Dünyada Güncel Gelişmeler

30.01.2023 - 10:47

Derleyen: F. Levent Şensever

ABD’de yasaklanan kitaplar ve sansür giderek artıyor

Sansür kurumu, kitapların ilk yayınlanmaya başladığı dönemler kadar eski. ABD’de eğitim kurumları ve kütüphanelerdeki kitapların yasaklanması ve sansürlenmesinin tarihi Birleşik Krallık tarafından Kuzey Amerika’da kolonilerin kurulduğu döneme kadar geriye gidiyor. Ancak son yıllarda bu tür girişimler hız kazanarak, yayılmaya başladı. 

19’uncu yüzyılın ilk yarısında ülkenin güneyindeki Konfederasyon katılımcısı eyaletlerde sansürün hedefi, o dönem yaygın olan kölecilikle ilgiliydi. Bu dönemde, söz konusu eyaletlerin birçoğunda kölecilik karşıtı içeriğe sahip kitaplar yasaklanırken, köle sahipleri tarafından düzenlenen toplu kitap yakma eylemleri yaygındı. 

Günümüzde ise okullar ve kütüphaneler, ırkçı ve ayrımcı ideoloji savunucularının sansür girişimlerini yürüttüğü çatışma alanlarına dönüştü. Bu çatışmanın merkezinde ise eğitim çağındaki çocuklar ve gençlerin ‘ilerlemesi’ ve ‘modernizasyonu’ için ne tür bilgilere erişip erişemeyeceğine dair ideolojik bir savaş yer alıyor. Çoğu kez ‘sorunlu ifadeler’ veya ‘cinsel’ ve ‘politik içerikler’ hedef gösterilirken, en çok yasaklanan veya sansürlenenler LGBTİ+ bireyleri veya siyahlar hakkında yazılan kitaplar oluyor. 

Oysa ABD anayasası, vatandaşların ifade ve düşünce özgürlüğünün savunulması bakımından en modern anayasalardan biri. Anayasanın Birinci Maddesi, Amerikan vatandaşlarının inanç, ifade, basın ve toplanma özgürlüğünü garanti altına alıyor. 

Buna rağmen özellikle son birkaç yıldır sansür girişimleri ve yasaklamaların boyutu hızla arttı. PEN Amerika örgütünün yayınladığı Temmuz 2021 ile Haziran 2022 tarihleri arasını kapsayan, “Yasaklanan Okul Kitapları Endeksine” göre tespit edilen toplam 2.532 kitap yasaklama vakasında, 1.261 yazara ait 1.648 farklı kitap yer alıyor. Bu yasaklar, 32 eyaletteki 138 eğitim bölgesinde yer alan 5.049 okulda, toplam 4 milyon öğrenciyi kapsıyor. 

Yasaklanan kitapların yüzde 41’i (674 kitap) LGBTİ+ konulu, yüzde 22’si (357 kitap) cinsel içerikli, yüzde 21’i (338 kitap) ‘ırk’ ve ırkçılık içerikli ve yüzde 40’ı (659 kitap) siyahlarla ilgili kitaplardan oluşuyor. PEN Amerika’nın tahminlerine göre,  yasaklanan kitapların yüzde 40’ı doğrudan tasarı halindeki veya yürürlüğe giren yasalar ya da öğretilmesi veya mevcudiyetinin kısıtlanması amacıyla devlet yetkilileri ve yasa koyuculara yönelik yapılan politik baskılar doğrultusunda gerçekleşti. 

PEN Amerika, tüm ülkede kitapların yasaklanması için kampanya yürüten en az 50 örgütün varlığını ve söz konusu grupların yüzde 73’ünün 2021 yılı ve sonrasında kurulduğunu tespit ettiğini belirtiyor. Grupların örgütsel taktikleri arasında, yasaklanması istenilen kitapların listelerinin aralarında paylaşılması, okul aile toplantılarını basmak, kütüphanelerin değerlendirme sistemlerinin değiştirilmesi çağrıları yapmak, “terbiye” ve “pornografi” gibi konularda kışkırtıcı söylemlere başvurmak ve okul görevlileri, öğretmenler ve kütüphanecilere yönelik suç duyurularında bulunmak gibi girişimler yer alıyor. 

