Gazze'de üç aydır süren İsrail teröründen çıkarılan beş ders

09.01.2024 - 11:10

1. İsrail'in Filistin'e karşı savaşı sadece Hamas'la ilgili değil

Gazze'nin üç aydır acımasızca bombalanmasından ve yıkımından sonra bir şey çok açık.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısı sadece Filistinli direniş grubu Hamas'ı yenilgiye uğratmak değil, cinayet ve yerinden etme yoluyla etnik temizlik yapmaktır.

İsrail devleti şu ana kadar en az yüzde 70'i kadın ve çocuk olmak üzere 23 binden fazla Filistinliyi öldürdü.

Filistin medyası, 65 bin evin yıkıldığını ve 290 bin evin hasar gördüğünü bildiriyor.

Uydulardan alınan görüntüleri inceleyen uzmanlar, Gazze'nin kuzeyindeki yapıların yaklaşık üçte ikisinin yıkıldığını tahmin ediyor.

İsrail temel tıbbi malzemelerin, su arıtma cihazlarının ve hatta çadır direklerinin bile yardım kamyonlarıyla Gazze'ye girişini engelledi. Birleşmiş Milletler Filistin yardım kuruluşu bu hafta Gazze'de 1,9 milyon insanın - nüfusun yüzde 85'i - ülke içinde yerinden edildiğini tahmin etti.

Gazze'nin merkezindeki Deir el-Balah'ta yaşayan Ibtisam, çatışmalar ve hava saldırıları nedeniyle evini terk etmek zorunda kaldığını söyledi:

"Gidiyoruz, kötü bir şey olmaması için dua ediyorum. Çocuğumun hayatını kurtarmak için sorumlu düşünmeliyim."

İsrail'in Gazze'de Filistinlileri maruz bıraktığı vahşet tasarım gereğidir. İsrailli politikacılar Filistinlilere acı çektirme planlarını açıkça dile getiriyor.

İsrail Miras Bakanı Amichay Eliyahu 5 Ocak'ta , İsrail'in Filistinlilerin "ulusal rüyasını" kırması gerektiğini söyledi.

Eliyahu, Filistinlilerin "7 Ekim'de bizi katlettiklerini, bu yüzden orada (Gazze'de) olmamaları gerektiğini" de sözlerine ekledi.

Eliyahu konuşmasını İsrail'in "Gazzelilerle ölümden daha acı verici bir şekilde başa çıkmanın yollarını bulması" gerektiğini söyleyerek bitirdi.

2. Batı medyası yalan söyler ve her zaman İsrail'i destekler

Ana akım medya sürekli olarak İsrail'i savunuyor ve Gazze'deki vahşeti küçümsüyor.

Filistinlilerin hayatlarının İsraillilerinki kadar değerli olmadığı fikrini kabul ettiği için de elleri kanlı.

Medya analistleri Greg Philo ve Mike Berry tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre, BBC bu konuda en suçlu kuruluşlardan biri.

Geçen yıl 7 Ekim ve 4 Kasım tarihleri arasında yapılan haber araştırması, BBC'nin İsraillilerin ve Filistinlilerin ölümleri hakkında radikal biçimde farklı kelimeler kullandığını gösterdi.

BBC, İsraillilerin öldürülmesini tanımlamak için rutin olarak "cinayet", "barbarca öldürüldü", "vahşet" gibi kelime ve ifadeler kullanıyor.

Ancak bu kelimeler İsrail devletinin Filistinlileri nasıl öldürdüğünü tanımlamak için asla kullanılmamakta. Bu tür ifadeler BBC tarafından İsrail'deki ölümlerle ilgili olarak toplam 52 kez kullanılmış, ancak Filistinliler için asla kullanılmadı.

Kanada'nın önde gelen haber kuruluşu CBC geçtiğimiz günlerde İsrail teröründen "canice", "gaddarca", "katliam" ya da "kıyım" gibi terimlerle bahsedemeyeceğini çünkü Filistinlilerin öldürülmesinin "uzaktan" gerçekleştiğini söyledi.

Ana akım medya, Filistinlilerin İsrail'e karşı direnişinin hangi bağlamda gerçekleştiğini de kasıtlı olarak gizledi. 

