Ken Loach ile son filmi üzerine söyleşi: 'Umut sadece bir hüsnükuruntu değildir'

21.09.2023 - 10:34

Yönetmen Ken Loach ve yazar Paul Laverty’nin Socialist Worker gazetesi için Nick Grant ile yaptıkları söyleşiyi Ali Baydaş çevirdi.

Yönetmen Ken Loach ve yazar Paul Laverty, birlikte çektikleri 15. filmde (“The Old Oak”) bundan daha güncel olamayacak bir konuyla yüzleşiyorlar. Bizi hem terk edilmiş bir İngiliz topluluğunun hem de yorgun mültecilerin hissettiği dramatik acının içine sokuyorlar. Kuzeydoğu İngiltere'de geçen filmde izleyiciler, bir grup Suriyelinin terk edilmiş eski bir maden alanına gelişini izliyor.

Daha en başından itibaren Newcastle United futbol forması giyen bir adamın otobüsten inen bir gruba hakaretler yağdırdığını görüyoruz: Durumu yatıştırmaya çalışan bar sahibi ise TJ Ballantyne'dır. 

Muhafazakar ve İşçi Partisi hükümetleri ve konseyleri yaşlı ve genç işçilerin işlerini, eğitimlerini, mesleki eğitimlerini ve emekli maaşlarını ellerinden aldı. Loach ve Laverty bu duruma yakalananların acı gerçeklerini basite indirgeme hatasına düşmüyor. Mültecilerin ailelerinde de zihinsel ve fiziksel sağlığa kadar çeşitli kayıplar yaşadı. Her iki grup da paradan ve özsaygıdan yoksun, en temel insani ihtiyaçların yükü altında yaşıyor. 

Dave Turner, TJ rolünde, “The Old Oak” pub'ın endişeli, pragmatik yöneticisi olarak son derece ikna edici. Yeni gelenlere bir fırsat verme isteğiyle, onlar hakkında mızmızlanan müdavimlerin taleplerine karşı çıkıyor.

TJ'in karısı ondan boşanmıştır ve görüşmediği oğlu da onu terk etmiştir, dolayısıyla köpeği onun tek arkadaşıdır. Hayatta kalmak için ince bir kişisel ve politik çizgide yürümek zorundadır. Loach, Socialist Worker'a bu karakterin filmin kalbi olduğunu söylüyor; "Etrafındaki her şey umutsuzluğu haykırıyor. Topluluğun başına gelenlerden işin doğasına, savunmasız insanlara yönelik bilinçli zulümden açlığın nasıl kullanıldığına kadar…”

“İklim felaketinin yaklaşmasıyla birlikte, bize karşı çalışan güçlerin ne kadar büyük olduğunu gördük. Her şey umutsuzluk çığlıkları atıyor.” 

Ebla Mari'nin canlandırdığı kıvrak zekalı mülteci ve fotoğrafçı Yara karakteri, TJ'nin ana müttefiki haline geliyor. Yara, Old Oak'ta kullanılmayan bir arka odayı açıp duvarlarda 1984-85 madenci grevinin çerçeveli siyah beyaz fotoğraflarını gördüğünde büyülenmiş gibi kalıyor. Bu, ona bölgenin neler yaşadığı ve kendi toplumuyla bütünleşmesine nelerin yardımcı olabileceği hakkında da bir fikir veriyor. 

Yara ayrıca, TJ'nin daha sonra bir ziyaret düzenlediği Durham Katedrali'nin de büyüsüne kapılır. Laverty’nin Socialist Worker'a aktardığı şekliyle; “Karakterlere ve ele aldığımız konuya sadık olmalıyız. Her türlü hikayeyi deneyebileceğiniz bir zaman ve yer vardır”.

"Fakat 'Ben Daniel Blake' (I, Daniel Blake, 2016) veya 'Üzgünüz, Size Ulaşamadık' (Sorry, We Missed You, 2019) gibi filmlere birer mutlu son ekleyivermek, anlattığımız her şeye ihanet olurdu." 

Topluluk içinde çalışan veya yaşayan bazı karakterler mültecilere destek ve bakım sağlıyor, onları bilgilendiriyor ya da eğlence düzenliyor. Bu, Suriyelilere güven veriyor, ancak yerel halkın mülteci komşuları hakkında ifade ettiği ve gerilimin nasıl sonuçlanacağı konusunda bizi şüpheye düşüren çeşitli görüşleri de var.

