Antikapitalist iklim aktivisti Onur Korkmaz’a sorduk.
Dünyanın bir bölümü Çin ve Hong Kong’da etkisini gösteren Saolo Tayfununun yıkıcı etkisini yaşarken diğer tarafta eş zamanlı olarak bir de ABD’de önüne çıkan her şeyi yıkıp geçen Idalia Kasırgası yaşanıyor. Türkiye’deyse barajlar kuruyor, çölleşme riski giderek artıyor. Bu iklim felaketlerini nasıl durduracağız?
Onur Korkmaz: Giderek hızını ve şiddetini artıran bir iklim çöküşünün ortasındayız. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan bu felaketler, çöküşün etkilerini gözler önüne seriyor.
Köklü ve çok acil bir dönüşüme ihtiyacımız var. En başta emisyonları sonlandırmak, fosil varlıkları yakıt olarak kullanmaktan acilen vazgeçmek gerekiyor. Bunu bir yandan da iklim krizine dayanıklı kentler inşa ederek desteklemek gerek.
Tabii ki bu dönüşüm zaten var olan eşitsizliği derinleştirerek ve yeni eşitsizlikler yaratarak da gerçekleştirilebilir. İşte bunun için biz aktivistler hem acil hem de Adil Geçiş talep ediyoruz.
Adil Geçiş derken neyi kastediyorsunuz?
Adil Geçiş derken iklim çöküşüne karşı mücadelede aynı zamanda ekonomik ve sosyal adaleti de içeren bir yaklaşımı ifade ediyoruz.
Emisyon sonlandırma çabalarının ekonomik eşitsizliği artırmamasını, işçilerin ve dezavantajlı toplulukların mağdur olmamasını hedefleyen bir talep bu.
Bir avuç şirketin sorumlu olduğu bu krizden çıkışın maliyetinin kamuya yansıtılmasını kabul etmiyor, böylesi bir enerji dönüşümü yaşanırken kapanması gereken termik santraller ve fosil madenlerinde ve rafinerilerde çalışan işçilerin mağdur olmamasını, yani yenilenebilir enerji sektörlerinde istihdamını talep ediyoruz.
Böylesi bir değişim elbette ki işçilerin merkezde olacağı, sendikaların önemli bir rol oynayacağı bir örgütlenme şekliyle mümkün olur. Bu açıdan, zaman zaman ‘iklim işleri’ ya da ‘iklim istihdamı’ olarak ifade edildiğine de tanık olabilirsiniz.
Bir hayat pahalılığı krizi yaşıyoruz ve böylesi bir ekonomik krizin içinde bir de iklim krizini sonlandırmaya çalışıyoruz. Bizler geçinemezken ormanlarımızı katleden, havamızı ve suyumuzu kirleten, ceplerini doldurmaktan başka bir şeyi önemsemedikleri için iklim krizini hiçe sayarak hepimizi bir uçurumun kenarına sürükleyen şirketler ve milyarderler daha da zenginleşiyor.
Adil Geçiş talebi bu krizlerin her ikisine de aynı hassasiyetle yaklaşan bir enerji dönüşüm planı. İşçilerin önderliğinde, işsizlere iş imkanı sunacak şekilde, fosil yakıtlardan kurtulup yenilenebilir enerjiye geçmemiz gerek ve bunu başarmanın yolu da mücadeleyi büyütmekten geçiyor.
Adil Geçiş’i başlatabilmemiz için gereken o büyük mücadeleyi nasıl inşa edeceğiz?
Çok iyi bildiğimiz bir şey var. Tüm dünyada hükümetlerin krizi kabul etmesi bile çok büyük ve yıllarca süren mücadeleler sonucunda gerçekleşti.
Şu an kriz bu haldeyken dahi harekete geçmiş, dönüşüme başlamış değiller. Ama biz de bu 40 yıl içinde kimi kazanımlarla devam eden mücadelemizden çok şey öğrendik.
Bizler zaten sokakta, iklim hareketinin içindeyiz. Adil Geçiş talep eden bu hareketi işçilerle, kadın hareketiyle, LGBTİ+ mücadelesiyle, aklımıza gelen her bir mücadeleyle yan yana gelerek, bu dertlerin hepimizin ortak dertleri olduğunu kabul ederek büyütmemiz, hükümetlerin ensesinde olduğumuzu gösterecek büyük sokak hareketlerine dönüştürmemiz gerekiyor.
İşçilerin üretimi durdurma gücünü unutmayalım. Her yıl Taksim’de barikatları yıkan kadınların o müthiş mücadelesini, tüm yasaklara rağmen sokakları bırakmayan LGBTİ+ mücadelesini, tek tek işyerlerinde ücretleri ve hakları için direne direne kazanan işçilerin mücadelelerini unutmayalım. İşte bizim gücümüz tam olarak burada yatıyor. Binler on binlere, yüz binlere dönüştüğünde hayata geçirilemeyecek hiçbir talep yoktur. Adil Geçiş’i hayata geçirmek, bunun için büyük bir mücadele vermek anlamına geliyorsa bizler bu mücadeleye hazırız.