Sudan’da devrim, karşıdevrim ve emperyalizm

Sudan krizi bize tarihte nadir görülen aşağıdan-yukarıya örgütlenmeyi ve hayatın her adımında bu örgütlenmeye ihtiyacı göz önüne seriyor.

Yağma ve katliamlarla bezenmiş Sudan tarihinde yeni bir sayfa, Darfur eyaletinin merkezi El-Faşir’de uydular tarafından yakalanmış kanlı kum resimleri ile açılırken, Sudan’ın ve bölgenin tarihindeki derin fay hatlarının, bölgesel ve küresel egemenlerin bu fay hatlarının oluşumunda oynadığı rollerin anlamak için, Sudan’ın nasıl bir ülke olduğuna ve bölge tarihine değinmek gereklidir.

Uzak tarih

Sudan, Nil vadisi üzerinden konumlanmış Hartum merkezinden yönetilen bir ülkedir. Antik tarihte medeniyetin, tarımın ve demir işlemeciliğinin ilk gözlendiği yerlerden biri olan Nil Vadisi’nin güneyinde, Kuşiteler veya Kuş Krallığı olarak bilinen Nubyeli toplumlarca oluşturulmuş siyasal yapıdan sonra, ilk kez Nil Vadisi’nin güneyinde ortaya çıkmış bir jeopolitik yapıdır. Kısaca özetlenirse, Afrika’nın genel olarak kuruması, ağır demir endüstrisi tarafından yok olan ormanlar ve aşırı otlatma gibi nedenlerle verimliliğini kaybeden Güney Nil Vadisi’nin; Üçüncü Yüzyıl Krizi olarak bilinen Roma İmparatorluğunun çöküşü ve sonra İslami Halifeliklerin ortaya çıkmasıyla ticari kabiliyetlerini kaybetmiş bir entitedir. Eski tarihinden geriye sadece Nil Vadisi üzerinde altın için yağmalanmış piramit ve şehir kalıntıları kalmıştır. 1500’lerde Osmanlıya yarı bağımlı Func Sultanlığı tarafından Sennar kentinden yönetilse de, dağınık ve çoğunlukla hayvancılıkla uğraşan kabileler üzerinde uzunca bir süre merkezi otorite olmamıştır.

Tarihin cilvesi olarak Osmanlı’nın değerlendirdiği yerler Sultanlığın limanlarıdır. 19. yüzyılda Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’a tam olarak hakim olması ve fiilen bağımsız Mısır Hidivliği’nin temellerini atmasının bir yan hikayesi olarak, Mehmet Ali Paşa’ya bağlı savaşçıların bölgedeki Memlüklüler’i bastırmak için Func Sultanlığına kovalaması ile başlar Hartum’un hikayesi. Mısır yönetimindeki Sudan’da derin bir sömürü ekonomisinin de temelleri atılır ve burası bölgedeki köle ticaretinin merkezi olur. Uzunca zamandan sonra Yukarı Nil ve güneyinde ilk kez merkezi bir yönetim hakim olur.

Tabii günümüzde Sudan olarak bildiğimiz topraklar birden fazla siyasal yapı ve kabilenin bulunduğu jeopolitik parçalar halindedir; Darfur Sultanlığı ilerleyen yıllarda Mısır-İngiliz sömürge arayışının sonucu olarak Hartum’a bağlanacaktır. Derinleşen sömürü ve ağırlaşan şartlar, 1881’de Mısır’ın yönetimini dini anlamda zayıf bulan Mehdi İsyanı’nın ve sonrasında kolonici güçler ile Mehdiciler arasında Mehdi Savaşı’nın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sudan, nüfusunun önemli bir bölümünü kaybetmiştir. İsyan eninde sonunda bastırılmış ve 1956’ya kadar Sudan’ın doğrudan İngiliz egemenliğine girmesiyle sonuçlanmıştır.

