İstanbul: 14 Haziran Cumartesi günü Kadıköy’deki Müze Gazhane’de buluşan eylemciler, buradan Altıyol’a gitti. Boğa heykelinden İskele Meydanı’na sloganlarla yürüyüş yapıldı. Meydanda yapılan basın açıklamasında Gazze’de sürmekte olan soykırım protesto edildi. Ayrıca İsrail saldırganlığının hedef aldığı Yemen, Lübnan, Suriye ve İran halklarıyla dayanışma mesajları verildi. Göstericiler ellerindeki karanfilleri denize bıraktı.
Ankara: 15 Haziran Pazar günü Sakarya Caddesi’nde toplanan eylemciler “Katil İsrail, İran’a dokunma” yazılı dövizler taşıdı. Filistin’e Özgürlük Platformu’nun yaptığı açıklamanın ardından Direniş Çadırı da açıklamasını yaptı.
İzmir: 15 Haziran’da Alsancak’ta ÖSYM önünde buluşan eylemciler Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yürüdü. İsrail ve ABD protesto edildi.
Üç eylemde şu sloganlar öne çıktı: “Katil İsrail, katil ABD”, “Yaşasın küresel intifada”, “Kes, kes, ticareti kes”, “Durdur, durdur, soykırımı durdur”, “Dur de dur de SOCAR’a dur de”, “Hamaseti bırak, ticareti kes”, “İşbirlikçi olma direnişçi ol”, “Katil ABD Orta Doğu’dan defol”, “Filistin halkı yalnız değildir”, “Yıkılsın siyonist İsrail devleti”, “Nehirden denize özgür Filistin.”
Filistin’e Özgürlük Platformu, İsrail saldırganlığına karşı eylemleri büyütme çağrısı yaptı.
Üç şehirde okunan açıklamaların tam metni:
“İsrail öyle bir katliam makinesi ki bir katliamını, uygulamasını, saldırısını protesto etmek için harekete geçtiğimizde o çoktan bir diğer saldırısını gerçekleştirmiş, insanları öldürmüş, devletlerin egemenlik haklarını ihlal etmiş ve savaş politikalarını biraz daha yaygınlaştırmış oluyor.
Biz bu eylemi, bugün yapıyoruz, çünkü hem Madleen gemisine yönelik İsrail korsanlığını hem de Gazze üzerindeki ablukayı dağıtmak için harekete geçen insanlık konvoyunun bir parçasıyız.
Sesimizi, İsrail’in tüm tehditlerine rağmen Gazze’ye yönelik ablukayı kırmak için Madleen ile yelken açan Greta Thunberg, Rima Hassan, Baptiste Andre, Şuayb Ordu, Mark Van Rennes, Omar Falad, Pascal Maureiras, Reva Vlard, Sergio Torribio, Thiago Avilla, Yanis Mhamdi ve Yasemin Acar’ın sesine katıyoruz.
Sesimizi, uluslararası Gazze yürüyüşüne katılmak üzere Mısır’da buluşan ve Refah sınır kapısına yürümeye hazırlanan aktivistlerin sesine katıyoruz.
Ama şimdi sesimizi, 13 Haziran sabaha karşı İsrail’in, 200 savaş uçağıyla 100’den fazla saldırısına maruz kalan İran halkının yanında durduğumuzu göstermek için de büyütmek zorundayız.
İsrail Lübnan, Yemen, Suriye’den sonra İran’ı da vurdu. Gazze üzerindeki soykırım girişimi, savaşı bütün bölgeye yayma tehdidi ile el ele ilerliyor.
Saldırı Trump’ın İran’la diplomatik görüşmeleri sonuna kadar sürdürmek üzere ekibine talimat verdiğini söylemesinin hemen ardından geldi. Öte yandan, saldırıların hem Madleen gemisi hem de Gazze için insanlık konvoyunun İsrail’in politikalarını küresel ölçekte mahkum ettiği bir döneme denk gelmesi elbette tesadüf değil.
BM Genel Kurulu Gazze’de derhal ateşkes çağrısı yapan tasarıyı 149 oyla kabul etti.
