Vardık, varız, varolacağız! LGBTİ+ özgürlüğü için mücadeleye!

Daha güzel yarınlar, bize altın tepside sunulmayacak, ancak mücadele ile kazanılabilir.

28 Haziran 1969’da New York’ta bulunan Greenwich Village semtindeki Stonewall Inn isimli bara polis bir baskın düzenler. Stonewall Inn müşterileri beyazlar, siyahlar ve Hispaniklerden oluşuyordu. Gey barlara rutin olarak polis baskınlarının düzenlendiği ve LGBTİ+ bireylerin kriminalize edildiği bir atmosferde düzenlenen Stonewall baskını, polisin uyguladığı taciz ve şiddet sonucunda, hem bar müşterileri hem de polis şiddetini izleyen bar dışındaki kalabalığın ortak öfkesi ile beklenmedik bir direnişe dönüşür. Direnişin ön saflarında siyah trans kadınlar, drag queen’ler, evsiz LGBTİ+ gençler yer alır. Bu insanlar, yalnızca kimlikleri nedeniyle değil, sınıfsal olarak da en çok dışlananlar arasındadır.

Bu baskının vesile olduğu ayaklanmanın sonucunda birkaç gün sürecek protestolar düzenlenir. Bu ayaklanma, lezbiyen ve geylerin örgütlenmelerine, gazeteler çıkartmalarına ve dernekler kurmalarına da vesile olur.

28 Haziran 1970 yılında, Stonewall ayaklanmasının yıl dönümünü kutlamak için ilk onur yürüyüşü düzenlenir. Daha sonra her yıl kutlanacak olan Onur Yürüyüşleri’nin tohumu, polis şiddetine karşı sesini çıkaranlar sayesinde atılmış olur.

Yasa dışı ilan edilen, sosyal dışlanmaya maruz kalan, yasalarla cezalandırılan, polis şiddeti ile hayatları sarmalanmış olan LGBTİ+’lar, biriken öfkenin patlaması ile politikleşirler, örgütlenirler ve haklarını görünür bir şekilde talep etmeye başlarlar.

Bu kolektif öfke, yalnızca polis baskınına uğrayan bir barın savunusu değil, yıllardır süregelen polis şiddetine, baskıya, heteronormatif sisteme karşı da bir ayaklanma ve var olma hakkını savunma mücadelesidir. Bu ayaklanma beraberinde örgütlenmeyi getirdi.

LGBTİ+’lara yönelik nefret bir sistem sorunudur

Queer’lerin hala daha farklı biçimlerde, dünyanın hemen hemen her yerinde baskıya, şiddete maruz kalması ve var olma mücadelesi vermesinin altında, devlet eliyle ve egemen aygıtlar tarafından kriminalize edilmeleri, düşmanlaştırılmaları ve nefret objesi haline getirilmeleri yer alır. Ailenin, devletin en küçük yapı taşı ve kapitalizm için sistemin devam edebilmesinin en temel aracı olması sebebiyle, queer’lerin sistematik olarak ötekileştirildiklerini her fırsatta dile getiriyoruz. Heteroseksüel ilişkiler sistemin devamlılığı açısından önem arz ettiğinden, bu ilişkilenme biçimi dışında kalan tüm ilişki biçimleri ortadan kaldırılmaya çalışılır. Toplumsal cinsiyet rolleri, heteroseksüel ilişkilerin devamlılığını pekiştirmek amacıyla her gün tekrar tekrar yeniden üretilir. Dolayısıyla LGBTİ+’ların var oluşunu tehdit eden, hedef alan politikalar, rejimin ne kadar muhafazakâr olup olmadığıyla alakalı değildir.

Kapitalist sistem, LGBTİ+’ları bir yandan görmezden gelerek yaşamlarını tehlikeye sokarken, bir yandan da metalaştırarak üzerinden fayda sağlar. Buna bir örnek olarak, her yıl Onur Ayı kapsamında şirketlerin ya da markaların ne kadar LGBTİ+ dostu firmalar olduğu veya ne kadar kapsayıcı olduklarının reklamını yapmalarına karşın (buna gökkuşağı veya Pride logolu ürünler satma da dahil edilebilir), iş güvenli çalışma alanları oluşturma veya çalışma imkanı sağlama noktasına gelindiğinde eline taşın altına koymama ikiyüzlülüğü verilebilir.

Birleşik mücadele, mücadele içinde çeşitlilik

LGBTİ+lar, cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimleri sebebiyle ayrımcılığa uğrarlar, bu ayrımcılığın sonucu olarak şiddete ve/ya tecavüze maruz kalırlar, güvencesiz hayatlar yaşamaya mahkum edilirler, sağlık hizmetlerine erişimleri kısıtlanır, yoksulluk, iş bulamama, barınamama gibi hem toplumsal hem de ekonomik eşitsizliklerle karşı karşıya kalırlar. Tüm bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmanın tek yolu ise, tüm ezilme biçimlerinin ortadan kalkmasını sağlayacak birleşik, kitlesel bir mücadeledir.

LGBTİ+ların, kadınların, göçmenlerin, azınlıkların, yoksulların, maruz kaldığı eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için işçilerin eşitsizliğe karşı mücadelesinin ortak paydasında buluşmak çok önemli. Böylece örgütlü bir mücadelenin ışığında, hep birlikte kolektif bir başkaldırı ile daha demokratik, daha özgür yarınların inşası gerçekleştirilebilir. Bu da sistemin çürük temellerinin üstünü sıvayarak değil, sistemi topyekûn değiştirerek mümkün olabilir.

Daha güzel yarınlar, bize altın tepside sunulmayacak, ancak mücadele ile kazanılabilir. Kurtuluşun kendisi ise, bu mücadelenin kitlelere yayılması ile gerçekleştirilebilir. Bunun da yegane yöntemi, örgütlü bir mücadelenin öneminde ısrar etmekten geçer.

Dila Ak

son yazıları

Göçmenlerle dayanışmaya
Marksizm 2025: Mücadele varsa umut da var
Pankarttaki cinsiyetçi mesaj kabul edilemez

ilginizi çekebilir

i7-3
1979: Şura devriminden Humeyni karşı devrimine İran
image-2022-06-19-121130 (1)
Kanun taslağı değil kan kusturma taslağı
maxresdefault
Kapital dev ve güncel bir kitap