İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cuma sabaha karşı çektiği bir film için Kaş’a gitmiş Çiğdem Mater’i hiçbir fedakârlıktan kaçınmayıp oradan uçakla getirerek, diğer arkadaşlarımızı evlerini basıp gözaltına aldıktan sonra, operasyonun gerekçesinin Gezi eylemleri olduğu ve hakkında gözaltı kararı olan 20 kişinin “Osman Kavala’yla hiyerarşik ilişki içinde eylemleri organize ettiği tespitini” yaptığı yazılı açıklama ile Türkiye’ye duyurdu. Çocuklar için yaptığı çok anlamlı çalışmalar ile tanıdığımız Yiğit Aksakoğlu dışında gözaltına alınan arkadaşlarımızın 12’si gözaltı üzerinden 48 saat geçmeden salıverildi. Aksakoğlu’nun tutuklanmasının da “bunca operasyonu niye yaptınız, ifadelerine başvurmak istiyorsanız çağırmanız yeterdi, kalkıp gelirlerdi” olası sorusuna karşılık çok şüpheli ve tehlikeli oldukları, tutuklama dışında bir tedbirin yetmeyeceği algısını yaratmanın kendilerinden menkul son dönem pratiklerinden sayılması yerinde olur sanırım.
Bu hiyerarşik ilişki içinde meğer Osman Kavala “cebir ve şiddet” kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmayı veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeyi amaçlamış, Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş. isimli vakıf ve şirketi kullanarak olayları finanse ve organize ettiği tespit edilmiş. Bu kadar açık, bu kadar kesin. Ancak sevgili Osman Kavala bu cebir ve şiddetle değiştirme işini de sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem başlıkları altında Gezi Parkı olaylarının devamlılığını sağlamak için yurt dışından aktivizm eğiticileri, kolaylaştırıcılar ve profesyonel eylemciler getirterek (Duran Adam, Piyano Çalan Adam, Kırmızılı Kadın vs.) yapacakmış. Bu durum da çok açık belli ki.
Bu içler acısı, gözaltına aldıkları arasında olan Bilgi Ü. Hukuk Fakültesi Dekanı ve bir insan hakları hukukçusu olan sevgili Turgut Tarhanlı’ya sorsalar, hanidir tüm kurumlarıyla topluca üzerinde tepindikleri hukuk kavramı konusunda onları aydınlatıp rezil rüsva olmalarını tüm nezaketiyle önleyebileceği açıklamanın neresinden tutsanız elinizde kalır. Kalır kalmasına da, İstanbul Emniyet Müdürlüğü çalışanları son zamanlarda çok fazla Etienne Balibar okumaya başladılar diye kuşkulanmadan edemedim. Malum kendisi son kitabını biz @BarisAkademisyenleri, yani barış imzacısı akademisyenlere ithaf etmişti. Anlamaya mı çalışıyorlar ki; şiddetsizliğin de yapıcı bir şiddet biçimi olduğu tezi üzerine böyle “cebir şiddet” tespitini sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem başlıkları ile ilişkilendirmekte beis görmediler acaba?
Şimdi önemli bir tespit de Kavala’nın Avrupa’da birçok kurum ve şahısla görüşme yaparak, Gezi Parkı olaylarında gündeme gelen biber gazının Türkiye’ye ithalinin durdurularak, yasaklanması için çalışmalar yapmış olmaları. Bu tespitteki yanlışı düzeltmek için küçük bir katkıda bulunayım, göz yaşartıcı kimyasallar ve sağlığa etkileri üzerine Gezi öncesi başlayan çalışmaları var hekimlerin ve insan hakları örgütlerinin. Hatta bu tartışmalar, bu kimyasalların silah olarak tanımlanması tartışmaları üretici firmaların söylem değişikliğine yol açarak daha önce pervasızca yalanlarla “öldürücü olmayan- nonlethal” diye tanımladıkları maddelerin adını değiştirme ve “daha az öldürücü- less lethal” diye bir kabullenmeye doğru yöneldi. Yasaklanır mı bilmem? Biz canlılara zarar veren tüm silah ve benzerlerinin insanlık tarihinin çöp sepetine atılması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Siz arkadaşlarımızı bu gerçek dışı “tespit”lerinizle gözaltına alınca durum değişmez, söylemiş olayım. Biz Balibar’ın da tanımladığı gibi, hep şefkatli bir dayanışma içinde olduk.
Şebnem Korur Fincancı
(Evrensel)
*Jacques Derrida