Birisi MHP, diğeri CHP’ydi. MHP’nin çözüm sürecine karşı reaksiyoner tutumuyla CHP’nin süreci karalayan politikaları bugün gibi hatırlarda. Ama bugün durum çok farklı. MHP, yeni sürecin en aktif savunucusu. Bahçeli’nin dinledikçe inanılmaz gelen konuşmaları, sürecin yönünü ve kararlılığını tayin ediyor. Adeta AKP’yi peşinden sürüklüyor. MHP yukarıdan aşağı örgütlenen aşırı hiyerarşik bir örgüt olduğu için tüm MHP önde gelenleri çözüm sürecinin gelişmesinden, bunun için atılması gereken hukuki adımlardan söz ediyor.
İlginç olan CHP saflarında yaşananlar. CHP’nin etrafını kuşatan, yıllardır CHP tabanıyla ulusalcılık-laiklik ve sekülerizm temelinde ilişkiler kuran ve karşılıklı olarak bu kitleyle etkileşen ulusalcılar, yeni çözüm sürecine net bir şekilde karşı çıkıyorlar.
Önceki barış görüşmelerinde “akıl verme” işlevini gören “demokrasi olmadan barış olmaz” fikri, Kürtlerin en temel haklarını -ya da en azından bir kısmını- alma ihtimali olan bir gelişmeye ket vurmak üzere üretilmişti. Bu fikir, bugün, “CHP’ye yönelik baskılar varken barış süreci mi olur” biçimini aldı.
Öyle değilmiş gibi yapıp çözüme karşı çıkanlar
Bu tartışmanın şöyle zararlı bir yanı var: çözüm sürecinin her bir adımında ona eşlik edecek, onunla birlikte gelişecek demokratik hamleler için güçlü bir ses çıkartmanın, tartışma yapmanın önüne geçiyor. Çünkü, çözüm üzerinde şüphe yaratan bu fikirler, en başta Kürtleri ve Kürt hareketiyle birlikte barış için mücadelenin en önemli politik mesele olduğunu düşünenlerin savunmada kalmasına neden oluyor. Ömürlerini Kürtlerin haklarını almasına karşı tartışmalarla, sosyal şoven politikaların savunulmasıyla geçirenler, Kürtlerin cumhuriyet tarihi boyunca maruz kaldığı baskıyı görmezden gelenler, özellikle CHP’ye yönelik baskının arttığı günlerde çözüm görüşmelerinin, “davayı satmakla” bir ve aynı şey olduğunu iddia ediyorlar. Hala binlerce üyesi hapiste olan bir parti, Dem, kendisini bu tartışmaların içinde buluyor.
Bu ise Kürt meselesinde dinamik ve aşırı hızlı ilerleyen sürecin demokratikleşme yönünde açacağı kapıların görülmesini zorlaştırıyor. İktidarın hemen şimdi demokratikleşme yönünde adımlar atması için sıkışıtırılmasına yönelik politikaların öne çıkartılmasını geciktiriyor. barışı savunanlar, barışı neden savunduklarını açıklamak zorunda bırakılan sosyal şovenist basınca maruz kaldıkça batıda güçlü bir barış dalgasının inşa edilmesi için adım atmak zorlaşıyor.
Özel’in yalnızlığı
Özgür Özel ise hem CHP’lilerin kahir ekseriyetinin sahip olduğu fikirlerin hem de bu partiyi sarıp sarmalayan ulusalcıların çoğundan çok daha doğru bir tutumu benimiyor. Bir ulusalcının çözüm tartışmalarına dair şüphe ekmeye çalışan sorusuna verdiği yanıt bu açıdan çok önemli:
“DEM Parti meselesine elbette eleştirel yaklaşanlar, şüpheyle yaklaşanlar olabilir. Ama ben DEM Parti’nin bugüne kadar bizimle yaptığı görüşmelerde ve topluma açık söylemlerinde bunca yıllık mücadeleleri, bunca yıllık ortaya koymuş oldukları perspektif, dile getirdikleri siyaset açısından bu yaklaşımı bir fırsat olarak görmelerini ve buna ciddi bir destek vermelerini son derece anlaşılır buluyorum. Nasıl ben tarihsel bir tutarlılık içinde bir masa olursa, demokratikleşme doğrultusunda oraya geliriz otururuz diyorsam, onlar da yıllardır söylediklerini hatta söylediklerinden ilerisini Devlet bey söylemişken, devlet sahiplenmişken, iktidar bunu taahhüt ediyorken ne yapsındı DEM Parti yani? Ama şunu da görüyorum kendileri açısından yani, ne yapsınlar? DEM Parti’nin söylediklerinin, taleplerinin karşılanacağı bir zemin vaat ediliyorsa DEM Parti ‘kardeşim biz burda yokuz’ mu diyecek? Diyemez.” (Özgür Özel, Tele1)
Kürtlere akıl veriyormuş gibi görünüp, kibirle aslında Kürtlerin nasıl mücadele etmesi gerektiğini vazedenlere karşı verilen doğru bir yanıt. Özel, bu tutumunun kendi tabanında alıcı bulması ve geniş çoğunluğun tutumuna dönüşmesi için elinden geleni yapabilirse kalıcı demokratik ve barışçıl kazanımlar elde edilemesinde kritik bir rol oynayabilir.
Kürtlerin çözüm masasından güçlü bir şekilde çıkması ve demokrasi mücadelesinin başarı kazanması için, batıda, etkin ve yığınsal barış mücadelesini inşa etmek zorundayız. Çözüm süreci hakkında şüpheler yaratanların ne barış ne demokrasi konusunda bir dertleri var.
Şenol Karakaş