İsrail, köşeye sıkıştıkça çatışmaların kapsamını genişletmekten ve bölgede bir uzlaşma ve diplomatik hamle ihtimalini ortadan kaldırmak için hamle yapmaktan başka bir yol bilmiyor. Trump, “eğer İran saldırılara cevap verirse İsrail’i savunacağız” diyerek küstah açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. ABD emperyalistlerinin İsrail savunması dedikleri şey, hepimiz biliyoruz ki mazlum halkları bombalamaktır.
ABD İsrail’in 21. yüzyılda işlediği bu soykırımın suç ortağı, işbirlikçisidir.
İsrail’in saldırganlığı karşısında ses çıkartmak ve “İsrail, İran’dan elini çek!” demek zorundayız.
Gazze için direnmeye bir saniye bile ara veremeyiz. Gazze ablukada.
İşgal devleti bu ablukayla Gazzelilerin derin bir açlık ve susuzluk kriziyle mücadele etmesini hedefledi.
İsrail soykırımcıdır, savaş ve işkence suçlusudur!
On binlerce ölüm yetmiyor işgal devletine,
616 gündür Gazze’de taş üstünde taş bırakmamak yetmiyor!
Tek bir Gazzeli bırakmayana kadar bu korkunç işgali sürdürmeye, ablukayı derinleştirmeye kararlılar.
Arkasını dünyanın ‘güçlü’ devletlerine yaslayan ve saldırılarını dev silahlanma şovuyla süsleyen işgal devleti kirli amaçlarına ulaşamıyor.
Ulaşamıyor, çünkü Gazze halkı bu yıkıcı işgale rağmen topraklarından vazgeçmiyor, geri adım atmıyor.
Filistin halkı yenilmiyor!
Filistin’i devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı her geçen gün artıyor.
Filistin halkı, her defasında küllerinden doğduğu tarihi bir direnişi örgütlemeye devam ediyor.
Küresel İntifada, Gazze direnişinden aldığı ilhamla tüm dünyada iktidarların olanca baskısına rağmen ara vermeden mücadelesini sürdürüyor.
Filistin’deki direniş kaçınılmaz olarak Filistin ötesinde bir etkiye sahip. Filistin için dünyanın çeşitli ülkelerinde verilen mücadelenin Filistin’e çok önemli bir katkıda bulunduğunu biliyoruz.
İsrail’i tarihinde hiç olmadığı kadar teşhir ettiğini biliyoruz;
Küresel kapitalizmin kendi kurumları olan Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Netanyahu ve İçişleri Bakanı’nın savaş suçlusu ilan edilmesi gerektiği yönündeki kararlar ve bakanın savaş suçlusu olarak tanımlandığını biliyoruz,
Katil Netanyahu’nun birçok ülkede tutuklanması gerektiğinin uluslararası kurumlar tarafından ilan edildiğini biliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde dört ülke; İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda, Filistin’de süren katliamlar nedeniyle İsrailli Bakanlar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich’e yaptırım uygulama kararı aldı.
Bu gelişmeler, Gazze direnişinin ve küresel intifadanın başarısıdır.
Güney Afrika’nın başlattığı küresel hukuki süreçle İsrail’in net bir şekilde soykırımcı olarak damgalanması bu işgal yapılanmasının tarihinde hiç olmadığı kadar köşeye sıkışmasına neden oldu.
Trump iktidarının şımarıklığı ve İsrail’e verdiği koşulsuz destek, İsrail devlet yetkililerine ve siyasetçilerine bütün Filistinlileri öldürmek gerektiğini rahatça söyleyebilecekleri bir ortam yarattı.
Elbette İsrail vahşeti morallerimizi bozuyor. Çocukların girdiği ekmek su kuyruklarının bombalanması, çadırlarda kalan insanların Ramazan’ın birinci gecesinde katledilmesi, 500’den fazla Gazzelinin bombardımanla yakılmasını gördüğümüzde kendimizi çaresiz hissediyoruz.
Ama katliamcı işgal devletinin şiddetin dozunu artırması şu iki gerçeği görmemizi engellememeli:
Filistin halkı direnişe bir saniye ara vermiyor. Bu bir halkın her türden zorbalığa rağmen asla baş eğmediğini göstermesi bakımından bir direnişin tarihsel kazanımıdır.