Kitaplara yönelik sansür girişimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin iktidarda olduğu eyaletler başı çekiyor. Örneğin, Teksas eyaleti Cumhuriyetçi Kongre temsilcisi Matt Krause, bölge eğitim yetkililerine 850 kitabı içeren bir liste yollayarak, bu kitapların araştırılarak hangilerinin bölgelerindeki okullar ve kütüphanelerde bulunduğunu raporlamalarını talep etti. Benzeri girişimler, Florida, Texas, Güney Carolina, Wisconsin ve Georgia eyaletleri başta olmak üzere birçok eyalette gerçekleşiyor.

Sansür konusunda bir başka dalga da yine Cumhuriyetçilerin başında olduğu güney eyaletlerinde yaygınlaşan, okullarda “eleştirel ırk teorisinin” (Critical Race Theory - CRT) okutulmasının yasaklanması oldu. En son 27 Ocak’ta Arkansas eyaletinin valisi olan Sarah Huckabee yayınladığı kanun hükmündeki kararnameyle, eyaletteki devlet okullarında söz konusu teorinin okutulmasını yasakladı. 

ABD’deki bu anti-demokratik uygulamalar ve insan hakları ihlalleri akıllara Biden yönetiminin 2021 yılı sonunda düzenlediği “Demokrasi Zirvesini” getiriyor. Bilindiği gibi, 110 ülkenin devlet başkanlarının davet edildiği zirveye, “anti-demokratik” ülkelerin liderleri davet edilmemişti. Ancak öyle görünüyor ki, Biden’ın dünya demokrasi liderliğine soyunmadan önce, bu konuda kendi ülkesinde yapacağı daha çok şey var. 

 

Kısa kısa

Kıyamet Saati

İlk atom silahlarının geliştirilmesine yardımcı olan Albert Einstein ve Chicago Üniversitesi bilim insanları tarafından 1945 yılında kurulan Atom Bilimleri Bülteni’nin oluşturduğu “kıyamet saati,” insanlığa ve gezegene yönelik tehditleri ve nihayetinde bir nükleer patlamayı simgeleştiren bir saat kadranından oluşuyor. Kıyamet saatinin nihai patlamaya ne kadar yaklaştığı, her yıl Bülten Bilim ve Güvenlik Kurulu tarafından Nobel ödülüne sahip 10 bilim insanından oluşan kurul ile istişare edilerek belirleniyor. Saat, insan yapımı teknolojilerin neden olduğu küresel felakete karşı dünyanın savunmasızlığının evrensel olarak kabul edilen bir göstergesi haline gelmiş durumda.

Saat bu yıl, patlamaya daha önce hiç olmadığı kadar yakın bir süreye ayarlandı; artık kadran gece yarısı son bulacak olan patlama saatine 90 saniye kaldığını gösteriyor. 

 

Ukrayna savaşı Amerikan silah şirketlerine yaradı

ABD ve Avrupalı ülkelerin savaşta destekleri Ukrayna’ya silah yardımlarının boyutu giderek artıyor. Daha önce ülkelerin yardım olarak göndermekten imtina ettiği ağır tanklar da devreye girerken, son gelen haberlerde, Fransa’nın Ukrayna’nın savaş uçağı gönderilmesi talebine sıcak baktığı ve ABD’de Ukrayna’ya F16’ların gönderilmesini savunan Kongre temsilcilerinin artmaya başladığı belirtiliyor. 

Silah yardımlarının giderek artması ve bunlara ağır silahların da eklenmesi, Rus yetkililerinin tepkilerine yol açıyor. Yapılan açıklamalarda Rus yetkililer, Batı’nın artık doğrudan savaşın tarafı olduğu vurgusu yapılıyor.

Amerikan yönetiminin Ukrayna’ya gönderdiği silah yardımları, ülkenin ulusal savunma bütçesinden sağlanıyor. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Ukrayna’ya sağlanan askeri destek nedeniyle stoklarda yaşanan azalmayı telafi etmek üzere üretimi önümüzdeki iki yıl içinde yüzde 500 artırmayı planladığını ve bu amaçla topçu mühimmatlarının üretilmesi ve var olan tesislerin modernize edilmesi için gelecek 15 yıl boyunca, yıllık 1 milyar düzeyinde harcama yapılacağını açıkladı. 