Bağımsızlık

İngilizler, Mısır’dan fiilen 1936’da çekildiklerinde, Sudan’daki varlıklarını devam ettirmişlerdir ve bu Mısır’da rahatsızlığa neden olmuştur. Zira Sudan, İngiliz yönetimindeki Mısır’a bağlıdır ve Kahire’de 1952’de Nasır’ın iktidara gelmesine kadar Sudan’ın, yeni bağımsız olmuş Mısır’a devredilmesi gerektiği üzerinde bir tartışma yapılır. Nasır hükümeti Sudan üzerindeki haklardan vazgeçecek ve bu gelişme Sudan’ın bağımsızlığına ön ayak olacaktır. Mısır ve İngiltere arasında imzalanan antlaşma ile Sudan 1 Ocak 1956’da resmen bağımsız olur.

Yakın Tarih

1969 yılında Cafer Numeyri önderliğinde, bölge ülkelerine benzer şekilde gerçekleşen bir darbe ile komünist şiarlı pan-arabist askeri diktatörlük kurulur. Bunun ardından yine bölge ülkelerinden çok farklı olmayacak şekilde ülke ekonomisi, toplumun üretime geniş çaplı katılmasını destekleyecek şekilde değil, maden çıkarımı ve ekolojik istismar üzerinden sürdürülecektir. Zaten Sudan’ın bağımsızlığı öncesi var olan Hartum kaynaklı sömürü düzenini devam ettirilecek ve Hartum yönetimine özerk Güney Sudan’ın güvensizliği artacaktır. Kaddafi’nin de desteklediği Ulusal Cephe, başarısız bir darbe girişiminde bulunarak Hartum’u bir süreliğine ele geçirdi. Cafer Numeyri hükümeti, islami muhalefetin körüklediği ateşi söndürmek için İslami muhalefetin Hasan el-Turabi önderliğindeki kesimi ile ortaklığa girişti, ordunun ve bürokrasinin islamcı kimliği öne çıkarıldı ve azınlıkların hareket alanı daraltıldı. Çoğunlukla animist ve Hristiyan olan Güney Sudan’ın özerkliği feshedildi.

İslami siyasal dönüşüm beklenen verimliliği sağlayamamış, ordu ve bürokrasi dahil toplumun birçok bölümü tarafından sahiplenilmemiştir. Numeyri indirilene kadar Sudan’ın ekonomisi çok sancılar çekecektir. 1985’de sivil itaatsizlik sonucu darbe ile Mehdici, Sadık el-Mehdi’ye yerini devredecek; 1989’da ise, Müslüman Kardeşler’in el-Turabi’nin desteği ile iktidara gelen Ömer el-Beşir, 2019’a kadar Sudan’ı yönetecektir.

Güney Sudan

Özerkliğin feshedilmesi ve şeriatın ilanı ile, zaten Hartum tarafından kaynakları uluslararası piyasa tarafından sömürtürülen Güney Sudan’da bağımsızlık hareketleri alevlenecektir. Güney Sudan’a Amerikan desteği ile de bu çatışma 2011’de resmen Güney Sudan’ın bağımsızlık referandumu ile sona erecektir. Güney Sudan bağımsızlık hareketlerine karşı güçlü bir hat yaratmak için el-Beşir hükümeti Cancavid bedevilerini silahlandırmış ve kendi rejiminin paramiliter uzantısı ve pretoryen muhafızı olarak kullanmıştır.

Darfur

Arap olmayan Darfur halkı 2000’lerin başından beri Hartum hükümeti tarafından sistematik etnik temizliğin hedefi olmaktadır, bunun ise ana silahı Cancavid çeteleridir. BM tahminlerine göre sadece 2013’e kadar 300.000 sivil hayatını kaybetmiştir. (1)

