2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-4

Şüphe yaratıcılar, sosyal şovenistler ve antikapitalist alternatif

Yılın son yazısıyla seriyi bitirmeye, kaldığımız yerden, çözüm süreci tartışmalarından devam edebiliriz. 

Bu sürece sosyal şovenistler, ırkçılar, milliyetçiler cepheden karşılar ve sürekli olarak Kürt meselesinin çözümünün ele alındığı tarihi dönem hakkında şüphe yaratıyorlar.

En son CHP’nin İmralı heyetine katılmamış olması, “Bu işlerin çözüm yeri meclistir” diyerek kaçak güreşmesi, geniş kamuoyunun nezdinde şüphelerin derinleşmesine neden oldu. O yüzden, çözüm sürecinin, mücadelenin müzakere alanında sürmesi anlamına geldiğini, çözüm sürecine karşı olanların esas olarak Kürt halkının kazanımlarına karşı olduğunu anlatmak ve ırkçılar ve milliyetçilerle, Kürtlerin kendi bağımsız siyasi iradeleri yokmuş gibi tepeden ve kibirli bir şekilde soruna ve Kürt halkına yaklaşanlarla sert bir şekilde tartışıyoruz. Ama bunu, iktidarın çözüm sürecini rölantide götürme arzusunu eleştirmeden ve sürece dair şüphelerin temel nedeninin iktidarın yavaş hareket etmesi olduğunu anlatmadan yapmamak gerekiyor. 2025, çözüm sürecinde oluşan her bir şüphenin temel sorumlusunun AKP olduğunu gösteren sayısız örnekle dolu. En çarpıcısı İmralı heyetine AKP’den giden Hüseyin Yayman’ın, gitmiş olmasına rağmen gitmedim demiş olması. Bu sadece Hüseyin Yayman’a ait bir gariplik değil. İktidarın sürece yaklaşımındaki tuhaflığın bir göstergesi.

Elbette, çözüm sürecinin kamuoyunda gümbür gümbür savunulmasının önüne engel koyan şüphelerin tohumları iktidar tarafından atılıyor. Fakat silahların susması, siyasetin ve diyaloğun devreye girmiş olması, Türkiye’de tüm ezilenler ve tüm emekçiler açısından çok önemlidir. Bu tartışmayı yapmak ve kazanmak şu nedenle çok önemli: müzakere sürecinin Kürtler lehine, Kürtlerin en temel haklarının garanti altına alınacağı bir süreçle tamamlanması yönündeki basınç ve batıdan bu yönde bir kitlesel sesin ve mücadelenin yükselmesi bu tartışmayı sürdürüp yol almakla mümkün. Çözüm süreci başladığından beri, “çatışma çözümü” adı verilen gelişmelerin mutlaka ama mutlaka iktidarda sol, sosyal demokrat ve barışçıl partiler olduğunda yaşanacağını beklememek lazım. “Demokrasi olmadan barış olmaz” diyenlere karşı, demokrasiyle barış arasında diyalektik bir ilişki olduğunu, karşılıklı etkileşim içerisinde olduğunu, bu iki öğenin birisinin diğerine ertelenemeyeceğini savunmak, 2013-2015 çözüm süreci deneyiminden çıkarttığımız çok önemli bir ders.

Demokrasi ve özgürlükler için mücadeleyle barış mücadelesinin birliği

Muhtemelen bu yıl en sık tekrarladığımız cümlelerin başında geleni şudur: Ne demokrasi barış sürecinin nihayetlenmesine kadar ertelenebilir ne de barış süreci için çözüm ve diyalog adına tam çaplı bir demokrasinin gelişmesi beklenebilir. Hem demokrasi için hem barış için aynı anda mücadele etmek, otoriterleşmeye karşı mücadele ile Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmek çok önemlidir. Otoriter şok dalgalarını kitlesel bir direnç örgütleme çabasını Kürtlerin en temel haklarını kazanma çabasıyla birleştirmek bir zorunluluk. 

Bu, batıda işçi sınıfının tüm sorunları etrafında, 2024’te giderek büyüyen işçi eylemlerinin daha yaygın hale gelmesi için, iş ve ekmek mücadelesinin temel hakları kazanma mücadelesine bağlanması için çaba göstermek demektir. 

Bu, aynı zamanda son iki yılda özellikle LGBTİ+’lara yönelik yoğunlaşan ideolojik ve politik saldırılara aralıksız bir şekilde karşı çıkmak, hayvanlara yönelik katliam girişimlerine ve yasalarına karşı sürekli mücadele etmek demektir.

Kadın özgürlüğünü, çocukların hakları için mücadeleyi, yargı alanındaki tüm baskıcı uygulamalara ve adaletsizliklere karşı çabaları, liyakatsizliğe karşı direnişleri büyütmek, yaygın hale getirmek ve bütün bu mücadeleleri işçi sınıfının doğrudan sınıf mücadelesinin öğeleri olarak ele almak, sınıf mücadelesinin onsuz olunmaz talepleri haline getirmek ve birleştirmek çok önemlidir. Bunu yapmak hem çözüm sürecinde Kürtlerin elini güçlendirecektir hem de demokratik alanın genişlemesini sağlayarak çözüm sürecinin Kürtler ve emekçiler lehine daha elverişli koşullarda ilerlemesi için ön açıcı olacaktır. Otoriterleşme geriletildiği, otoriterleşmenin şok dalgaları durdurulduğu oranda çözüm süreci de daha ferah, güvenli ve şüphe tohumları ortadan kalkmış bir şekilde ilerleyecektir. 19-29 Mart arasında İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra açığa çıkan eylem dalgasının ve bu dalgaya ilham veren öğrenci eylemlerinin genel mücadeleye kattığı ivmeyi bir kez daha hatırlamamız gerekiyor. 

Bu ivmenin arkasında yeni çözüm sürecinin oluşturduğu politik iklim var. Sokağa çıkan aktivistler, terörle iltisaklı olmakla suçlanamayacağı ve silahların ve bombaların gölgesi ortadan kalktığında, tıpkı ilk çözüm sürecinde Gezi eylemlerinde olduğu gibi kitle eylemleri  yaygın, hızlı ve beklenmedik bir şekilde kararlılıkla örgütleniyor. 

Çözüm sürecinin neden ağır aksak ve Kürtlerin masada yalnız bırakılarak ilerlediğini Mamdani’nin seçim zaferini sağlayan aşağıdan net bir kampanyanın ve alternatifin Türkiye’de örülememiş olması olduğunu söyleyebiliriz. Leyla Zana’ya bir stadyum dolusu ırkçı küfürü boca edenlere karşı kılı kıpırdamayan ama İmralı tezlerini keskin bir şekilde eleştirmek için varını yoğunu ortaya koyanlar, solcu değildir, ulusalcı solcudur ve bu gibilerin New York seçim zaferinden öğrenmesi gereken sayısız deneneyim vardır.

Mamdani’nin başarısı tüm dünyada gerçekçi bir sosyal tabanı olan, kitlesel ve sağa karşı net sol taleplerle mücadelenin ne kadar geniş kitlelerle buluşabileceğini göstermesi ve bu perspektifle örülecek birleşik hareketlerin kazanma şansının ne kadar yüksek olduğunu göstermesi açısından da çok önemli bir zaferdi. Doğrudan iklim krizine karşı, savaşlara karşı, işçi hakları için, LGBTİ+’ların hakları için verilen mücadelelerin, sokaklarda Gazze direnişini destekleyen Filistin halkıyla hemhal olan siyasal mücadelelere dönüştüğü yerlerde, bu eylemlerin sokağın sesinin sandığa taşınmasında da kritik bir rol oynadığı görülüyor.

Hareket içinde kitlesel Marksist çekirdeğin inşası

Çoklu krizlerle belirlenen dünya ölçekli gelişmelerin dinamikleri tarafından şekillendirilen altı çizilmeye çalışılan bu eğilimler kitlesel sol alternatifler içerisinde çok uzun zamandan beri sol reformist eğilimlerin güçlü olduğu zeminler aynı zamanda. Bu hareketler, özellikle, bir başarı ya da seçim zaferi kazandıklarında, bir yerde iktidara geldiklerinde yetersizliklerini, sınırlarını ve uzlaşmaya yönelik engelleyemedikleri eğilimlerini çok hızlı bir şekilde sergiliyorlar. Sol reformist güçlerin hızla hareketi sağa yöneltmeye çalışması, uzlaşmacılıktan duyulan genel bir bıkkınlık ve aktivistlerin yaşadığı karamsarlıkla sonuçlanıyor. Bu neden Marksist bir alternatifin inşasının önemli olduğunu gösteriyor: Sol reformistlerle birleşik hareket içerisinde, seçim kampanyalarında ya da birleşik mücadelelerin örüldüğü her hangi bir zeminde omuz omuza yürürken, dünyanın her yerinde bu sağa meyledişe, uzlaşmacılığa, arka kapıdan bankalarla, sermaye gruplarıyla, devletin çeşitli kesimleriyle yapılan pazarlıklara karşı aktivistlerin en önünde duranları birleştirmeyi hedefleyen bir antikapitalist sol çekirdeğin kitleselleşmesi kritik bir öneme sahip.

Türkiye’de 2025 yılında verdiğimiz mücadelede, hareketler ve kampanyalar içerisinde yapmaya çalıştığımız bu. Dünyada, bu aralar özellikle İngiltere’de Yours Party saflarında görüldüğü gibi daha sağcı reformistler, bu birleşik mücadele içerisinde devrimcilerin bir blok olarak durmasından, devrimci faaliyet için gösterilen ısrardan, istikrardan ve Marksist fikirler ve politikalar etrafında bir öncü işçiler ve aktivistler ağı oluşturmasından her zaman olduğu gibi rahatsız oluyorlar. Bu nedenle tüm dünyada krizler ve soykırım girişimlerinin anaforunda insanların yaşadığı baş dönmesine verilecek yanıt, birleşik mücadeleler içerisinde sol reformistlerle ilerlerken, aynı zamanda bu hareketin içinde ve odağında antikapitalist bir sol çekirdeğin, bir aktivistler bloğunun, kitleselleşmesi için mücadele etmektir. 

Kapitalizmin çoklu krizlerine mücadelenin tüm çeşitliliği içinde yanıt vermek bir zorunluluk. Hayvan katliamlarına karşı direnişi büyütmek zorundayız. LGBTİ+’ların düşmanlaştırılmasına karşı barikat örmeliyiz. Kadın cinayetleri durdurulmak zorunda. İklim krizi de öyle. COP31 zirvesinde egemen sınıfların ve fosil yakıtçıların burnundan getirmek zorundayız. Göçmenlere yönelik ırkçılığa karı aralıksız ses çıkartmamız bir zorunluluk. 

Elbette Gazze’de süren soykırımın hesabını soracak küresel intifadanın aktif bir parçası olmak çok önemli. Barışı kazanmak için mücadelenin kitleselleşmesi kritik bir görev olarak duruyor. Otoriterleşmenin tüm tezahürlerine karşı direnişin en önünde yer almak da öyle. Ama tüm bu mücadeleler, bir temel mücadele alanının içinde inşa edilmeli. İşçi sınıfının her gün süren mücadeleleri içinde, öncü işçilerin arasında, işçi örgütleri içerisinde Marksist bir çekirdeğin inşası çok zor bir görevdir ama asli görevdir. Sosyalizm mücadelesinin, siyasal demokrasinin sınırlarını geliştirmenin hiçbir kestirme yolu yoktur. Özgürlük, tüm ezilenlerin taleplerini kendi öz talebi olarak gören işçilerin eylemindedir. Bu eylem, aynı zamanda hem tüm yeni türden birleşik cephe girişimlerinin, sayısız platformun kendi temel sorunları etrafında mücadele eden aktivistlerce inşa edilmiş olan zeminlerin yan yana gelmesi açısından zamk görevi görebilir hem de bu mücadelelere genişlik, kararlılık, kapsayıcılık katar. Daha da önemlisi ancak bu mücadeleler içinde sahici bir antikapitalist alternatif inşa edilebilir ve seçim vakti geldiğinde “bizden kaç kişi ve kim vekil olacak” saçma trafiği yerine egemen sınıfların kalelerinde gedikler açmak için nasıl bir aşağıdan kampanyayı örgütleyebilirsek sandıklarda elde edilecek zaferleri mümkün kılabiliriz sorusuna verilecek gerçekçi yanıtları şekillendirebiliriz.  

son yazıları

2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-3
2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-2
2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-1

ilginizi çekebilir

WhatsApp Image 2025-12-30 at 15.25
Asya Gökalp: ‘Bu haksızlığa boyun eğecek biri değilim’
sarachane-1160x680
2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-3
2D9A9568-2-1024x683
2025 kültür-sanat alanından akılda kalanlar