(Röportaj) Üniversite işgalleri bir anda ortaya çıkmadı

09.05.2024 - 11:38

Zişan Tokaç’la ABD’de öğrenci eylemlerini konuştuk. Tokaç Columbia Üniversitesi Gazze dayanışma kampı eylemlerinde yer almış bir aktivist. Kendisi Columbia Üniversitesi mezunu ve şuan New York'ta doktora öğrencisi.

Okullardaki bu son dalga kamp eylemleri başlamadan önce ABD’de 7 Ekim’in ardından başlayan Gazze işgaline karşı tepkiler nasıl bir seyir izledi?

Zişan Tokaç: Öncelikle şunun altını çizmek gerekir: İsrail’in son soykırımcı işgali başladığından yükselen sokak eylemleriyle son haftalarda şekillenen öğrenci eylemleri arasında sanılandan çok daha kopmaz bir bağ var. Öğrenci hareketi buradaki genel hareketten kopuk değil. 7 Ekim’de yani bütün dünya Gazze’ye odaklandığı anda aşırı tek yanlı bir söylem vardı ve Filistin’i savunmak isteyen çevreler büyük bir sessizlik içindeydi. Ama New York bence bu anlamda özel bir yerde çünkü 8 Ekim’de, yani hemen bir gün sonrasında New York’ta büyük bir kitleyle sokaklara çıkıldı. Hemen nasıl bu kadar kitlesel ve net bir şekilde Filistin’le dayanışmak için sokağa çıkılabildiği ve Siyonist propaganda karşısında geri adım atılmadığı sorusunun cevabı aslında bu örgütlenmelerin biriktirdikleri köklü deneyimlerde yatıyor. Senelerdir okullarda ya da okulların dışında Filistin’le dayanışma gruplarının sürekli Filistin meselesini gündemde tutuyor olması sayesinde, daha henüz bir çok kişi şimdilik sesimizi çıkartmayalım ortam zaten çok gergin diyerek geri çekilmişken New York’ta çok kalabalık bir şekilde Filistin için sokağa çıkılabildi.

Eylemler nasıl bir seyir izledi?

7 Ekim sonrası iki ay boyunca her gün sokakta büyüklü küçüklü eylemler oldu. Sayıları net hatırlayamayabilirim ama eğer bir gün eylem on binlerce kişiyse diğer gün düzenlenen eylem biraz daha küçük ama yine binlerce kişiydi. Yani en küçük eylem da aslında çok büyüktü. Bu eylemlerin bir kısmı koalisyonlar tarafından organize edildi. Bir kısmı ise bağımsız şahıslar tarafınsan otonom olarak organize edildi. Hareketin getirdiği momentumla çok sayıda küçük otonom grup herhangi bir örgütlenmeye bağlı olmadan eylemler yapabildi. Nasıl eylemlerdi bunlar? Mesela İsrail’le ilişkisi olan bankalara gitmek, lobisinde gürültü yapmak, ses çıkarmak, alışveriş merkezlerine gitmek, üst kattan aşağıya İsrail’in Gazze’de yaptığı gibi bildiriler atmak, farkındalık yaratmak ve tabii ki devlet yetkililerinin gittiği her yerde bulunmak. Demokrat Parti’nin sözcülerinin gittiği her yerde bulunmak, o konuşmaları bölmek, ayağa kalkıp söz söylemek, bütün salonun dikkatini bir konuya çekmek.

Yine üniversitelerde, konferanslarda keza bu şekilde aralıksız eylemler oldu. İlk iki ay boyunca eylem olmayan tek gün yoktu sokakta. Hatta çoğu zaman birden fazla eylem oluyordu. Büyük eylemleri organize eden iki odak vardı. Bunlardan bir tanesi Filistin’le ya da farklı sosyal meselelerle ilgilenen grupların bir araya gelerek kurduğu Shut It Down (Hayatı Durdur) koalisyonu, bir diğeri ise Within Our Lifetime (Bizim hayatımız süresince) kampanyası. Bu kampanya tabii ki kendi hayat süremizde özgür Filistin’i göreceğiz vurgusunu sahipleniyor. Bu grubun liderleri ben Columbia’da öğrenciyken yani 2016-17 yıllarında bir öğrenci grubunun liderleri idi. Zaten duyuyorsunuzdur, Students For Justice in Palestine (Filistin’de adalet için öğrenciler) grubundan bahsediyorum. New York’ta muhakkak her okulda ve Amerika’da bir çok okulda şubesi bulunan öğrenci grupları bunlar. Ve senelerdir kendi okullarında bir şekilde bu meseleyi gündeme getirmeye devam ediyorlardı. Buranın devlet üniversitesindeki (CUNY) gruba liderlik yapan o zamanın öğrencileri mezun olunca öğrencilerden daha öteye hitap eden New York temelli Filistin yanlısı bir organizasyon haline getirdiler bunu. Bu grup ve bahsettiğim koalisyon burada büyük eylemleri yönlendiren gruplar oldular. “Bizim hayatımız süresince” kampanyasının eylemleri her zaman söylem olarak ve fiili anlamda daha radikal oldu. Diğer koalisyonun eylemleri ise biraz daha geniş bir çepere hitap eden, ateşkes sloganlarının daha benimsendiği ama yine de sadece ateşkes için mücadele etmeyen, özgür Filistin talebini ve tabii ki devlete yönelik talepleri yine çok net bir şekilde ifade eden bir hareket oldu. Belki bir üçüncü hareket olarak da Yahudi gruplar ve özellikle “Jewish Voice for Peace”i (Barış için Yahudiler) söyleyebilirim.