Geçtiğimiz ay Amerikan Kongresi, Biden yönetiminin 2023 yılı için talep ettiği ulusal savunma bütçesini 45 milyar dolar artırarak, 858 milyar dolar olarak onaylamıştı. Böylece savunma harcamaları son iki yılda, yıllık bazda yüzde 4,3 düzeyinde artmış oldu. Bu doğrultuda ordunun 2023 yılı içinde yeni füze tedarikleri için ayrılan paranın yüzde 55 ve donanma için tedarik edilecek silahlar için harcanacak paranın yüzde 47 düzeyinde artırılması planlanıyor. 

Ukrayna savaşının yol açtığı silahlanma faaliyetlerindeki hızlı artış, en çok Amerikan silah şirketlerine yarıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın açıkladığı resmi verilere göre, ABD’nin askeri teçhizat ihracatı 2022 yılında yüzde 49 artarak, toplam 205,6 milyar dolara ulaşırken, Amerikan silah şirketlerinin satışları da yüzde 48,6 düzeyinde artarak, 153,7 milyar dolara yükseldi. ABD’nin 2021 yılındaki askeri teçhizat ihracatı 138,2 milyar dolar düzeyindeydi.

Wall Street Journal’da yer alan bir habere göre, Locheed Martin ve Raytheon Technologies şirketleri, silahlanma furyasından en çok kar eden iki şirket oldu. Şu ana kadar Amerikan yönetiminin Ukrayna’ya sağlayacağı silah taahhütlerinin bedeli 27 milyar doları buldu. Bunun 6,6 milyar doları ise doğrudan silah şirketlerinin kasasına girdi. Bu gelişmeler, Lockheed Martin şirketinin son çeyrek satışlarının yüzde 3 artışla, 19 milyar dolara ulaşmasını sağladı. Şirketin bu çeyrekte elde ettiği kar da 1,91 milyar düzeyinde olurken, 2022 yılında alınan siparişlerin toplamı da 150 milyar dolar düzeyine çıktı. 

 

Toyota CEO’su görevi bırakıyor

Otomotiv devleri arasında elektrikli araçlara geçişe direnen tek şirket olan Toyota’nın CEO’su görevinden ayrıldı. Şirketin kurucusunun torunu olan ve küresel finans krizinden bu yana şirketin başındaki Akio Toyoda, sektördeki elektrikli araçlara dönüşüm nedeniyle şirket üzerinde giderek artan baskılar sonucu görevini bırakmak zorunda kaldı. 

Toyoda’nın sektördeki hızlı dönüşüme rağmen ‘hibrit araçlarda’ ısrar etmesi tepkileri üzerine çekiyordu. Şirket geçen yıl, küresel bir petrol şirketi olan ExxonMobil ile birlikte “Dünyanın En Yıkıcı Şirketleri” arasında gösterilmişti.  

 

Petrol şirketlerinin rekor düzeyde kar etmesi bekleniyor

Küresel petrol şirketleri son dönemde tepkileri üzerinde topluyor. Bu şirketlere yönelik yapılan son eleştirilerden biri de Petrolden Kar Etmeyi Durdurun (STOP) kampanyası sözcüsü Jamie Henn’in ifadesiyle, “Savaş vurgunculuğu” oldu. Bunun gerekçesi, yıllarca Rusya ile iş birliği yapan Chevron gibi petrol şirketlerinin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ortaya çıkan enerji krizini fırsat bilip, fiyatların aşırı yükselmesine yol açarak, muazzam miktarlarda kar etmeleri oldu. Chevron, 2022 yılının son çeyreğinde 6,4 milyar dolar kar bildirirken, aynı zamanda şirketin 75 milyar dolarlık hisselerini geri toplayacağını açıkladı. 

CNBC’nin verdiği bir başka habere göre, Exxon Mobil, Chevron, BP, Shell ve TotalEnergies gibi dev petrol şirketlerinin önümüzdeki günlerde toplam 190 milyar dolar düzeyinde kar açıklaması bekleniyor. Küresel petrol şirketleri, yükselen petrol ve doğal gaz fiyatları sayesinde karlarını muazzam oranlarda artırırken, aynı zamanda iklim değişikliği konusunda belirledikleri sera gazlarının azaltılması hedeflerini hiçe sayarak, fosil yakıtlara yatırımlarını artırıyor. 