Bu kazanımı başta Filistin direnişi, tüm bu inanılmaz şiddete ve baskıya rağmen Gazze’yi terk etmeyen Filistinlilerin kahramanlığında ve bu kahramanlıkla dayanışmak için kendi yaşadıkları yerlerde dünyanın her yerinde mücadele eden milyonlarca aktivistin eyleminde görmek zorundayız.
Şimdi bu aktivistler, dünyanın her yerinden binlerce Filistin dostu, Gazze’deki ablukanın dağıtılması için tüm yaşamını ortaya koyarak Refah sınır kapısını zorlamak üzere bir araya geliyor.
Basın açıklamamızın sonuna gelirken, iktidara da bir çift sözümüz olacak.
Şunu biliyoruz: İsrail soykırımcı saldırganlığı için gereken cesareti, emperyalist ülkelerden ve siyonistlerle tüm ilişkilerini sonlandırmamış olan bölge ülkelerinden alıyor.
İsrail yalnızlaştırılmak zorundadır!
İsrail yalnız kalacağını, işgale devam ederse tecrit olacağını görmeden bu işgale son vermeyecek.
Bu yüzden, tüm bölge ülkeleri açısından olduğu gibi Türkiye açısından da net olan şudur: İsrail’le ilişkiler tüm düzeylerde kesilmeden, Gazze ile dayanışma halinde olmaları mümkün değildir.
Bir yandan İsrail’e yük taşıyan gemilerin Türkiye karasularında ve limanlarında demirlemesine izin verip aynı zamanda Filistin halkının yanında olamazsınız!
Bir yandan Azerbaycan üzerinden gelen petrolün Socar adlı firma ile Türkiye üzerinden İsrail’e aktarılmasına izin verip aynı zamanda Gazze’de ölen çocuklara üzülemezsiniz!
Bir yandan Kürecik radarını İsrail’e kullandırarak, diğer yandan NATO üslerinin Türkiye’deki varlığına izin vererek Gazze’nin yanında yer alamazsınız!
Bunun son örneğini VELA gemisi etrafında yapılan tartışmada gördük. VELA gemisinin İsrail’e çelik taşıdığını öğrenir öğrenmez, Filistin dostları birçok şehirde eylem çağrısı yaptı. İktidar, VELA gemisinin İsrail’e mal götürdüğünün gerçek dışı olduğunu iddia etti. Ama VELA’nın İsrail’e mal taşıdığı, belgeleriyle kanıtlanabilen bir gerçekti.
VELA, Filistinlileri öldüren bombalara dönüşecek 393 ton çelikle Mersin’den geçerek İsrail’e gitmiştir!
Gemideki 15 konteynerin transfer belgelerinde “çelik çubuk” taşıdığı ve bunların İsrail Askeri Endüstrileri’ne teslim edileceği açıkça belirtilmektedir.
Bu yüzden diyoruz ki “hamaseti bırak, ilişkiyi kes!”
Filistin halkının yanında olduğunuz yönündeki iddialarınız doğru değil.
Yanında olun!
İsrail’e sert çıkışıyormuş gibi görünüp katliamın malzemelerini ve akaryakıtını göndermeyin!
Bu şirketlere de yaptırım uygulayın!
İsrail’le el altından pazarlığı kesin, yaptırım uygulanması için bir araya gelen Lahey grubuna katılın!
Kalbimiz Gazze’de.
Kalbimiz Gazze’deki İsrail ablukasını sona erdirmek için oluşturulan insanlık konvoyunda.
Biliyoruz ki darbeci Sisi, Refah kapısına yürümek isteyen aktivistlerin eylemini yasaklıyor, yakalayabildiğini deport ediyor. Buna rağmen binlerce insan ablukayı yarmak için dünyanın her yerinde ayağa kalktı.
Gazze yalnız değildir arkadaşlar.
Filistin “Nehirden denize özgür olana” kadar mücadelemize ara vermeyeceğiz.
Yaşasın Filistin direnişimiz!
Yaşasın küresel intifada!
Yaşasın ablukaya karşı insanlık konvoyu!“