Rapora göre, Siyonistlerin 75 yılı aşkın bir süredir Filistinlilere karşı savaş yürüttüğü ve onları topraklarından sürmek için her türlü yöntemi kullandığı belirtilmiyor.

Şaşırtıcı bir şekilde, medya İsrail'in Filistinli gazetecilere yönelik saldırılarını kınama zahmetine bile girmedi.

İsrail geçen hafta El Cezire Gazze büro şefi Wael Al-Dahdouh'un oğlu Hamza al-Dahdouh'u hedef gözeten bir saldırıda öldürdü.

Diğer ana akım haber kaynaklarının bildirdiği gibi "öldürülmedi" ve "ölmedi". İsrail güçleri arabasına bir füze fırlatarak onu katletti.

Hamza el-Dahdouh'un infazı, 7 Ekim'den bu yana İsrail tarafından öldürülen 100'den fazla medya çalışanına eklendi.

3. Filistin direnişi mücadeleye devam ediyor

Üç aydan fazla bir süre geçmesine rağmen İsrail, Filistin direnişini ezmeyi başaramadı. Gazze'de Hamas ve diğer gruplar İsrail güçleriyle savaşmaya devam ediyor.

Hamas'ın silahlı kanadı El Kassam Tugayları, geçtiğimiz hafta sonu Al-Maghazi mülteci kampını işgal eden bir İsrail askeri taşıyıcısını imha etti.

Direniş güçleri ayrıca Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'un Al-Mahatta bölgesine giren birlikleri de hedef aldı.

Yoğun baskıya rağmen Batı Şeria'da da hem sokaklarda hem de silahlı direniş yoluyla mücadele büyüyor.

Kudüs yakınlarında yaşayan bir Filistinli, "İşgali reddetmek en önemli şey" dedi.

"Burada insanlar ordunun büyük baskısı altında. İnsanlar WhatsApp'taki bir paylaşım ya da mesaj nedeniyle tutuklanıyor.

Batı Şeria'dan İsrail tarafından hapsedilenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Ama yine de insanlar seslerini yükseltiyor.

Kuzeydeki mülteci kamplarında İsraillilere karşı savaşan El Fetih'ten insanlar var. Farklı renklerden gruplar ellerindeki basit silahlarla karşılık veriyor.

Biz de boykotlar yapıyoruz. Ne satın alacağımızı İsrailliler kontrol ediyor, bu yüzden onların mallarını boykot ediyoruz.

Hamas lideri Saleh al-Aruri'nin Lübnan'da İsrail tarafından öldürülmesinden sonra genel grev yapıldı. Yakınımda hiçbir dükkan ya da fırın açık değildi."

Batı Şeria sakini İsrail baskısının arttığını da sözlerine ekledi:

"Benim bölgemde İsrail protesto gösterisi yapan 17 yaşındaki bir genci öldürdü. Batı Şeria'nın B ve C bölgelerinde İsrail askerleri ve yerleşimciler yüzünden protesto yapmak çok daha zor. A bölgesindeki büyük şehirlerde ise daha kolay.

Ancak her bölgede her gün gösteriler oluyor. İnsanlar hala sosyal medyayı kullanıyor ve toplantılar yapıyor. Nasıl hissettiklerini söylemek için bir araya geliyorlar.

Bana göre Filistin ulusal hareketi büyüyor ve Filistin halkına yönelik saldırıları durdurmak için bir araya gelmeye çalışıyor."

4. İsrail Batı Şeria'daki işgalini derinleştiriyor

Batı Şeria'da yaşayan Filistinliler için hayat 7 Ekim'den bu yana tamamen değişti. Mayar Derbashi, hayatının nasıl değiştiğini anlattı:

"Kudüs'te çalıştığım için tüm Filistinlilerin giriş izinlerinin iptal edilmesi nedeniyle işimi kaybettim. Düğünümü iptal etmek zorunda kaldım.

Filistin Yönetimi için çalışanlar da dahil olmak üzere Batı Şeria'da yaşayanların çoğu gelir kaybıyla boğuşuyor.

Bir mülteci kampında yaşıyorum. Güvenlik ve polisiye önlemler her geçen gün daha da yoğunlaşıyor. Kampın girişine yaklaşık 100 gündür erişilemiyor.

