Boykot ve işçi sınıfının bir parçası olarak “eğlence sektörü” çalışanları

Heyecan verici günlerden geçiyoruz. Korku duvarının yıkılışı bir kez daha gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanışından bu yana yüz binlerce insan sokaklarda. Tutuklamalara ve sabah baskınlarına rağmen insanlar sokağa çıkmaya, yüzünü sokağa dönmeye, sosyal medyada haksızlıkları duyurmaya devam ediyor. Bayram tatilinin ardından okullarına dönen öğrenciler hemen yeni boykotlar örgütlemeye başladı. Öğrencilerin tutuklu arkadaşları için vizelere girmemeyi göze alması yepyeni bir safhaya işaret ediyor. Bugün kadar geleceksizlikle sınanmış öğrenciler, geleceklerini tehlikeye atarak muazzam bir direniş sergiliyor. Eğer öğrencileri sokağa çıkaran geleceğe dönük umutsuzluksa bugünkü hareketin yarattığı temel duygunun “Kazanabiliriz” hissi olduğunu söylemek mümkün.

Şunu baştan söylemek lazım: Bugün bu kolektif ruh hâli ile ilişkilenmeyen hiçbir politik gücün var olma şansı yok. 6 Nisan boykotu sadece “tüketimden gelen gücün” kullanılması açısından önemli değildi, asıl gücü kolektif bir hareket ve bir ruh birliği yaratmasından geliyordu. Antonio Gramsci’nin siyasi parti için söylediği sözlerden ilham alacak olursak: Politik mücadele aynı zamanda örgütlü tutkudur.

İlk önce müzik için geldiler…

Günümüz toplumunda süreklileşmiş bir hâl almış olan “olağanüstü” toplumsal süreçlerin emek gücü içinde ilk vurduklarından birinin “eğlence sektörü” olarak kodlanan bar-kafe çalışanlarından müzisyenlere kadar uzanan bir skaladaki çalışanlar olduğu söylenebilir.

Pandemi dönemini hatırlayacak olursak ilk yasaklanan ve yasağı en uzun süren şey müzik oldu. Müzik iktidarın festival yasaklarıyla ilk saldırdığı alanlardan biriydi. Pandemiyse yıkıcı bir etki yarattı, müzisyenler uzun süre işsiz kaldı, bir bölümü önemli zar zor edindikleri enstrümanlarını yok pahasına satmak zorunda kaldı.

Kendi adıma belki de meseleye ilk buradan başlama sebebim, Barış Bildirisi sebebiyle işinden olmuş bir akademisyen olarak çok sınırlı da olsa müzikten para kazanmam. Yanlış anlaşılmasın, müzisyen olmak gibi bir iddiam yok ama bir süredir canlı müzik, DJ’lik gibi işlerden para kazanan birisiyim.

Bu süreçte elbette benim gibi işçi sınıfının bir parçası olan çok insanla, bar-kafe çalışanlarıyla hatta her gün dükkanını döndürmek zorunda olan, eylemcilere her daim kapısını açan, dayanışma için kolektif etkinlikler örgütleyen, kolektif örgütlenmelerin yaptıkları destekleyenlerle tanıştım ve süreklileşmiş bir boykot fikrinin şimdi bu kişilerde yarattığı endişeyi boynumun borcu olarak görüyorum.

Yaşam tarzımız boykot edilemez

Boykot bir toplumsal hareket olarak gücümüzü göstermeye yarar ama yetmez! Eğer gerçekten bir adım atacaksak bunu grevle yapmamız gerekiyor. Zaten iktidar tarafından uzun zamandır susturulmaya çalışılan müziğin, neşenin, esrikliğin dolayısıyla tarih boyunca otoriter iktidarlar tarafından yozlaşmanın, ahlaksızlaşmanın, normların dışına çıkmanın alanı olarak görülmüş alanların boykot edilmesi bize özgürlüğü değil aramızda bir kısmımızın ezilmesi sonucunu veriyor.

Hâlihazırda çoğunluğu güvencesiz çalışan, bir kısmı zaten bugün başkaldıran öğrenci gençliğin parçası olan ama mesela derslerinden dolayı sadece Çarşamba günü çalışabilen, işçi sınıfının dolaysız bir parçası olan bir kesimi geçim araçlarından yoksun kılmak hükümete nasıl bir zarar verecek?

İktidar uzun bir süredir bizimle (bizimle derken sadece sekülerlerle falan değil) bir kültür savaşı yürütmeye çalışıyor. Kendi yönetememe krizini bir takım kültürel unsurlarla çözmeye çalışıyor ve beceremiyor. LGBTİ+’lara saldırıyor mesela, sokakta yaşayan hayvanlara saldırıyor. Ama bunlarda başarılı olamıyor.

Çok sevdiğim bir grup güzel bir çağrı yaptı. Agapi Ensemble: “Boykot bir süredir en önemli eylem biçimimize dönüştü. Sokakları yeniden doldurana kadar. Boykota bütün gücümüzle sahip çıkıyoruz. Ancak boykotun konusu ve hedefi anti-demokratik yönetim ve yandaş sermayelerdir. Bizim yaşam tarzımız değil.”

Aynı grubun bas gitaristi olan arkadaşım bugün “Grev yapacaksak tamam ama onun dışında sahneye dokunmayın” dedi.

Bunun üzerine düşünmeyelim mi?

Mesele ben dahil bu direnişe katılanları değil de sistemi hedef almamalı mı?

Genel grev, genel direniş

“Tüketimden gelen güç” bir şeydir, üretimden gelen ise bambaşka!

Biz müzisyenler ve “eğlence sektörü” çalışanları böyle bir greve katılırız. Ancak bizi harcamayınız.

Biz buradayız ve varız!

Can Irmak Özinanır

son yazıları

Marksizmi ölü metinlere feda etmemek: Nisan Tezleri
Diyalog ve baskı aynı anda
Marksizm 101 - Günümüzde ulusal sorun

ilginizi çekebilir

dx575s-1c2a9223-d79a-4596-9292-414843cb6948
Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu: Tanju Özcan'ın ırkçılığı normalleştirilemez
imza
İmza kampanyası başladı: 'İsrail’e tam ambargo!'
cok-seker-armud-cinai-hiciv-1315914499
(Seçtiklerimiz) Çok Şeker Armud: Cinai hiciv