Filistin meselesinin adil ve kalıcı bir çözüme kavuşması nasıl mümkün olabilir?
Bugün Türkiye’de AKP’den CHP’ye, bütün düzen partileri, hatta kendini daha solda gören kimi partiler “iki devletli çözümü” savunuyor. Aynı şekilde Avrupa’da da yeşil, sosyalist ve komünist partilerin sağ partilerle birlikte iki devleti savunduğunu görüyoruz. Devletlerden ve uluslararası kuruluşlardan da benzer açıklamalar duyuyoruz. İki devletli çözüm konusunda adeta bir konsensus var.
Öte yandan Filistinli ve Yahudi enternasyonalist solun, adil ve kalıcı barış için başka bir çözüm önerisi var: Demokratik Laik Birleşik Filistin!
İki devletli çözümü savunanlar Arap ve Yahudi halklarının birarada yaşayamayacağı gerici varsayımından hareket ediyorlar.
Halklar arasında kalıcı düşmanlık olmaz!
Birleşik Filistin Devleti’ni savunan enternasyonalist sol ise, Arap, Yahudi, Müslüman, Hristiyan bütün halkların ve inançların, eşit yurttaşlık temelinde, gönüllü olarak ve barış içinde birarada yaşamasının mümkün olduğu düşüncesinden hareket ediyor.
Halklar arasında kalıcı düşmanlıklar yoktur, açılmış yaralar sarılabilir, demokratik bir birlik temelinde gönüllü ve kardeşçe bir ortak gelecek daima kurulabilir.
Kökleri Fransız devrimine ve hatta ondan da çok öncesine dayanan bu düşüncenin “tekeli” aslında enternasyonalist sola ait değildir. Fakat ne yazık ki Filistin sorununa “evrensel insanlık değerlerinden” hareket ederek çözüm geliştirme görevi şimdilik sadece enternasyonalist sosyalistlerin omuzlarına yüklenmiş görünüyor. Öte yandan “Demokratik Laik Birleşik Filistin” çözümünün giderek daha fazla insana “en iyi çözüm” olarak görünmeye başladığına da memnuniyetle şahit oluyoruz.
Bu öneri çok bilmiş burjuva yorumcular tarafından “iyi niyetli fakat hayatın gerçeklerine uymayacak derecede naif” olarak değerlendirilebiliyor. Oysa hayatın ve tarihin gerçekleri bize bambaşka bir şey söylüyor.
Filistin tarihi bize ne anlatıyor?
Filistin, tarihi boyunca çok kimlikli ve çok kültürlü bir coğrafya oldu. Araplar, Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar her toplumda görülebilecek küçük gerilimlere rağmen daima barış içinde birarada yaşadılar. Filistin’in ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu ve Kudüs’ün üç semavi din için de kutsal şehir olması çoğulculuğa dayanan bir ortak yaşamı zorunlu kılıyordu.
Halkların ve inançların barışı, Siyonizmin Filistin’i herkesi kovarak fethedilecek bir hedef olarak önüne koymasıyla ve bölgede işbirlikçi bir devlet isteyen emperyalizmlerin de desteğini alarak saldırıya geçmesiyle birlikte bozuldu.
Tam da bu yüzden “Demokratik Laik Birleşik Filistin”, “bebekleri katillere dönüştüren” bir karanlık çağdan çıkış, tarihin, halkların ve inançların doğal ve normal hayatına dönüş anlamı taşıyor.
Gerçek çözüm için…
İki devletli çözüm ise, her şeyden önce en büyük kötülüğü Yahudi halkına reva görüyor, onları ırkçı ve teokratik İsrail’e mahkum ediyor.
İki devletli çözüm, Araplar, Müslümanlar ve Hristiyanlar için de gerçek bir çözüm vaad etmiyor. Çözüm olarak birbirine hem benzeyen hem düşman iki teokratik devlete dayanan başka bir gerici statüko tesis etmekten öteye gidemiyor. Hristiyanların ve sürgündeki Filistinlilerin durumunu belirsizlik içinde bırakıyor.
Demokratik ve birleşik Filistin için mücadele ederken ortak yaşamın mümkün olduğunu savunan enternasyonalistlerin önündeki en büyük engel her cepheden ırkçıların körüklediği Yahudi, Arap ve İslam düşmanlıkları.
Siyonist ırkçılık Arapları ve Müslümanları köleden bile daha aşağı konumda, İsrailli savaş bakanının ifadesiyle “hayvan insanlar” olarak görüyor. Arap ve İslam düşmanlığını körüklüyor. Buna mukabil İsrail terörünün suçunu bütün bir Yahudi halkına yıkmaya çalışanlar da var. Çok yönlü nefret siyasetine karşı kesintisiz, kararlı ve birleşik mücadele bu yüzden önem kazanıyor.
Arap, Yahudi, Müslüman, Hristiyan bütün halkların Ortadoğu’da var olma ve kendi kaderlerini tayin etme hakkı tartışılamaz. Diğer halkların varlığına ve haklarına saygı duymayan eğilimler mahkum edilmesi özellikle direniş saflarından tecrit edilmesi gereken unsurlardır.
Bununla bağlantılı olarak, özgür demokratik bir Filistin’in tesisi için Siyonist devlet aygıtı bütünüyle tasfiye edilmek zorundadır. Bu devlet ve bütün kurumları ayrımcılığı kurumsallaştırmak amacıyla tesis edilmiştir. Meşruiyeti yoktur.
Uluslararası Sosyalizm Akımı’nın açıklamasında yazdığı gibi: “Filistin ulusal hareketinin, İsrail topraklarında ve İşgal Altındaki Topraklarda Arapların, Yahudilerin, Müslümanların, Hıristiyanların ve hiçbir dine mensup olmayanların eşit haklara sahip olarak barış içinde bir arada yaşayabilecekleri laik demokratik bir devlete ilişkin özgün vizyonunu destekliyoruz. Filistin direnişi birleşik bir Filistin’in kurulması için vazgeçilmez bir koşuldur. Ancak Batılı emperyalist bekçi köpeği İsrail'i yenmek için tüm Arap dünyasının gücünün seferber edilmesi gerekmektedir. Yozlaşmış, baskıcı ve emperyalizme sıkı sıkıya bağlı mevcut Arap rejimleri bu mücadeleyi yürütmekten aciz olduklarını uzun zamandır kanıtlamışlardır. Arap Doğusunda işçilerin, kent yoksullarının ve köylülerin bu rejimleri devirdiği sosyalist devrim, İsrail'e karşı zaferin koşullarını tamamlayacaktır. 2011'deki ve daha yakın zamanda Cezayir ve Sudan'daki ayaklanmalar bize Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki devrim potansiyeline dair bir fikir verdi. İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü vahşi intikam savaşının Batı emperyalizmi için yarattığı tehlikelerin en küçüğü, Arap kitlelerini yeniden sokaklara dökmesi değildir. Eğilimimizin kurucusu Tony Cliff'in dediği gibi, Kudüs'e giden yol Kahire'den geçmektedir.”
Tüm okurlarımızı Yahudi düşmanlığına, Arap ve İslam düşmanlığına karşı birlikte kesintsiz ve kararlı mücadeleye çağırıyoruz. Yahudi, Arap, Ermeni, Müslüman, Hristiyan, inançlı, inançsız bütün yurttaşlarının eşit haklılık ve gönüllü kardeşlik temelinde bir arada yaşadığı özgür bir Filisin için için hep birlikte mücadeleye!
(Sosyalist İşçi)