Bu durum hareket kabiliyetini ciddi şekilde kısıtladı. Yaşlı ve hastaları önemli ölçüde etkiledi.

Güvenlik önlemleri, işgaller ve kapatmalar yoğunlaşarak işe gidiş gelişleri ve günlük faaliyetleri sekteye uğrattı.

İsrail askerlerinin ve yerleşimcilerin otoyollarda artan saldırıları, Filistinliler için genel bir istikrarsızlık ve korku duygusuna katkıda bulundu.

Filistinliler ayrım gözetmeksizin hedef alınmakta, bu da rutin faaliyetlerini tehlikeli hale getirmektedir.

İster yolda yürürken, ister arabanızı sürerken ya da sadece pencerenizden İsrail işgalini izlerken hedef alınıyorsunuz."

Mayar, Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilerin İsrail'in kendileri için planladıklarından dehşete düştüklerini de söyledi:

"İsrail'in planının sıralı bir yaklaşım içerdiğine, önce Gazze'yi bitirip sonra Batı Şeria ile ilgileneceğine dair yaygın bir inanç var.

Buradaki olayların ani ve yoğun doğası nedeniyle tahminlerde bulunmayı zor buluyorum. 7 Ekim'den kısa bir süre sonra durumun doruk noktasına ulaştığına inanıyordum, ancak aksi kanıtlandı ve sürekli olarak daha korkunç gelişmeler ortaya çıktı.

Şimdi, daha ne kadar kötüleşebileceğini düşünmeden edemiyorum.

Bu savaşın daha kısa süreceğini düşünmüştüm. Ancak çatışmaların devam etmesi bir öngörülemezlik atmosferi yarattı ve yarının ne getireceğini tahmin etmeyi zorlaştırıyor."

Mayar, Batı Şeria'da "artan bir direniş arzusu" olduğunu da sözlerine ekliyor: 

"Artan güvenlik önlemleri, 7 Ekim'den bu yana artan polisiye tedbirler ve çeşitli kapatmalar, işgaller ve tutuklamalar, direniş gruplarının veya bireylerin örgütlenme ve harekete geçme kabiliyetlerini önemli ölçüde kısıtladı ve sınırladı.

Ancak direnişin pek çok farklı biçimi vardır ve Filistinliler her türlü yöntemle direnmektedir."

5. Emperyalist liderler katliamı durdurmak için hiçbir şey yapmayacak

Aralarında İngiltere ve ABD'nin de bulunduğu Batılı liderler İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarını alkışlıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçen hafta Orta Doğu turuna başladı. Turda sivillerin korunmasının "zorunlu" olduğunu söyledi.

Ancak ABD Başkanı Joe Biden'ın Kongre'yi bypass ederek İsrail'e daha fazla Filistinliyi öldürmesi için 116 milyon Sterlin vermesinin üzerinden henüz iki hafta geçmedi.

Savaş çığırtkanları İsrail'in savaşını, daha önce karşı çıktıkları rejimlere silah satışını meşrulaştırmak için de kullanıyor.

Almanya'nın Yeşiller Partili Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suudi Arabistan'a Eurofighter jetlerinin satışına getirilen yasağın kaldırılmasını istiyor.

Çünkü ona göre bu acımasız diktatörlük şu anda İsrail'in Yemen'e saldırmasına yardım etmekte iyi bir rol oynuyor.

Almanya, 2018 yılında gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin ardından Suudi Arabistan'a silah satışını durdurmuştu.

İngiltere de Suudi Krallığı'nın Yemen'deki katliamlarına devam etmesini istiyor. Çünkü Husi savaşçıları Kızıldeniz'de Batılı gemileri hedef alıyor.

ABD Husilere karşı askeri harekata girişmek istiyor.

Blinken, saldırıların "dünyanın dört bir yanındaki insanlara zarar verdiğini" söyledi ve "bir düzineden fazla ülke Husilerin gelecekteki saldırılardan sorumlu tutulacağını açıkça belirtti" diye ekledi.

Batılı liderler sadece Gazze'deki katliamı teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda İsrail'in saldırısını kendi emperyalist hedeflerini genişletmek için kullanıyor.

Sophie Squire

(Socialist Worker)



Bültene kayıt ol