El-Beşir’in devrilmesi ve günümüz

Geniş geçim krizi ve hükümetin kanlı baskıları ile alevlenen sivil itaatsizlik sonucunda, 2013’de Direniş Komiteleri oluşmaya başladı, 2018 isyanlarına kadar bu komiteler derinleşecek ve kendi seçimlerini yapacak seviyeye geldi. 2018-2019’daki kitlesel itaatsizlik hareketinde bu komiteler, sendikalar ile ortaklaşa Özgürlük ve Değişim Güçleri koalisyonunu kuracak ve el-Beşir’in görevinden alınmasını isteyeceklerdir. Derinleşen sivil itaatsizlik ve kanlı baskılar sonucunda el-Beşir askeri darbe ile görevinden uzaklaştırılacaktır. Birleşmiş Milletler’in müdahalesi ile askeri yönetim ve Özgürlük ve Değişim Güçleri arasında uzlaşmaya varılıp Geçiş Hükümet kurulacaktır. Ekonomik sorunlar ve askeri yönetimin ekonomik ve bürokratik kaynakları bırakma konusundaki tereddütleri sonucunda askerle güç paylaşımında bulunan Geçiş Hükümeti’nin sivil ayağı darbe ile görevinden uzaklaştırılacak, tekrar getirilecek ve bazı kaynaklara göre askeri otoritenin sınırlarını geçmesini engelleyemediği için, istifa edecek ve geriye sadece askeri bir rejim bırakacaktır. (2)

RSF, paralı askerlik ve iki askeri otorite: Sivil devletin yok oluşu

Numeyri ve Kaddafi zamanına dayanan paramiliter oluşumlar, 2000’lerin sonuna gelindiğinde çoktan bir endüstriye dönüşmüştür. El-Beşir, günümüzde halen sonuçlanmamış olan Yemen İç Savaşı’nda müttefiki olan Suudilerin istediği şekilde bölgeye şekil vermek için hem milisleri hem Sudan Silahlı Kuvvetleri görevlilerini Yemen’de görevlendirmiştir.

Sudan krizini yönetmek için BM önderliğinde kurulan güç paylaşımında, Sudan’dan gelecek potansiyel mültecilerin durdurulması işi artık Hızlı Destek Güçleri (RSF) şemsiyesi altındaki Cancavid savaşçılara verilecektir, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi bölgesel egemenler tarafından İngiliz silah sanayine sermaye transferi için kullanılacaktır.

İnsani yardım gibi meselelere ayrılmış fonlar ile RSF, BAE üzerinden silahlanacaktır. Böylece sömürü ekonomisi çarkı, savaş lordu, finans sağlayıcı, silah sağlayıcı ve kaynak dörtlemesi ile kapalı bir devre oluşturacaktır. Kaynakların iki otonom askeri otorite, Sudan Silahlı Güçleri (SAF) ve RSF tarafından paylaştırılamaması sonucu yeniden iç savaş patlak verecek ve bunun sonucunda Sudan’ın başkenti yakın tarihinde ilk kez kan gölüne dönecektir. Sonraki süreçte, devletten geriye kalan entitelerin sivil ihtiyaçları yerine getirme kabiliyetleri tükenmiş ve Direniş Komitelerine bağlı Olağanüstü Komiteler üzerinden ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu sırada kaynakların çoğunu iki askeri otorite kontrol etmektedir ve halk yağmalayacak şey bile bulamamaktadır. Darfur gibi zaten soykırım politikaları ile cebelleşen bölgelerde insani krizin derinliği uydu fotoğraflarındaki kan gölleriyle göz önüne serilmektedir.

Sömürü ekonomisi, hayatta kalmak, devrim ve savaş

Sudan krizi bize tarihte nadir görülen aşağıdan-yukarıya örgütlenmeyi ve hayatın her adımında bu örgütlenmeye ihtiyacı göz önüne seriyor. El-Beşir’i indiren ve krizlerde kitlelerin hayata tutunmasını sağlayan mahalle seviyesindeki örgütlülükler, devlete sivil halkın fiilen ihtiyacı kalmadığını göstermiştir. Burda da çok önemli bir soru ortaya çıkıyor, direniş komitelerinin örgütlenmesi ile başlayan kolektivist hareketler neden sömürü düzeninin koruyucusu olan şiddet tekeline sahip askeri yapıyı yerinden edemedi?

Küresel piyasaya ve egemenlere, sömürge ilişkileri ile bağlı olan ve ekonomik üretimin toplum arasında paylaştırılmadığı, ekolojik yıkım üzerinden değer üretilen topluluklarda gözlemlenen ve Orta Doğu ve Afrika’nın birçok bölgesinde tanık olduğumuz bir fenomen bu. Üretim çarklarından uzaklaştırılan toplum ile çoğunluğu kaynak, maden çıkarımı olan üretim çarklarını kontrol eden entitelerin çatışması bu. İş yoktur, işçi yoktur; şiddet kullanarak ekolojik kaynağın yağmalanması vardır. Ekonomi kendi içinde fazlalık üretemez, yabancı likidite için kaynaklar satılır, likidite de silahına en sıkı sarılanın cebine kalır. Yağmalamak kolaydır, fazlalık üretebilme kabiliyeti olan ekonomi inşa etmek zordur.