Böylece bir yandan artan fiyatlar nedeniyle emekçilerin cebinden daha çok para fosil yakıt üreticilerinin kasasına girerken, emekçiler aynı zamanda, bu şirketlerin iklim değişikliğine olumsuz katkıları nedeniyle iki kere mağdur ediliyor. 

İklim adaleti aktivistleri Birleşmiş Milletler’i uyardı

Birleşik Arap Emirliği’nin bu yıl sonunda düzenlenecek olan COP28 zirvesinin örgütlenmesinin başına ülkenin ulusal fosil yakıt üreticisi şirketinin başkanını atamış olmasına tepkiler giderek artıyor.

Geçtiğimiz günlerde 450’den fazla iklim adaleti örgütünden oluşan küresel bir ağ, Birleşmiş Milletler’e (BM) çağrıda bulunarak, fosil yakıt endüstrisinin COP28’de süreci etkilemesi ve dikte etmesine izin verilmemesini talep etti. Yapılan çağrıda, buna izin verildiği takdirde, zirvenin bundan önceki zirvelerde olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlanacağı uyarısında bulundu. 

Çağrıda, “bir petrol şirketi yöneticisini COP28’in başkanı olarak atamak, BM iklim süreci tarihinde bugüne kadar gerçekleşenlerden çok daha büyük bir küstahlıktır,” denilerek, “bir fosil yakıt yöneticisi tarafından denetlenen hiçbir COP zirvesi meşru olamaz,” uyarısında bulunuldu.

Geçtiğimiz kasım ayında düzenlenen COP27 zirvesindeki görüşmelere katılmak üzere 630’dan fazla fosil yakıt lobicisi kayıt yaptırmış ve BAE’nin ülke delegasyonunda, diğer tüm ülkelerden daha fazla fosil yakıt lobicisi yer almıştı. 

Atamaya sivil toplumun gösterdiği tepkiler ABD’de Kongre temsilcilerini de harekete geçirdi. Geçtiğimiz hafta içinde Amerikalı 27 Kongre temsilcisi, Başkanlık Özel İklim Temsilcisi John Kerry’e gönderdikleri bir mektupla, temsilcinin BAE’deki atamanın geri alınması için baskı yapmasını talep etti.

 

ABD’de 2 binin üzerinde üyesi bulunan bir neo-Nazi ağ teşhir oldu

Geçtiğimiz hafta ABD’de bir yandan sivil haklar lideri Martin Luther King’in ölüm yıldönümü nedeniyle geniş çaplı anma etkinlikleri düzenlenirken, bir yandan da ‘muhalif’ bir grup neo-Nazi’nin varlığı açığa çıkarıldı. Sosyal iletişim platformu Telegram’da örgütlenen grubun 2 bin 400 kadar üyesi olduğu ve grup üyelerinin platform üzerinden “Nazilik” eğitimi aldığı belirtiliyor.

2021 yılının ekim ayında kurulan grubun Nazi ideolojisini benimsediği ve beyazların üstünlüğünü savunduğu; beyaz çocukların başka herhangi bir ‘ırktan’ insanlarla oynamasına veya herhangi bir temas kurmasına izin verilmemesi çağrıları yaptığı belirtiliyor. Grup yöneticileri ve üyeler alenen ırkçı, homofobik ve anti-Semitik söylemleri yayarken, herkese açık platformda her gün Hitler ve diğer Nazi liderlerinden alıntılar yapıyor.

Grubun kurucusu Katja Lawrence, grubu kurmasının gerekçesini şu sözlerle açıklıyor: “Evde eğitim verdiğim çocuklarım için Naziler tarafından onaylanan eğitim materyalleri bulmakta zorlanıyordum. (…) Çocuğumuzun harika bir Nazi olmasını gönülden istiyoruz.”

ABD’de, Avrupa ülkelerindeki Nazi ideolojisi ve simgelerini yasaklayan yasal düzenlemelerin aksine, aşırı sağın ve neo-Nazilerin ideolojik söylemleri de ifade özgürlüğü kapsamında anayasanın koruması altında. Birçok Avrupa ülkesinde Nazi söylemleri “nefret söylemi” olarak kabul edilerek, yasaklanırken, ABD’de ifade özgürlüğünü kısıtlayacak olması kaygısından dolayı nefret söylemine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme bulunmuyor.