Loach, amatör oyuncuları seçen bir yönetmen olarak bir kez daha bu konudaki becerisini gözler önüne seriyor. Genel hal ve tavırların ses tonları ve mimiklerine kadar her konuda onları inceleyip rollerine uygun olup olmadıklarını anlamak için aylar harcıyor. Bu gilm aynı zamanda Loach'un göçmen oyunculuk camiasıyla olan derin ilişkisinin de bir temsili niteliğinde. Burada da oyuncu kadrosunun önemli bir kısmı yine amatörlerden ibaret. Loach, oyuncularına yalnızca o günün çekimlerine dair ana hatları verdiği için, kendi sezgilerine güvenmek zorundalar. Sahneler doğaçlama çekiliyor ve oyuncular kendilerinden ne yapmaları veya ne söylemelerinin istendiğini tam olarak bilmiyor. Bu da onların spontane hareket etmelerini ve gerçekçi tepkiler vermelerini sağlıyor.

Loach'un filmlerinde anlatısal geri dönüşler, geleceğe dair kişiselleştirilmiş vizyonlar, iç monologlar veya zaman kaymaları nadiren görülür. Tipik olarak hikayeleri, gerçekte yaşandığı haline benzer şekilde, yani sırayla ilerler. Karakterlerin bireyselleştirilip öne çekiliyor olmamaları da içsel öznellikten ziyade nesnel, kolektif koşulları vurgulamanın önemli bir yolu olarak rol oynar.

Loach bu son filmiyle ilgili niyetini şöyle özetliyor; "Umut mücadelesi politiktir çünkü insanlar umutları varsa ve kendilerine güveniyorlarsa, korkunç bir geleceği değiştirebilecekleri uygulanabilir bir yolun olduğuna inanırlar." 

“Umut sadece bir hüsnükuruntu değildir. Olasılık duygusuna dayanmalıdır. İnsanlar aptal değil. Paul'un senaryosunda büyük bir incelikle yer alan şey umutsuzluk ile umut arasındaki mücadeledir. Umudu bulmak kolay değildir.”

“Aşırı sağ devreye girecek ve size ihtiyacınız olan şeyin, nasıl nefret edeceğinizi gösterecek güçlü bir lider olduğunu söyleyecektir. Ancak sonunda, her zaman direnecek insanlar arasında doğuştan gelen bir dayanışma vardır.” 

2023'te Barbie gibi bireyselleştirilmiş nostaljik hatta yer alan pek çok popüler sinematik umut filmiyle karşılaştık. Sinemada James Bond, Harry Potter ya da Batman gibi imtiyazlı maceralar da mevcut.

Eğlence sektörü gişe yaptıracak yıldızlar, derinliksiz senaryolar ve PR fişeklemeleriyle kârı garanti altına alıyor. Loach'un Hollywood Akademisi tarafından hiçbir zaman tanınmamış olmasına da şaşmamalı. Bu film bulunduğunuz bölgeye ulaştığında grup gösterimleri organize etmek, Loach, Laverty ve meslektaşlarına büyük bir saygı duruşu olacaktır.

İngiltere’de ırkçı muhafazakar hükümete karşı mücadele edenler ve resmi İşçi Partisi muhalefetinin iğrenç uyuşuk tavrı hakkındaki tartışmaları nasıl alevlendireceğini görmek için filmi mutlaka izleyin. 

Bazı okurlarımız Ken Loach'un Britanya ve Avrupa kültüründe son 58 yıldır ne kadar eşsiz bir figür olduğunu bilmiyor olabilir. Başka hiçbir sinema ya da televizyon film yapımcısı yoktur ki böylesi bir sınıf bilinciyle çalışıp bu kadar çok eseri bir araya getirmiş olsun. O, her bir filminin yapımı için kendini adamış yazarların, yapımcıların, görüntü yönetmenlerinin, aktörlerin, editörlerin, müzisyenlerin ve emek veren tüm zanaatkârların yeteneklerine güvenmiştir. 2018 yılına gelindiğinde Loach 98 uluslararası film ödülüne sahip bir yönetmendi ve 76 kez daha aday gösterilmişti. O zamandan beri daha fazlası da oldu. Ve bunların bir tanesi bile ABD'den gelmemişti.

Günümüzün kaba saba İşçi Partisi onu istenmeyen bir Yahudi düşmanı olarak nitelendirip partiden attı. Yıllar boyunca partiye olan bağlılığı ne olursa olsun, Loach'un sanatsal ve toplumsal açıdan neyi temsil ettiğini unutmamalıyız. 

“Yaşadığımız büyük sorun Sosyalist İşçi okurlarına tanıdık gelecektir. Büyük bir gücümüz var,” diyor Loach; “Her şey işçi sınıfı tarafından yaratılıyor. Ancak mevcut İşçi Partisi liderliği alaycı, ilkesiz, oportünist ve haindir. Keir Starmer'ın kendisi de bunun somut bir örneğidir."

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol