Bir film üç kadın

29.06.2021 - 16:30

“Boşanmak İçin Ölmek” Birleşik Krallık, Norveç, Almanya, Türkiye ortak yapımı bir belgesel film. Orijinal adıyla “Dying to Divorce”.  Filmde, Türkiye’deki toplumsal cinsiyetin neden olduğu şiddet ve iktidarın kadına karşı tutumu ele alınıyor. 

Üç kadın: İpek, Arzu, Kübra. İngiliz yönetmen Chloe Fairweather filmle, eşleri tarafından darp edilen ve kalıcı bir şekilde zarar gören iki kadının dramatik hikâyesini ayrıca hem kadınlar hem de kendi hakları için mücadele eden Avukat İpek Bozkurt’un yaşadıklarını beyaz perdeye aktarıyor.

Filmin başlarında, Erdoğan’ın erkeklerin ve kadınların yaradılıştan eşit sayılamayacağı, anneliğin ise çok değerli olduğu görüşüne yer verilmiş. Erdoğan ile kadın istismarı arasındaki bağ bir failin, çocuklarının annesine asla zarar vermeyeceğini iddia etmesiyle kuruluyor: Fail,  “Bunu nasıl yapabilirim, annelerin ayaklarını öpmeliyiz." sözleriyle filmde görülüyor.

Türkiye’de her üç kadından biri eşinden şiddet görüyor. Bu, ekonomik olarak gelişmiş ülkeler arasındaki en yüksek oran. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız” platformunun önde gelen aktivistlerinden Avukat İpek Bozkurt,  “Boşanmak İçin Ölmek', filminde bir grup aktivistle beraber erkek şiddetinden sağ kurtulan iki kadının haklarını savunması ve adaletin sağlanması için yaptığı çalışmalar filmin odak noktası. Çok farklı sosyo-ekonomik şartlardan gelen iki kadının hikâyesi ise şöyle: Arzu, 14 yaşında kendisinden 10 yaş büyük bir çiftçiyle evlendirilir. Kocasına boşanmak istediğini söylediğinde kocası yedi tüfek mermisiyle iki bacağını ve kolunu kullanamaz hale getirir. Arzu çocuklarının velayetini alabilmek için  hayatını yeniden kurmaya çalışır. Kübra ise başarılı bir TV sunucusudur. Doğum yaptıktan iki gün sonra kocası tarafından saldırıya uğrar ve bu nedenle beyin kanaması geçirir. Beyin kanması konuşma ve yürüme yeteneğini kaybetmesine sebep olur. Kocası, ona saldırdığını reddeder ve kızını alıkoyar. Kübra, mahkemede aleyhinde tanıklık yapabilmek için yoğun bir konuşma terapisi almaya çalışır. Kocası hüküm giymediği takdirde Kübra kızını bir daha göremeyebilir. Onların hakkını arayan Avukat İpek'in mücadelesi de yalnızca erkek faillere düzenli olarak hafif cezalar veren bir hukuk sistemine karşı değil, aynı zamanda, muhalif sesleri baskı altına almak isteyen iktidara karşıdır. İpek'in hayatı, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası altüst olur. Avukatlar; muhalefeti ezmek isteyen, giderek daha baskıcı olan bir hükümet tarafından tehdit edilmeye başlar. İpek bu ağır şartlar altında Kübra ve Arzu için savaşmaya devam ederken demokrasi için de savaşmak zorundadır.

Beş yıllık bir süreçte çekilen filmde işlenen kadın konusu siyasi otoritenin kadınlarla ilgili tutumuyla doğrudan ilişkili. Kadın cinayetlerinin bilançosu herkesin malumu; neredeyse her gün bir kadın cinayeti işleniyor, yüzlerce kadın eşi ya da partneri tarafından darp ediliyor. Siyasi iktidar önlem almak yerine seyirci kalıyor hatta İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek kadınları daha da güvencesiz bir hale getiriyor. 2016 darbesi sonrası yetkilerini güçlendirmek isteyen iktidar bir dizi kanun hükmünde kararnameyle siyasi protestoları yasakladı,  İpek Bozkurt ve onun gibi mücadele eden birçok kadın terörist olarak damgalandı, büyük bir “Dünya Kadınlar Günü” yürüyüşü engellendi, bahanelerle de engellenmeye devam ediyor. Böyle bir ortamda dahi davalar ve kadınların adalet mücadelesi sürüyor, ne darp gören kadınlar ne de İpek davalarından vazgeçmiyor. 

Mart 2021’de gösterime giren film, bu bugünlerde Selanik Film festivalinde. Filmde Türkiye’deki kadınların hayatına odaklanılsa da dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinde de kadınların şiddet gördüğü biliniyor. Pandemi şartlarında şiddet gören kadınların sayısı daha da arttı ama yeterince bunun haberi yapılmıyor. Siyasi iktidarların, kadınların haklarını güvence altına almadığı Türkiye gibi ülkelerde toplum yapısına kodlanmış erkek egemen hayat tarzıyla kaba kuvvet meşrulaşmış oluyor. Mutsuz olan ya da şiddet gören kadınlar ayrılmak istediğinde erkekler şiddeti kendilerine hak görüyor. Kadınlar çözüm aradığında ya da kaçmak zorunda kaldığında bu, felaketle sonuçlanıyor. Belgeseldeki hikâyeler Türkiye'de hangi sınıftan olursa olsun bağımsız bir kadın olma mücadelesinin önemini vurguluyor ve kadın mücadelesini güçlendiriyor. 

“Boşanmak İçin Ölmek” belgeseli kadınların mücadelesine ayna tutarken şiddet gören Türkiye’deki ve dünyadaki tüm kadınlara da ışık olacak nitelikte. 

Figen Dayıcık Fırat



Bültene kayıt ol