Ankara Elmadağ’daki MKE Barutsan fabrikasının dinamit lokumu hazırlama bölümünde yaşanan büyük patlama sonucu 5 işçi yaşamını yitirdi.
Patlama öylesine büyüktü ki bina çöktü, hayatın kaybeden işçilerin kimlikleri saatler sonra tespit edilebildi.
10 Haziran günü sabah saatlerinde meydana gelen patlama gün boyunca TV’ler ve haber sitelerinde ilk gündem olurken, 11 Haziran sabahı gündemden düştü.
“Son dakika” diyerek patlama haberini duyuran hakim medya (sağı ve solu ile) iş cinayetlerine unutuverdi.
Ankara Valisi’nin patlamaya dair “kimyasal tepkime sonucu” yaşandığına dair açıklaması genel kabul gördü. Söz konusu “kimyasal tepkimeye” neyin yol açtığı bile sorulmadı.
Üzerine gidilmemesinin nedeni, bu tür patlamaların, göçüklerin, enkazların ve işçi ölümlerinin her zaman gerçekleşmesi ve artık kanıksanmış olması mı?
Yoksa iş cinayetinin gerçekleştiği fabrikanın yapısı ve özelliği mi?
Muhtemelen ikisi birden ve fakat ikincisinin ilk nedeni belirlediğini söylemek de işçi basınına düşer.
Roket ve patlayıcı üreten bu fabrika Makine Kimya Kurumu’na (MKE) ait. 1950 yılında kurulan MKE, onca özelleştirmenin ardından devletin elinde kalmış büyük şirketlerden biri. Sahibi Milli Savunma Bakanlığı ve kuruluş amacı, ordunun her türden silah-teknik ihtiyacını gidermek.
Ankara’daki Barutsan fabrikası, bu amaçla kurulmuş çok eski bir tesis. Gerisini fabrikada örgütlü Petrol-İş sendikası Ankara Şubesi’nden dinleyelim:
“Yaşanan bu patlamayı bir kaza olarak nitelemiyoruz. Patlama, teknolojisi eskimiş atölyelerde modernizasyon ihtiyacı apaçık ortadayken gerçekleşmiştir.”
Sendika, fabrikada daha önce de ölümlü patlamaların gerçekleştiğini, 2018’de benzer bir patlamanın meydana geldiğini ve bir işçinin öldüğünü söylüyor. Ve Marksist.org’dan okuyabileceğiniz açıklamasında, ölen beş işçinin nasıl çalışma koşullarına hapsedildiğini de anlatıyor.
Defalarca eylem yapmışlar, ama düzen değişmemiş. Son derece tehlikeli bir işin yapıldığı fabrikaya – üstelik bu, mevcut iktidarın askeri politikalarıyla örtüşen bir işletme ve devlet şirketi– gereken yatırım yapılmamış, modernize edilmemiş. Ve ölümler göstere göstere gelmiş.
Patlayıcı gibi bireysel tüketime değil de ordu dolayısıyla devlete hizmet eden bir üretim yapan köklü bir fabrikada bunlar olabiliyorsa diğer fabrikalarda, şantiyelerde, atölyelerde neler olabileceğini düşünün.
İş güvenliğini ve işçi sağlığını savunmak, sendikaların ve sosyalistlerin başlıca görevlerinden biridir.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)