Kaynak talan ekonomisi tek başına sömürge dinamikleri yaratmaktadır. Sivil örgütler hem kaynaklardan, hem şiddet kabiliyetinden uzaklaştırılır, sömürge ekonomisi derinleştikçe, sivil toplumun uzaklığı da artar. Bu konjonktürde incelenmeli Sudan Devrimi’nin başarısızlığı. Savaş durumu nedeni ile de silahın meşruiyeti artar, çatışma bahanesi ile kaynak talanı hızlanır ve kaynaklar daha da ucuza satılır uluslararası piyasaya; savaş devrimi imkansız kılar; bir tarafın diğerini tamamıyla alt edip normalleşmesi kabul edilebilir hale gelir.

Devrimci vizyon neden inşa edilemedi sorusunun cevabı, Sudan’ın ekonomisinin küresel açıdan açık bir ekosistem olması gerçeğini masaya yatırmayı gerektiriyor, kapitalizmin yarattığı çelişkiler proletaryanın potansiyel enerjisini maksimize etse de, bu yerel olarak geçerli olmak zorunda değil, sömürge dinamikleri derinleştikçe sosyalist hareketlilik yavaşlıyor.

Kendi inşa etmediği tanklarla, kendisinin içini doldurmadığı silahlarla proleterler yerel olarak baş edemez. Bu enternasyonal solun önemine özellikle sömürge dinamiklerinin coğrafik sınırlar çerçevesinde işletildiği günümüz konjonktüründe dikkat çekmelidir. Sudan’daki her soykırım ve her iç savaş, Türkiye, BAE, Suudi Arabistan, Mısır gibi bölgesel hegemonların ve küresel hegemonların derin piyasa ilişkilerinin sonucudur. Sudan ekonomisi bu ülkelerin ekonomilerinden ve üretim çarklarından bağımsız ele alınamaz.

Sömürge idaresi olarak kurulmuş bir devletin, şiddet üzerinden kendine rıza üretmesi; Avrupa koloniciliğinin görevini üstlenmesi ile yerel hegemonlar Sudan’daki krizin direkt sorumlusudur. İstismarcı devletlerin sınırları içinde yaşayan sosyalistler bu sorumluluğu üstlerine almakla yükümlüdür. Sudan’da hiçbir devrim halkın saraylara el koymasıyla bitmemiştir, darbelerle sonlanmıştır; sömürge yönetiminin reform maskesi altında devam ettirilmesi ve fakirliğin, soykırımların daha da normalleşmesi ile sonuçlanmıştır. Kendi üretim çarkları dışından silahlandırılan otoritelerin yerinden edilmesi, silahlı kesimin devrimci özne olması haricinde mümkün değildir. Sudan’daki halkın mücadelesi her bir sosyalist tarafından sahiplenilmek zorundadır. Sudan halkının yaşam mücadelesi hepimizin sorumluluğudur.

Eris Keçi

1. https://news.un.org/en/audio/2013/07/581262

2. https://edition.cnn.com/2022/01/03/africa/sudan-pm-resignation-details-intl

son yazıları

Almanya'nın ekonomik çöküşü: Şirket iflasları ve AfD'nin yükselişi
Aktivist Fedakâr Özdemir ile engelli haklarını konuştuk: "Solun sağlamcılık anlayışından uzaklaşması gerekiyor"
İstanbul Sosyalist Tartışma 5-6 Aralık'ta!

ilginizi çekebilir

Germanys-economic-crisis-2024-1024x648
Almanya'nın ekonomik çöküşü: Şirket iflasları ve AfD'nin yükselişi
photo_5882199291357498373_y
Aktivist Fedakâr Özdemir ile engelli haklarını konuştuk: "Solun sağlamcılık anlayışından uzaklaşması gerekiyor"
log
İstanbul Sosyalist Tartışma 5-6 Aralık'ta!