 

BBC’nin Hindistan başbakanı Modi hakkındaki belgeseli

BBC tarafından Hindistan başbakanı Narendra Modi hakkında hazırlanan ve iki bölümden oluşan bir belgesel, Hindistan yetkililerini kızdırdı. 

“India: The Modi Question” (Hindistan: Modi Sorunu) adlı belgesel, 2002 yılında Müslüman azınlığın yoğun olduğu Gujarat eyaletinde gerçekleşen, aralarında 790 Müslüman vatandaşın olduğu binden fazla insanın ölümüyle sonuçlanan şiddet olaylarında, dönemin eyalet başkanı olan Modi’nin rolünü araştırıyor. Belgesel, Hindistan’da gösterime girmemesine rağmen ülke kamuoyunda tartışmalara yol açtı ve iktidar partisi, Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi’nin (BJP) yetkililerini kızdırdı. Yetkililer belgesele erişimi engellerken, sosyal medya platformlarında paylaşımları da yasakladı. Ancak bu kısıtlamalar belgesele yönelik ilginin daha da artmasına yol açtı. Muhalif birçok kişi ve siyasetçi, belgeselin indirilebileceği linkleri paylaşmaya başladı.

 

Kanada’da yerli halkların çocuklarına ait yeni mezarlar bulundu

Kanada’nın British Columbia bölgesindeki eski bir yerleşim yerinde işaretsiz mezarları araştıran bir ekip, çocuklara ait olduğu düşünülen 66 mezar yeri tespit ettiğini belirterek, yatılı kilise okulu olarak hizmet vermiş St. Joseph Misyonu’na ait alanda çocuklara karşı işlenmiş insanlık dışı suçların kalıntılarına rastladıklarını açıkladı. Yapılan açıklamada, Katolik okulunun bahçesinde gerçekleştirdikleri araştırma sırasında elde edilen bulgulara ek olarak, hayatta kalanlarla yapılan görüşmelerin ve arşiv kayıtlarının, çocuklara yönelik cinsel saldırı sonucu doğan bebeklerin okul alanında ve dışında yakılarak yok edildiğini ortaya koyduğu belirtildi.

Kanada’da daha önce de bölgede ilk yerleşen yerli kabilelerden çocukların toplu mezarları ortaya çıkarılmıştı. 2021 yılının haziran ayında yapılan bir açıklamada, 1990'lara kadar faaliyet göstermiş olan Marieval Yatılı Kilise Okulu’nun bahçesinde resmi kayıtlarda olmayan 751 çocuk cesedi kalıntısının olduğu mezarlar bulunduğu belirtilmişti.

Geçen yıl ABD’de de yerli Amerikalıların çocuklarının zorla alıkonulduğu yatılı okullar hakkında ilk defa yapılan federal bir araştırmada, ülkede 50’nin üzerindeki yatılı okul alanında, yerli ailelerin çocuklarına ait olduğu düşünülen 500 mezar tespit edildiği açıklanmış ve bu sayının artabileceği ifade edilmişti.

 

Trump’a yönelik sosyal medya yasağı kalktı

Trump, 2 yıllık bir yasağın ardından sosyal medya platformlarına geri dönüyor. Twitter’ı satın alan Elon Musk’ın platformdaki Trump hesabını yeniden aktive etmesinin ardından, geçtiğimiz günlerde de Facebook, WhatsApp ve Instagram platformlarının sahibi konumundaki Meta şirketi, Trump’ın bloke edilmiş olan hesaplarına erişime izin verileceğini açıkladı.

Trump’ın 6 Ocak 2021’de aşırı sağcılar tarafından gerçekleştirilen Kongre baskınını teşvik ettiği gerekçesiyle Twitter ve Facebook gibi sosyal platformlardaki hesapları bloke edilmişti. Trump bunun üzerine “Truth Social” adlı kendi sosyal medya platformunu kurmuştu. 

Bu arada, Trump henüz başka hiçbir adayın açıklanmadığı 2024 başkanlık seçimleri için, Cumhuriyetçi Parti’nin aday adayı olduğunu açıkladı ve bu doğrultuda kampanyasını başlattı. Sosyal medya hesapları üzerindeki blokenin kalkmasıyla, seçim kampanyasına ilişkin sesini daha iyi duyurabilecek.



Bültene kayıt ol