Türkiye’de eylemlerin başında iktidar yanlısı gruplar anti semitist bir söylem tutturdular. Oysa ABD’de Yahudi örgütleri Gazze’nin işgaline en baştan beri karşı değil mi?

Ülke genelinde ve bunun dışında irili ufaklı birçok işgal karşıtı Yahudi örgütü var. Bu örgütler hem büyük eylemlerle yer aldı hem de kendi eylemlerini yaptılar. Özellikle bu gruplar tarafından düzenlenen eylemlerde benimsenen bazı taktikler vardı. Kamusal alan işgalleri, sembolik tutuklanmalar gibi. Mesela burada çok sık kullanılan bir tren istasyonunu işgal ettiler birkaç defa. Özgürlük Heykeli’ni ve oraya giden vapuru işgal ettiler. Binlerce kişiyle böyle bir işgal yaptığınızda prosedür olarak polis sizi belirli defa uyarıyor ve uyarıların sonunda kalkmazsanız tutuklanıyorsunuz. Tutuklanmalar tabii ki her zaman haberlere yansıdığı için bu örgütler tutuklanmaları bir dikkat çekme taktiği olarak kullanıyor. Yüzlerce kişinin bir anda tutuklandığı eylemler bunlar. Özellikle yine ilk iki ayda çok sık gördük bunları.

İki ay sonrasında eylemlerin giderek daha yorucu olduğunu da kabul etmek lazım.  Özellikle şehrin bir başından diğer başına yaptığımız yedi sekiz saat süren, geçerken sokakları, köprüleri işgal ettiğimiz eylemler ciddi efor isteyen eylem biçimleriydi. Zamanla eylemler seyrekleşti ama zaten konu çoktan genel toplumun gündemine taşınmıştı. Her yerde artık bu gündeme geliyordu ve bunu konuşmaktan kaçınmak imkansız oldu.

Dolayısıyla bugünkü eylemler bu mirasın üzerinde yükseliyor diyebiliriz. 

Evet. 17 Nisan’da Columbia’daki üniversite işgali bir anda ortaya çıkmış bir şey değil. Elbette önceden planlanmış bir hareket bu. Uzun sürede ve iyi planlanmış bir girişim. Tabi bazı yanlarıyla da aniden karar almayı gerektiren ve bu iki formun yan yana geliştiği bir süreç yaşandı. Ama şu noktanın altını bir kez daha çizmek istiyorum, bu eylemler Columbia öğrencilerini eskiye dayanan örgüt ve eylemlilik deneyimini ve oradan edinilmiş hızlı hareket edebilme yeteneğinin üzerine inşa edildi. Columbia’da kampın kurulduğu yerden belki bahsetmem gerekiyor. Okul siyah nüfusun yoğun olduğu bir bölgede, Harlem’de bulunuyor. Zaten bu kurum bir soylulaştırmayı temsil ediyor ve 1968 eylemlerinde de bu yüzden önemli bir rolü vardı. Kamp yapılan alan okulun merkezinde ve mezuniyet hazırlıklarının başladığı bahçede. O yüzden çok stratejik bir noktada. Eylemler başladıktan sonra okul yönetimi öğrencilere neredeyse yalvarmak zorunda kaldı eyleme son verilmesi için. Okulun işleyişini ve mezuniyet hazırlıklarını bozmakla suçladılar öğrencileri. Kamp sabahın dördünde kuruldu. Öğrencilerin çoğunun sonradan haberi oldu ve destek hızla büyüdü. Okul yönetimi okula polisin sokulmaması geleneğini bozarak polisi çağırdı. Bu öfkeyi daha da büyüttü ve okulun içinde ve dışında kalabalıklar birikmeye başladı. Kamp alanında belki 1000’den fazla öğrenci birikti. Okul yönetimi en son tehditlerini artırdı ve “şu gün okulu terk etmezseniz polis müdahalesi olacak” dediler. Öğrenciler bu tehditlere aldırmadı. Aksine 1968 eylemleri sırasında da işgal edilen bir binasını işgal ettiler okulun.

Böyle olunca eylemler ABD medyasının odağına oturdu. Ne yazık ki medya bu eylemleri görürken bunların gerekçesi olan Gazze’de yalananları göz ardı etmeye devam etti. Ama ben şu ana kadar gözlemlediğim harekete dayanarak şunu çok emin bir şekilde söyleyebilirim ki bu hareket çok kararlı ve asla geri adım atmaya niyeti yok. O yüzden her ne kadar üstünü örtmeye çalışsalar da bu konu en sonunda sandıkta gelip yine Biden’ı bulacak ve geri adım atmak zorunda kalan yine onlar olacak.

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol