Bu yılın başından bu yana Vestel’de yaşanan işten çıkarmalar, bir anda gerçekleşmiş değil; fabrikada üretimin omurgasını oluşturan birimlere adım adım yayılan sistematik bir tasfiye planı olarak karşımıza çıkıyor. Bu tablo sadece Vestel’e özgü değil; sermayenin kriz dönemlerinde başvurduğu klasik yöntemin güncel bir örneği.
Süreç yılın ilk aylarında elektronik montaj biriminde başladı. Bu bölümde televizyon ve dijital cihazların ana gövdelerinin birleştirildiği üretim hatları, işçi yoğunluğunun en yüksek olduğu yerlerden biriydi. Çıkışlar da tam burada başladı. Yönetim, “normalleşen talep” bahanesiyle ilk grubu elektronik biriminden göndererek kıyımın başlangıç hamlesini yaptı.
Dalga dalga işten çıkartmalar
Ardından sıra TV panel ve modül hattına geldi. Yıllardır yüksek tempoyla çalışan bu bölüm, şirketin en rekabetçi üretim alanı olarak sunulurdu. Fakat tam da bu nedenle, sermaye kriz baskısı hissettiğinde ilk gözden çıkardığı yerlerden biri oldu. Panel hattındaki vardiyalar seyreltilirken, işten çıkarmalar da dalga dalga büyüdü.
Bunu, yıl ortasına doğru beyaz eşya montaj bölümü izledi. Buzdolabı ve çamaşır makinesi hatlarında çalışan işçiler, üretimin yavaşlatıldığı söylentileriyle aylarca baskı altında tutuldu. Birçok işçiye “bölüm değişikliği” dayatıldı; kabul etmeyenler ya da yeni tempoya yetişemediği düşünülenler çıkış listelerine eklendi. Böylece kıyım elektronik biriminden beyaz eşyaya doğru genişleyerek devam etti.
İşçileri tasfiye etme operasyonu
Daha sonra operasyonun kapsamı lojistik ve depolama birimlerine taşındı. Taşıma, stoklama ve ürün sevkiyatı gibi temel süreçleri yürüten bu alanlar, üretim düştüğünde ilk “tasarruf kalemi” ilan edildi. Buradaki işçiler yıllardır fazla mesaiyle ayakta duran bir sistemin parçasıydı. Fakat sermaye krize girince “fazlalık personel”e dönüştürüldüler.
Son aşamada ise sıra fabrika bünyesindeki teknik destek, kalite kontrol ve idari destek işçilerine geldi. Yılın başından bugüne kadar 6 bin işçinin işten çıkarıldığı söyleniyor. Yani süreç artık yalnızca üretim hattının değil, fabrikanın bütününü ayakta tutan emekçilerin hedeflendiği bir noktaya vardı. Kapitalizm her şeyi kâr oranına göre değerlendirir ve en kritik emek bile gerektiğinde feda edilir.
Bu birim birim yayılan kıyımın gösterdiği tek gerçek var:
Sermaye kendi krizini derinleştirdikçe, fatura önce üretimin çekirdeğinde çalışanlara, sonra fabrikanın tümüne kesiliyor.
Patronların “normali”ne karşı birleşik direniş
Vestel’de yaşananlar, işçi sınıfına dayatılan yeni “normal”in ne olduğunu açıkça gösteriyor. Üretim alanları küçültülüyor, bantlar yavaşlatılıyor, vardiyalar seyreltiliyor; fakat tüm bunların bedeli yine işçilere ödetiliyor. Yönetim her açıklamasında teknik terimler kullanıyor, ama gerçek çok yalın:
Kapitalizm, kâr oranları düşünce emekten tasarruf ederek ayakta kalmaya çalışıyor.
Vestel işçileri bugün hâlâ bir yol ayrımında duruyor.
Ya bu saldırı dalga dalga büyüyecek ya da işçilerin birimlerden başlayarak kuracağı birleşik bir hat bu saldırıyı durduracak.
Bu nedenle Vestel’deki kıyım yalnızca bir fabrikanın değil, Türkiye işçi sınıfının bugününü ve yarınını doğrudan ilgilendiriyor.
Recep Aykın