyişlerin iyileştirilmesine ilişkin eleştiri ve önerileri sunma ve çalışmalarının insan hakları ve temel özgürlüklerin geliştirilmesi, korunması ve gerçekleştirilmesini engelleme ve önleme tehlikesi taşıyan tüm yönlerini bildirme hakkını tanımlamaktadır.
Son olarak 10. maddeyi analım: “Hiç kimse edimde bulunarak veya gerektiği durumlarda müdahaleden kaçınarak insan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlaline katılamaz; kimse bu hak ve özgürlüklerin ihlalini reddettiği için cezalandırılamaz ve tedirgin edilemez.” Bilmem anlatabildim mi?
Şebnem Korur Fincancı
(Evrensel)