Ezilenlerin mücadelesinde yeni bir umut ışığı: Barış süreci

28 Ağustos’ta “Sağlık Raporları Usul ve Esaslar Hakkında Yönerge”de yapılan bazı düzenlemelerin hastane başhekimliklerine tebliğ eden bir yazı, ortalığı fena halde karıştırdı.

Bunun sebebi, yazıda sağlık kurulu rapor veriliş nedenleri arasına “cinsiyet değişimi” seçeneğinin de eklenmiş olmasıydı. Bu ibareyi okuyan troller, halkı galeyana getirmek için 18 yaşını doldurmuş, evli olmayan her vatandaşın cinsiyet değiştirebileceğine dair transfobik çığlıklar atmaya başladılar.

Haberin yayılması ve AKP+MHP iktidarına getirilen transfobik yorumların artması üzerine, Sağlık Bakanlığı konuyla ilgili bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Bakanlık, trollerin iddia ettiği gibi cinsiyet “değiştirme”nin kolaylaştırılmadığına yemin billah ediyor, aksine, cinsiyet uyum süreçlerine girmenin daha da zorlaştırıldığını ilan ediyordu. Yapılan açıklamaya göre önceden üç hekim tarafından düzenlenebilen raporlar artık yedi uzman hekimin yer aldığı tam teşekküllü kurul tarafından hazırlanabilecek ve bu kurul Genel Cerrahi, Psikiyatri, Endokrinoloji, Üroloji, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Plastik Cerrahi, Tıbbi Genetik uzmanlarından oluşacaktı. Raporda “diğer” seçeneği yerine “cinsiyet değişimi” seçeneğinin getirilmiş olması ise mevzuata aykırı uygulamaların önüne geçmek, yani, yapılan uyum süreci başvurularını gözden kaçırmamak ve gerekli müdahaleleri zamanında yapabilmekti.

Bakanlığın “cinsiyet değiştirme” sürecinin kolaylaştırılması bir yana dursun, zorlaştırıldığına dair açıklaması herkesin, belki kendilerinin de cinsiyetinin değiştirileceğine dair korku yaşayan insanların gönlüne su serpip serpmediğini bilmiyoruz. Ancak bu tür irrasyonel korkuların hem iktidar hem de iktidarı ne şekilde olursa olsun karalamak isteyen “muhalifler” tarafından yayıldığını biliyoruz. Bu, sosyoekonomik krizlerin derinleştiği, otoriterleşmenin ve baskının arttığı dönemlerde ortaya daha yoğun bir şekilde çıkan bir fenomen. Özellikle emeğini satarak geçinen insanların ekonomik zorluklarla boğuştuğu, gelecek kaygısına kapıldığı, geleceği bir yana bırakalım, yarın kaygısına kapıldığı dönemlerde eleştiri oklarının kendilerine çevrilmesini isteyen iktidarlar tarafından bu kaygılar körüklenip duruyor: “Çocuklarımızı cinsiyetsizleştiriyorlar!”, “Ailemizi yıkacaklar!”, “Bunlar yabancıların maşası!”, Cinsiyetimizi değiştirecekler!”, yani: “LGBTİ+’lar sizin düşmanınız!”

Ne yazık ki nasıl hayatta kalacağız korkularının tavan yaptığı ve bir suçlu arandığı dönemlerde, bu örnekte de görüldüğü üzere bu irrasyonel kaygılar – hem de hatırı sayılır miktarda – alıcı bulabiliyor. Ana akım medyanın neredeyse tamamının iktidarın denetiminde olduğu, LGBTİ+’lara yönelik baskıların alabildiğine arttığı, uyum süreçlerinin neerdeyse imkânsız hale getirildiği bu günlerde, bu, kuşkusuz kolay bir süreç deği. Ancak önümüzde bir fırsat da var.

Bir süredir Kürt sorunu bağlamında bir “çözüm” ya da “barış” süreci yürütülüyor. Bu sürece dair çeşitli kaygıların da var olduğu, yetersiz ilerlediği, kapsayıcı olmadığına, buradan gerçek bir barışın sağlanamayacağına dair yükselen sesler de var. Bu seslerin haklılık payı olduğunu söyleyebiliriz; gerçek bir barışın, toplumsal bir barışın sağlanması için başta kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, mülteciler, yani toplumun ezilen bütün kesimlerinin dahil edildiği kapsayıcı bir sürecin işletilmesi bir zorunluluk. Bu, yeni bir mücadele dönemine işaret ediyor. Sayılan bütün bu kesimlerin bir araya gelerek vereceği ortak bir mücadele, sadece silahların susmasıyla sınırlı kalmayan, toplumsal barışın da tesis edileceği daha güzel bir dünyanın önünü açabilir.

Bundan ötürü barış çabalarına destek vermek, her alanda bunun için örgütlenmek, ezilenlerin arasındaki ittifakları güçlendirmek, yeni ittifaklar kurmak, hayatın her alanında ayrımcılığa, ötekileştirmeye ve nefrete karşı gerçekleri dile getirerek mücadele etmek, her zamankinden de hayati bir önem taşıyor. Umutsuzluk ve karamsarlık; yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur. Bizim bunları bir kenara bırakıp daha fazla ve daha iyi örgütlenmemiz gerekir, çünkü önümüzde kazanacağımız koca bir dünya var.

son yazıları

Onur Ayında birleşik mücadeleyi yükseltelim!
1915: İşçi sınıfı ve yüzleşme
LGBTİ+ karşıtı yasa taslağı, ikili cinsiyet rejimini norm haline getiriyor ​

ilginizi çekebilir

Progress-Pride-flag
Antalya 11. Onur Haftası başlıyor!
chp-istanbul-il-baskanligi-ablukada-nobet-suruyor-1
CHP’ye kayyım tartışmaları: Anayasaya aykırı, hayır!
dsip gorsel
DSİP: CHP'ye kayyım atayamazsınız, yargı-polis baskısına son